İslâm, gönüllerde yer eden ilahi esasların izlerini, yaşanan hayatta da sergilemek için "doğruluk" umdesini koymuş, Allah katında insanı üstün kılan vasıflardan birinin de "Sıdk" olduğunu bildirmiştir. Şimdi, Kur'an'da övgüye mazhar olanların özellikleri arasında en mühim yeri alan "sıdk" mefhumunun aslını, manalarını ve tarifini belirtmeye çalışalım.
"Sıdk", doğru söylemek, doğru haber vermek, sözünü yerine getirmek manalarına gelen "sadaka" kökünden türemiş bir kelime olup, bunun zıddı ise, "yalan, yalan söylemek" manasına gelen "kizb"dir.
Genelde "Dostluk, doğruluk, vefalılık, içten bağlılık ve kalp doğruluğu" manalarına gelen "Sıdk-doğruluk" mefhumu, İslâm'da daha çok "niyette, sözde ve davranışta doğru olup, Allah için doğrulukla iş görmeyi" ifade etmek için kullanılmıştır.
Dini bir mefhum olarak sıdk, "Dinde, niyet, söz ve amelce doğru olmak" demektir. Tariften de anlaşılacağı gibi sadakat, niyetlerde, yapılan işlerde, ahitlerde ve dini İlahide, kalben, kavlen ve fiilen doğru olmaya işaret etmektedir. Kelime belirtilen durumlara işaret ettiği içindir ki, "dini, bütünüyle kabul edip" ona hiç bir şüphe karıştırmayana "sıddîk" denilmiştir.
Bilindiği gibi Allah'a ve Resulüne kemal-i itikat ve itimadından dolayı Hz. EbûBekr (r.a) "sıddîk" unvanını almıştır.
Görüldüğü gibi "özde, sözde ve işte ilahi ölçülere uygun davranma" manasına gelen doğruluk, Müminlerin en bariz özelliği, İslâm'ın da vazgeçilmez kaidelerinden biri durumundadır.
Doğruluğu her şeyin üzerinde gören peygamberimiz şu nasihatte bulunmuşlardır:
"Helak olacağınızı bilseniz dahi doğruluktan ayrılmayınız. Kurtuluşunuz için tek çare de olsa yalana başvurmayınız. Çünkü doğrular helâk olmadığı gibi, yalan söyleyenler de kurtuluşa eremezler."
Bir Hikâye:
Bu hikâye iyi yetiştirilmiş bir çocuğun sergilediği karakteri yansıtması bakımından oldukça ilginçtir.
Bir adam kendi çocuklarıyla birlikte oynamakta olan bir çocuğu eğlence yerine götürmek istemiş. Çocuk:
- Gidemem efendim, teşekkür ederim, demiş. Belki babam razı olmaz.
- Babana söylemem, onun haberi olmaz.
- Yine de gidemem!
- Niçin diye sormuş adam. Çocuk şu cevabı vermiş:
- Şimdi babamın gözlerinin içine bakarak konuşabiliyorum. Yalan söyleyecek olursam onun gözlerinin içine bakarak konuşamam. Bundan da öte babamın yalancı biriyle yaşamasına gönlüm razı olmaz.
Sahabeden Süfyan b. Abdullah es-Sakafi (r.a) naklediyor. Diyor ki: "Ya Rasulallah! Bana İslâm hakkında öyle bir söz söyle ki, senden sonra bu konuda hiç kimseye bir şey sormayayım." Peygamberimiz buna öz ama kapsamlı bir cümleyle şöyle cevap veriyor:
"Allah'a iman ettim de! Sonra da dosdoğru ol!"
Netice olarak diyebiliriz ki doğruluk, İslâm'ın vazgeçilmez kaidesi, Müslümanların da en bariz özelliğinden biridir. Sadık mü'min, kalbi ile inandıklarını dili ile doğru bir şekilde ikrar eden, dili ile söylediklerini de amelleri ile tasdik eden kimsedir. Şu halde doğru mümin, her şeyden önce ağzından çıkan hak sözün canlı bir tercümanı olmak zorundadır.