Şiirimizde yağmur ve bulutlar birçok duyguyu içerisine alan, bizlere hüznü, ayrılığı, hüznü, özlemi ve yalnızlığı sunan eşsiz kavramlardır.
Yağmur, toprağa bereket ve can veren bir varlık olduğu gibi edebiyatımızda da şiire can verip şiirimizi tohumdan filize, koca çınarların yer aldığı duygu ormanlarına döndürmüştür.
Yağmur ve bulutla ilgili şöyle birkaç dizeye göz atabiliriz:
Ben geldim geleli açmadı gökler;
Ya ben bulutları anlamıyorum,
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler.
Hayat bir ölümdür, aşk bir uçurum..
Ben geldim geleli açmadı gökler...
Bir yağmur bilirim, bir de kaldırım,
Biri damla damla alnıma düşer;
Diğerinde durur göğe bakarım.
Ne şehir, ne deniz kokan gemiler;
Bir yağmur bilirim, bir de kaldırım...
Diye sıralıyor mısralarını Sezai Karakoç.
Bulutu, yağmuru, hasreti, ölümü ve aşkı dizeleriyle gözler önüne seriyor büyük usta.
Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur.
Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.
Şeklinde devam ediyor, Necip Fazıl. Bizlere yağmuru, aynaları ve ruhunu saran derinliği anlatıyor.
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem beni tanırsan
Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni
Diye mısralarını sıralıyor Atilla İlhan. Yağmur ve hüznü, ayrılık korkusunu yağmurla bizlere anlatıyor.
Dışarda yağmur yağadursun
Ve zaman, yavrum, zaman
Da yağmur gibi oluklardan
Ve ellerinden akadursun
Diyerek sözlerini ekliyor, Cahit Sıtkı Tarancı.
Ve büyük yazat Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle diyor yağmurla ilgili:
Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden.
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
Mehtabın ördüğü saatler nerde?
Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka alemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde...