Kıbrıs'ın dünya devletleri ve en başta Türkiye bakımından önemine, uluslararası deniz hukuku konularına, özellikle de münhasır ekonomik bölge hususuna yine Doğu Akdeniz meselesinin altında değindik.
Zira Doğu Akdenizde yaşananlar yalnızca bir sondaj çalışması olmanın ötesinde. Doğu Akdeniz konusundan ayrı düşünülemeyecek bir diğer husus ise şüphesiz ki S- 400 tartışması. Erdoğanın açıklamalarından anlaşıldığı üzere S-400 süreci müzakere aşamasında olan bir alışveriş değil tamamlanmış bir anlaşma. Ancak teslimat ne zaman gerçekleşecek, sözü edildiği gibi bir teknoloji transferi olacak mı bunlar şu anlık kamuoyunun bilgisi dahilinde olan gelişmeler değil.
Doğu Akdeniz meselesinin S-400 ile düğümlendiği bir diğer nokta ise iletildiği 6 Haziran
gününden bu yana büyük yankı uyandıran ABD Savunma Bakan Vekili Shanahan
tarafından Hulusi Akara gönderilen mektup. Mektubun içeriği o kadar açık ki analiz edilecek, üzerinde kafa patlatılacak hiçbir tarafı yok. F-35 eğitimi için ABDde bulunan pilotlarımızın Türkiyeye gönderilmesi, Türkiyenin ABDnin Düşmanlarına Karşı Mücadele Yasasının muhatabı olacak olması bir kenarda dursun Shanahan mektubunda Türkiyenin S-400ü teslim alması halinde ekonomik ve diplomatik olarak zor durumda bırakılacağını da belirtilmekte. Hulusi Akar da müttefiklik ruhuna uygun düşmeyen mektuptan duyulan rahatsızlığı dile
getirdiğini ve sorunlara çözüm bulma arayışında olmaları gerektiğini bildiren bir mektubu Shanahana gönderdiğini kamuyouna açıklamıştı.
Şüphesiz ki Shanahanın bu mektubu Türkiyenin tarihinde bir dış politika adımı sonrasında tehdit edildiği, geri adım atmaya zorlandığı ilk mektup değildi. ABD Başkanı Johnson'ın Türkiye Kıbrıs`a askeri harekat planlarken İsmet İnüönü'ye yazdığı mektup da yine bir döneme damgasını vurmuş ve İsmet İnönü`den bugün hala konuşulan bir cevapla karşılık bulmuştu.
İnönü, Kıbrıs konusunda BM başta olmak üzere birçok uluslararası uzlaşma yolunu
denediklerini ve her seferinde yalnız bırakıldıklarını açıkladıktan sonra bugün de sorulması
gereken şu soruyu sormuştu: Biri diğerine karşı sorumluluklarını, sözleşmeden doğan borçlarını istediği zaman inkar eden devletler arasında bir dostluk, ittifak tasavvur edilebilir mi?
S-400 meselesinde de bu alışverişin ABD ile ilişkilere zarar vereceğini ve bu durumun da Türkiye'nin lehine olmayacağını tartışanların kuşkusuz ki haklı olduğu birçok nokta var. Ancak belki de ıskaladığımız yahut görmemekte ısrar ettiğimiz konu ABD ile bizim tahmin ettiğimiz gibi bir ittifakin zaten bulunmadığı konusu. Bir diğer ifadeyle S-400'u alırsanız ekonomiden güvenliğe bütün çıkarlarınız alt üst olur tehditi uluslararası ilişkilerdeki ittifak anlayışının doğasına zaten ters düşmekte. Hal böyle olunca da S-400 meselesinin yalnızca bir alışverişten ibaret olduğunu düşünmek giderek daha az realist bir hal almakta.
Bundan yaklaşık 55 yıl önce Johson mektubu, Türkiye'nin Kıbrıs planları üzerine nasıl ki Türkiye'ye açıkça Doğu Akdenizden uzak dur diyordu ise bugün de Shanahan mektubu
S-400 üzerinden Türkiye'ye yine Doğu Akdeniz'de yalnız olacaksın diyor.
İşte tüm bu nedenlerle Türkiye'nin S-400 konusunda attığı adımlar artık bir savunma
sistemi alışverişinden ibaret değil. Bu alışverişin Türkiye'nin lehine olup olmadığına hala bir cevap vermek zor ancak ABD'ye daha az bağımlı hale gelme gayretinin Doğu Akdeniz sürecinde belirleyici unsur olacağı görülebiliyor.