ASAYİŞHaber Girişi : 28 Eylül 2008 17:37

Eğitim açısından İnsan

Eğitim açısından İnsan

Bazı farklılıklarla ?talim? ve ?terbiye? terimleri ile de ifade edilen eğitim, tarih boyunca, insanlığın problemlerine çare aramış bilginler ve filozofların üzerinde kafa yordukları bir konu olmuştur. Hatta topluma yön veren hukuk, gelenek, görenek gibi sosyal kurumlarla, ilahi kaynaktan gelen dinler de bu hususta bir takım emir ve tavsiyelerle insanlara ışık tutmuşlardır.

Bir insan ailesi yaşamaya, bir ebeveyn çocuğunu sevmeye başladığı andan itibaren eğitim denen olayın doğduğu da şüphesizdir.[1] Bunun için, küçük bir toplum birimi olarak herhangi bir aile veya büyük insan toplulukları olarak herhangi bir millet, bu konuya ilgisiz kalamamış, az veya çok, konu ile ilgilenmişlerdir.

ETKİSİ

Ferde, güzel ahlak verip kötü davranışlarını yok etme manasında eğitimin mümkün olup olmadığı hususunda biri kötümser (pesimist) diğeri iyimser (optimist) uzlaştırıcı (eklektik)olmak üzere üç görüş beyan edilmiştir.

Birinci görüş sahipleri, ferdin yaşama şekli, kabiliyetleri ve istidatlarını doğuştan beraberinde getirdiğini, hiçbir gayretin bunlarda değişiklik meydana getiremeyeceğini, dolayısıyla çocuğu eğitme konusunda, gösterilecek faaliyetlerin, kubbe üzerinde ceviz durdurmaya çalışmaktan öteye gitmeyeceğini iddia etmişler ?kurdun yavrusunun yine kurt olacağı?nı ifade etmişlerdir.

İkinci görüşe sahip olanlar ise çocuğun zihnini bir balmumuna benzetmiş, ona istenilen her şeklin verilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu görüşe göre eğitim, kişinin zihni ve fikri gelişmesine çok etki eder. Çünkü çocuğun zihni beyaz bir levha (Tabula Rasa)?dır. Üzerine yazılacak her yazıyı kabul eder.

Bu konudaki Üçüncü  görüş  ise şudur: İnsan, doğuştan bazı kabiliyetlerini çekirdek halinde taşır. Bunlar henüz gelişmemiş ham kabiliyetlerdir. Bunların geliştirilmesi, yönlendirilmesi mümkündür. İşte eğitim bu noktada devreye girer. Yani var olan kabiliyetleri geliştirir. Çekirdek halinde de olsa, bir kabiliyet taşımayan kişiye dışardan herhangi bir nitelik şırınga etmez. Onun fonksiyonu, mevcut nüveyi geliştirme hususundadır. Yine bu görüşe göre eğitim, var olan herhangi bir kötü niteliği geriletip, en ham haline döndürür. Fakat, onu tümüyle ortadan kaldırmaz. Onu kontrol eder. Buna "eğitimin olumsuz anlamı ? denir. Bu kontrol kalktığı an, o kabiliyet gene eski sınırlarına doğru gelişmeye başlar.[2]

Yapılan araştırmalar da eğitimin gücünün sonsuz olmadığını ortaya çıkarmış, böylece insan davranışlarında hem doğuştan getirdiği, hem de eğitim yoluyla kazandığı bir takım özelliklerin etkili olduğu yolundaki telifçi görüş kuvvet kazanmıştır.[3]Bu gün artık hiç kimse eğitimin faydasızlığını ileri sürmediği gibi, eğitimin her şey olduğunu da iddia edememektedir.

EĞİTİM NEDİR ?

Pedagoglar eğitimin imkanı ile ilgili görüşlere paralel olarak değişik tanımlar yapmışlardır.

Kant, ?Her fertte istidatlı olduğu yetkinliği geliştirmektir.?[4] Prof. Jeffreys, ?Kişisel gelişimin gıdasıdır.?[5]Hamdi Yazır, ?Bir şeyi tedricen kemaline ulaştırmaktır.?[6]Durkheim, ?Yetişkin nesillerin, henüz sosyal hayata intibak edecek kadar olgunlaşamamış olan genç nesiller üzerinde yaptıkları etkidir.?

Bütün bu ayrı görüş ve düşünceleri telif ederek eğitimi şöyle tarif edebiliriz.

Eğitim, fertte doğuştan gelen yetenekleri geliştiren, insanların bilgi ve görgülerinde geçerli saydığımız şeyleri yeni nesillere nakleden ve ileride kaydedilecek tekâmülü hazırlama iddiasında bulunan en üstün görüş yüceliğini kazandırma isteğine denir.[7]     

 Eğitimi Hz. Peygamberin görevi düzeyinde ele aldığımızda tebliğ ve irşat manasına gelir. ?Tebliğ? eğitim ve öğretimi içine alan bir terimdir.

M. Ali Ayni, eğitim hususunda yapılan çeşitli tarifler incelendiğinde, hepsinin tek tarifte toplanabileceğini belirttikten sonra İslami eğitimi şöyle tarif eder: İslam dininin koyduğu esaslara uygun olarak insan fikrinin gelişmesi, davranış ve duygularının tanzimi, fikir ve düşüncede, söz ve fiilde, usul ve nizamda doğru yolu gösterme, dünya ve ahirette mesut olacak iyi insanı, kâmil insanı yetiştirme sanatıdır.[8]

Dini açıdan da şöyle tarif edilmiştir:?Kulu dini ve dünyevi vazifelerini yerine getirebilecek hale ulaştırmaktır.[9]

EĞİTİMİN GAYESİ

İnsanlar her devirde, genç nesli ruhi ve bedeni yönden topluma faydalı olacak şekilde yetiştirme gayretinde olmuştur. Sosyal hayat geliştikçe, çocukların yetiştirilmeleri de buna göre ayarlanmış, genç kuşak bu amaçlara göre yetiştirilmek istenmiştir. Bu sebepledir ki, eğitimin amacı zaman içinde, milletlerin inanç, ahlak ve ananelerine göre değişiklik göstermiştir. Eski Roma?da eğitimin amacı, fazilet ve uygarlıktı. Rönesans devrinde ise, insanlıktı. İngilizlerde centilmenlik J. Locke (1632?1704)?den sonra da devleti idare etmeye muktedir liderler yetiştirmekti. Aydınlık devrinin (18.yy) eğitim amacı ise, bilim adamı yetiştirmekti.[10]

Alman düşünürlerinden G.V. Friedrich Hegel (1770-1831)eğitimle ?kendine özgü yönü?olan ahlaki gerçeklikle kaynaşmış ?iyi bir vatandaş olmak?tan bahseder ve:?insan, kendi devletinin ahlak kurallarına uygun olarak yaşamak zorundadır.[11]der. Bu ifadeden hareketle, Hegel?e göre eğitimin gayesi;?iyi vatandaş yetiştirmektir?diyebiliriz. Ona göre iyi vatandaşın ölçüsü ise, kendi devletinin ahlak kurallarına uygun olarak yaşamaktır. Bu ölçü, topyekün insanlık için genelleştirilirse, çok yetersiz kalmaktadır. Çünkü bu ölçüye göre aynı kişi, bir başka devletin ahlak kuralları esas alındığında, belki de kötü bir insan olabilecektir.

Bir başka Alman düşünür ve eğitimcisi olan G.Kerschensteiner (1854?1932) ?e göre eğitimin esas gayesi;?sağlam bir irade terbiyesidir.?[12]Eğitim için belli bir coğrafi ve hukuki sınır koymayan Kerschensteiner?in kanaatının, Hegel ?inkine göre daha şümullü ve isabetli olduğu söylenebilir. Ancak ona göre eğitimin esasını teşkil eden irade terbiyesi de tek başına yeterli değildir. Çünkü irade terbiyesinin de dinlere ve kültürlere göre farklı tezahürleri olabilmektedir.

Amerikalı psikolog-eğitimci John Dewey (1859?1952)?e göre ise eğitimin gayesi, insanlara kişilik kazandırmaktır.[13]Bu görüş de şüphesiz ki çok isabetlidir. Ancak kişilikler de ülkelerin ve milletlerin kültürel yapılarına göre farklılıklar arz edebilir. Bir Hıristiyan ABD li ile Müslüman Türk?ün kişiliğinde ve karakteristik özelliklerinde temelde farklılıklar olabilir, vardır da...

İslam?a ve İslam eğitimcilerine göre eğitimin gayesini ise şu şekilde özetleyebiliriz:

Kur?an-ı Kerimde bir ayette Yüce Rabbimiz buyuruyor ki:?Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!derler.?[14]

Ayetten anlaşılan o ki: İslam dininin gayesi, insanların dünya ve ahiret hayatlarının mutluluk içerisinde geçmesini temin etmektir. İslam eğitiminin gayesi de, insanları bu hedefe ulaştırmaktır. Öyle ise, İslami eğitimin gayesi, ?iyi insan? (insan-ı kâmil)[15]ve ?Müslüman? yetiştirmektir,?[16]denilebilir.Yahut da bir başka ifade ile İslami eğitimin gayesi; insanı mutlak hakikate, mutlak adalete, mutlak iyiliğe ve mutluluğa eriştirmek ve Allah?a döndürmektir.

DİNİN VE DİN EĞİTİMİNİN LÜZUMU

Din duygusu insanda doğuştan gelen bir duygudur. Kur?an bunu fıtrat kelimesi ile özdeşleştirerek kullanmaktadır. ?(Resulüm)Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir, Allah?ın yaratışında bir değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.?[17]

Bu ayette dinin fıtri bir olay olduğu açıklanmakta onun insan ruhunun derinliklerindeki doğuştan gelen yapılanmasına dikkat edilmesinin gereği vurgulanmaktadır.

Ayrıca Buhari?nin Ebu Hureyre?den rivayet ettiği aşağıdaki hadiste de aynı gerçeğin üzerinde durulmaktadır.

 ?Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra ana-babası onu Yahudi, Hıristiyan ve Mecusî yapar.?[18]

Burada da fıtrat hem dini duyguların doğuştanlığını hem de daha özel olarak doğuştan gelen dini duyguların tevhit ilkesine yatkınlığını ifade etmektedir

Kur?an, eğitime özel bir önem vermiştir. Onun bu tutumunu içinde geçen ?Rab? kelimesinde ve bu kelimenin kullanılış yeri ve gayelerinde görebiliriz. ?Rab?, terbiye manasına mastardır. Kuran-ı Kerimde, her şeyi kemaline ulaştıran Allah?ın güzel isimlerindendir. Rububiyet (terbiye edicilik) sıfatı ise, ilahi sıfatların en büyüğüdür.

İnsanlar fıtratları gereği din olgusuna başvururlar. Dinin insan üzerindeki bu etkisi eğitimcileri düşündürmelidir. Her halükarda din ile iç içe yaşayacak olan insanlara, mensup oldukları dinin gelişigüzel değil, bir sistem ve ilke çerçevesinde kazandırılması, tercih edilmesi gereken bir yoldur. Yoksa insanların birçoğunun din namına yanlış bir takım düşünce ve fikirlere kapılması kaçınılmaz olur. Öyle ise fıtratı gereği dindar olan insana, dinin mahiyeti gereği, belli usuller ve sistemlerle kazandırılması, salim aklın tutacağı yoldur.

Durum böyle olduğu halde, ülkemizdeki eğitimci ve psikologlar, çocuk eğitiminin her yönü ile ilgilendikleri halde; eğitimin bu önemli alanına temas etmemeyi ortak bir tutum olarak benimsemiş görünmektedirler. Bunun başlıca sebeplerini din psikolojisi alanında araştırmalar yapan Neda Armaner şöyle sıralamaktadır:

1-Bilimsel olmamak korkusu:

Son dönemlerde ilmin ve eğitimin laikleştirilmesi, bilimsel çalışmaları dinden uzaklaştırmıştır. Bundan dolayı dini içerikli çalışmaların bilimsel olmayacağı gibi yanlış bir kanaat, bu çevrelerin din duygusunu araştırmalarını engellemiştir. Aslında sağlam bir din inancı ile şartlanmamış bilim arasında çatışma ve çelişki olmaz. Din, bilimi; bilim dini destekler.

2-Din alanını karmaşık bir alan olarak görmeleri:

Bu durum kaçınılmazdır. Çünkü din, psikoloji, biyoloji, eğitim, bilimleri antropoloji, sosyoloji, hukuk, ekonomi gibi birçok alanda incelenebilecek hükümler ortaya koymaktadır.

3-Din konusunda yeterince bilgi sahibi olmamaları:

Dinin değişik sahalardaki hükümlerini bilmek özel bir çalışmayı gerektirmektedir.

4-Kendilerini dindar bir kişi olarak görmemeleri:

Bu durumda olan araştırmacılar din alanında yazı yazarlarsa yapmadıkları bir işi tavsiye etmiş olmak gibi bir çelişkiye düşmekten endişe etmektedirler.[19]

İşte kısaca saydığımız bu sebepler eğitimcileri eğitimde çok önemli bir yere sahip olan din alanına ilgisiz kılmıştır. Fakat şunu unutmamak gerekir ki ilgisizlik, bilimi ve bilim adamını hiçbir hedefe götürmez. Din eğitimi hem fert hem de toplum yönünden gerekli ve lüzumlu bir eğitim alanıdır.

Fert yönünden

Ø  İnsan fıtratında bulunan Allah tasavvuru, planlı bir şekilde eğitilmezse, yanlış fikirlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Ø  Gene insanda bulunan inanma, tapınma, kutsala yönelme, kendini ona ispat etme gibi karmaşık ve kompleks duygular ancak eğitim yolu ile yönlendirilebilir.

Ø  Dinin bizatihi kendisi bir eğitim olayıdır. Peygamberlerin temel görevi insanları eğitmektir. Öyle ise, din ancak eğitim ve öğretimle gereği gibi öğrenilebilir.

Ø  Din, psikolojik, sosyolojik, ahlaki ve hukuki birçok kavram ve kurumu kapsamaktadır. Bütün bunların kendi içinde mantıksal bağları vardır. Bunların birbirinden kopuk ve önemsiz şeyler imiş gibi plansız programsız kazanılması veya bunlar hakkında bilgi edinilmesi mümkün değildir. Bunların elde edilmesi eğitime bağlıdır.

Ø  Din insanlara mutluluk ve refah vadetmektedir. Böylesine zor bir amacı gerçekleştirme iddiasının çok kapsamlı ve detaylı çözümleri ve teklifleri olması gerekir. Bu kapsam ve detayı anlayabilmenin tek yolu da sistemli bir eğitimdir.

Ø  İyi bir din eğitimi almamış kişi, sosyalleşmesini tamamlayamayacağı için toplumla bütünleşemez.

Ø  İyi bir dindar, modern hayatın getirdiği gergin ortamdan çok daha az etkilenir. Hatta etkilenmez. Bu psikolojiyi yakalamanın ön şartı, o konuda eğitim almış olmaktır.

Ø  Mevcut ilimlerle dinin paralellik ve karşıtlıklarını tespit edebilmek, ancak iyi bir din eğitimi almış olmakla mümkündür. Hatta dini kuralları eleştirmek için bile iyi bir dini eğitimi almış olmak gerekmektedir.

Ø  İyilik özelliği taşıyan her davranış bir amacı elde etmek için yapılır. Din eğitimi bu amacı insanın dışına taşır. Ona hedef olarak menfaat elde etmek, insanların sevgisini kazanma gibi kendisi ile ilgili amaçları değil, Allah rızası gibi insanı aşan bir amaç gösterir. İnsanın bu şuuru alması için eğitilmesi gerekir.

Toplum Yönünden

Ø  Din, toplum hayatında bir takım normlar koyarak mensuplarını belirli bir yöne kanalize eder. Bu da toplumda birlik ve davranış beraberliğini oluşturur.

Ø  Din, kültürün esaslı ve temel unsurudur. Kültürel hayatın incelenmesi dinin iyi bilinmesi ile mümkündür.[20]

Ø  Din, toplumsal hayatın gerekli bir kurumu ise, bunun, eğitim yolu ile öğretilmesi kaçınılmazdır.

Ø  Ancak din eğitiminin gereği gibi verildiği toplumlarda, model insan tipini ortaya çıkarmak mümkün olur.

Dinin yerini geleneğin aldığı, milli kültürün yerini popüler kültürün aldığı, hazcı, çıkarcı, nemelazımcı, bencil, ahlaki değerleri göz ardı eden bir hayat tarzının benimsendiği günümüzde her zamankinden daha çok dini eğitime ihtiyaç duyduğumuz izahtan varestedir.

 

ENVER OSMAN KAAN

DARICA EĞİTİM MERKEZİ ÖĞRETMENİ


[1] N.A.Kansu, Pedagoji Tarihi, s. 3

[2] Abdurrahman DODURGALI, Eğitim Sosyolojisi, s. 12-13

[3] Y. Kerim, Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, s.106

[4] C. Savard, Çağdaş Pedagojiden Seçmeler, s.1?9

[5] N. El-Attas, İslami Eğitim, s.12

[6] H. Yazır, Hak Dini Kuran Dili, C.I, s. 64

[7] J.Leiff, g. Rustin, Genel Pedagoji, s. 23

[8] M. Ali Ayni, Ahlak Dersleri, İstanbul 1343, 7?8

[9] M. Fuat,Vezaif-i Aile, İstanbul 1328, 24.

[10] H. Fikret Kanad,Kısaltılmış Pedagoji, İstanbul 1997, 30; H. Ali Koçer, Eğitim Tarihi, Ankara 1980, 93-97; Kemal Aytaç, Avrupa Eğitim Tarihi, Ankara 1972, 164-214

[11] Kerschensteiner, Mürebbinin ruhu ve Muallim yetiştirme Meselesi  (Çev. İ. Hakkı), Ankara, 1931, s. 5-41-42-70.

[12] Kerschensteiner, age, s. 67

[13] Yörükoğlu, Atalay, Çocuk Ruh Sağlığı, Ankara,1980, III, baskı, s. 172.

[14] Bakara 2/201

[15] Kutup, Muhammed, İslam Terbiye Metodu ve Ahlak Sistemi (çev. Ali Özek) İstanbul, 1977, s.19

[16] Bilhan, Saffet,?Din eğitiminin amacı?, Türkiye 1. Din Eğitimi Semineri, Ankara, 1981, s.96

[17] Rum 30/30

[18] Buhari, Cenaiz, 92; Ebu Davut, Sünen, 17

[19] N.Armaner, Din psikolojisine Giriş, s.2.

[20] B. Bilgin, Türkiye de Din Eğitimi, s.32