GENELHaber Girişi : 05 Şubat 2020 13:32

Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye'nin yeni Suriye politikasını açıkladı

Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye'nin yeni Suriye politikasını açıkladı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Rejim nasıl muhalif grupların en küçük bir ihlaline sivilleri de hedef alan ağır saldırılarla karşılık veriyorsa, bundan sonra rejimin ihlalleri de askeri unsurlarına yönelik olarak mukabil şekilde cevaplandırılacaktır

 Askerlerimize ve birlikte çalıştığımız dost unsurlara havadan ve karadan yapılan her saldırı kaynağı aidiyetine bakılmaksızın ve herhangi bir ikaz yapılmaksızın misliyle cevaplandırılacaktır” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.

Türkiye'nin Suriye politikası hakkında kapsamlı bir değerlendirmede bulunan Erdoğan, Türkiye'nin Suriye'deki varlığının keyfekeder bir tercih veya basit çıkar hesapları sonucu ortaya çıkmadığını söyledi. Suriye'de 2011 yılında başlayan iç çatışmalardan uzak durmak için yıllarca sabrettiklerini kaydeden Erdoğan, “Vatanlarını korumak, canlarını ve namuslarını kurtarmak için mücadele eden Suriye halkına desteğimizi hep sınırlarımızın bu tarafında verdik. Rejimin ve terör örgütlerinin saldırılarından kaçan 4 milyon Suriyeli kardeşimize kapılarımızı açmakta tereddüt etmedik. Bu millet tarihin hiçbir döneminde yapmadığı gibi bugün de mazluma sırtını çevirmemiştir, çevirmeyecektir. Ancak 2015 yılından itibaren Suriye'deki kriz tamamen kontrolden çıktı. Durum rejimin ve terör örgütlerinin sınırlarımızı taciz etmeye başladığı, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini doğrudan tehdit ettiği bir noktaya ulaştı. Suriye hükümeti ile 1998 yılında imzaladığımız Adana Mutabakatı Türkiye'ye gerektiğinde teröristleri takip etmek için Suriye topraklarında operasyon yürütme hakkı tanıyor. Bu hakkın sınırının da terörist neredeyse oraya kadar uzandığını biliyor ve buna inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

"BİZİM ELİMİZDE KAPI GİBİ BİR ADANA MUTABAKATI ANLAŞMASI VAR"

Bu çerçevede ilk olarak 2016 yılının Ağustos ayında DEAŞ, PKK/YPG'ye yönelik Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlattıklarını hatırlatan Erdoğan, bu harekatta 3 binin üzerinde DEAŞ'lıyı imha ederek Cerablus ve El Bab bölgesini teröristlerden temizlediklerinin altını çizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bazıları diyor ki ‘Sizin Suriye topraklarında ne işiniz var? Sizi Suriye oraya davet etti mi?' Sadece Rusya'yı davet etti ama bizim elimizde kapı gibi bir Adana Mutabakatı Anlaşması var ve biz bu anlaşmanın gereği için oradayız. Fırat Kalkanı Harekatı tüm dünyanın bahane ederek adeta Suriye'nin üzerine çullandığı DEAŞ'a karşı gerçekleştirilmiş tek ciddi ve sonuç alıcı bir operasyon. Suriye'de etkinlik gösteren diğer güçlerin tamamı DEAŞ bahanesiyle kendi ajandalarını uygularken, Türkiye bu terör örgütünün belini kırmış, foyasını ortaya çıkartmıştır. Türkiye DEAŞ ile savaşırken Suriye rejimi ise ağır bir yıkımın ardından Halep'i ele geçirmekle meşguldü. BM tarafından yürütülen Cenevre sürecinden somut neticeler çıkmaması üzerine 2017 yılında Türkiye-Rusya ve İran olarak Astana görüşmelerini başlattık. Astana'daki kapsamlı görüşmeler sonucunda İdlib, Humus, Lazkiye, Doğu Guta bölgelerinin çatışmasızlık alanı olarak belirlenmesi kabul edildi. Peki buna uydular mı? Rejim bu mutabakata uymayarak İdlib dışındaki tüm çatışmasızlık bölgelerini ağır saldırılarla yakarak yıkarak ele geçirdi. Tüm dünya çocuk, yaşlı, kadın demeden oluk oluk sivil kanının döküldüğü bu vahşete seyirci kaldı. Biz de PKK/YPG, DEAŞ terör örgütlerinin ülkemize karşı saldırı merkezi olarak kullandıkları Afrin bölgesine yöneldik” diye konuştu.

2018 yılı Ocak ayında Zeytin Dalı Harekatı ile Afrin'i teröristlerden temizleyerek bölge halkını huzura ve güvene kavuşturduklarını vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Harekatta etkisiz hale getirdiğimiz terörist sayısı 4 bin 500'ü buldu. Rejimin saldırılarının yoğunlaşması üzerine 2018 yılının Eylül ayında Rusya ile Soçi'de İdlib'te gerginliği azaltma bölgesi oluşturulması konusunda anlaşmaya vardık. Bu çerçevede İdlib'te 12 gözlem noktası kurduk. Tüm bu süreçleri ABD ve Rusya ile birlikte en üst düzeyde tesis ettiğimiz temaslarla vardığımız mutabakatlarla, iş birliği ile yürüttük. DEAŞ'ın Suriye'deki varlığı ve gücü büyük ölçüde kırılmış olmasına rağmen Fırat'ın doğusundan güney sınırlarımız boyunca bir terör koridoru oluşturma gayretleri hiç durmadı. Amacın DEAŞ ile mücadele değil bir başta terör örgütü eli ile Suriye'yi bölme olduğu açıkça ortadaydı. Aslında dert petrol kuyularıydı. Kimin iştahını kabarttığı da ortadaydı.”

"SOÇİ'DE 30 KİLOMETRE DERİNLİĞİNDE GÜVENLİ BÖLGELER OLUŞTURMA KARARI ALDIK"

2019 yılı Ekim ayında Barış Pınarı Harekatı'nı başlattıklarını söyleyen Erdoğan, “Bu harekatla da Resulayn ve Tel Abyad arasındaki 145 kilometre genişliğe ve 30 kilometre derinliğe sahip bir bölgeyi teröristlerden temizledik. Barış Pınarı Harekatı bölgesini sağındaki ve solundaki bölgeler içinde yaklaşık 2 hafta sonra Rusya ile Soçi'de vardığımız mutabakatla 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgeler oluşturma kararı aldık. Bugün geldiğimiz noktada ne İdlib'teki ne de Barış Pınarı Harekatı bölgesindeki güvenli bölge mutabakatlarının gerçek anlamda işlemediğini görüyoruz. Hassasiyetlerimizi ve kararlılığımızı her fırsatta belirtmemize rağmen Suriye'de anlaşmalara uyulmuyor” dedi.

"BU SALDIRI SURİYE'DE YENİ BİR DÖNEMİN MİLADIDIR"

İdlib'te Türk askerlerine yapılan saldırının Türkiye açısından Suriye'de yeni bir dönemin miladı olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Bu askerlerimize karşı taammüden yapılmış bir saldırıdır. Türk askerinin kanının aktığı bir yerde hiçbir şeyin aynı şekilde devam etmesine izin veremeyiz. Nitekim anında yaptığımız operasyonlarla 76 kişiyi orada etkisiz hale getirdik. Fazlası var, azı yok. Şayet taraflardan biri uymayacak ve bunun bir müeyyidesi olmayacaksa bu mutabakatlar ne için yapılıyor. Biz Suriye'de rejimin Rusya olmadan, havada İran olmadan karada tek bir çakıl taşını dahi yerinden oynatacak gücünün bulunmadığını bilmiyor muyuz? Aynı şekilde Fırat'ın doğusunda bölücü terör örgütünün Amerika'nın desteği ve Rusya'nın müsamahası olmadan varlık gösteremeyeceğini bilmiyor muyuz? Türkiye'ye karşı aslan kesilen rejimin Fırat'ın doğusundaki bölücü terör örgütüne karşı en küçük bir kazanım elde edememesinin gerisindeki sebepleri görmüyor muyuz? Ülkemizde yaşayan Suriyelilerin vatanlarına dönüşlerinin bilinçli olarak engellendiğini bilmediğimiz mi varsayılıyor? Hayır. Biz bu gerçekleri ve fazlasını biliyoruz. Ama bizim karşımızdakilerden bir farkımız var. Türkiye her ne yapacaksa bunu hiçbir masumun canına, malına zarar gelmeden yapmak prensibiyle hareket ediyor. Aksi takdirde zalimlerden bir farkımız kalmaz. Medeniyetimizin ve kültürümüzün bize gösterdiği yol zalimin başını ezmek, mazluma sahip çıkmaktır. Bunun için ülkemizde maddi manevi nice fedakarlıklarla 3,7 milyon sığınmacıyı barındırıyoruz. Çözümün masumları, zalime teslim etmekten değil zalimleri yok ederek masumların hayat hakkını korumaktan geçtiğine inandığımız için bunca riski göze alıyoruz. Elbette bunları yaparken vatandaşlarımızın huzurunu, sınırlarımızın güvenliğini ve devletimizin bekasını da düşünüyoruz. Her kim Türkiye'nin Suriye'de ne işi var diye soruyorsa bilin ki ya gafildir ya da taammüden bu ülkenin ve milletin hasmıdır. Aynı durum Libya başta olmak üzere tüm Kuzey Afrika, Balkanlar, Kafkaslar, Akdeniz ve Karadeniz için de geçerlidir. Bunun için tüm gücümüz, imkanlarımız ve kararlılığımızla bölgemizin güvenliği ve huzuru için çalışmayı sürdüreceğiz” açıklamasını yaptı.

“Suriye'deki gelişmeler bizi hem İdlib'te hem de tüm sınır hattımızdaki güvenlik stratejimizde değişiklik yapmaya mecbur bırakmıştır” diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“İdlib'ten kontrolümüz altındaki bölgelere ve sınırlarımıza doğru harekete geçen kişi sayısı 1 milyona yaklaştı. Kimsenin böyle bir yükü omuzlarımıza yüklemeye hakkı yoktur. Bu çarpık fotoğrafı süratle düzelterek İdlib halkının evlerinde güvenle yaşamasını sağlamakta kararlıyız. Bundan sonra vardığımız mutabakatların ihlali anlamına gelen hiçbir adıma göz yummayacağız. İdlib'te rejimin biran önce Soçi mutabakatı sınırlarına yani gözlem noktalarımızın gerisine çekilmesini dün akşam da Putin ile yaptığım görüşmede ifade ettim. Şu anda 12 gözlem noktamızın 2'si rejim hattının gerisinde kalmıştır. Şubat ayı içerisinde rejimin gözlem noktalarımızın gerisine çekilme işleminin bitirilmesini umut ediyoruz. Rejim bu sürede geri çekilmezse Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır. Bugüne kadar rejimin İdlib'te yaptığı saldırıların gerekçesi diye sunulan ateşkes ihlalleri en başından beri tek taraflı olmamıştır. Hatta rejimin ateşkes ihlalleri muhalif grupların ihlallerinden katça fazladır. Suriye'deki en sorumlu grupların ülkenin dört bir yanından getirilerek özellikle toplandığı İdlib'te işlerin kolay yürümeyeceğini herkes biliyordu. Türkiye'nin bu konudaki samimi gayreti ve azımsanamayacak başarı ortadadır. Rejim nasıl muhalif grupların en küçük bir ihlaline sivilleri de hedef alan ağır saldırılarla karşılık veriyorsa, bundan sonra rejimin ihlalleri de askeri unsurlarına yönelik olarak mukabil şekilde cevaplandırılacaktır. Askerlerimize ve birlikte çalıştığımız dost unsurlara havadan ve karadan yapılan her saldırı kaynağı aidiyetine bakılmaksızın ve herhangi bir ikaz yapılmaksızın misliyle cevaplandırılacaktır. Madem İdlib bölgesindeki askerlerimizin güvenliği sağlanamıyor, öyleyse bunu bizzat yapma hakkımızı kullanmamıza kimse itiraz edemez. Bunun için TSK'nın hava ve kara unsurları ihtiyaç duyduğumuz her an tüm harekat bölgelerimizde ve İdlib'te serbestçe hareket edecekler ve gerektiğinde operasyon yürüteceklerdir. Tel Rıfat bölgesi derhal teröristlerden temizlenerek Suriye halkının yönetimine bırakılmalıdır. Fırat Kalkanı Harekatı bölgemizde huzurun ve güvenliğin daim olabilmesi için bu sorunun çözümü şarttır. Barış Pınarı Harekatı bölgesinde Cerablus'tan Tel Abyad'a, Resulayn'dan Irak sınırına kadar olan kısımlar hala terör örgütünün kontrolü altındadır. Bu gerçeği inkar etmenin hiç kimseye bir faydası yoktur. Aynı şekilde Tel Abyad-Resulayn arasındaki kısımda güney tarafından terör örgütünün sürekli saldırısı altındadır. Türkiye bu bölgelerle ilgili mutabakatlarında terör örgütünün ülkemize yönelik saldırılarının durdurulması şartını koşmuştur. Her gün yaşanan tacizler ve bölge dışından gönderilen bombalı araçlar bu beklentimizin karşılamadığını gösteriyor. Madem terör örgütünün saldırıları bu bölgelerin garantörü ülkeler tarafından durdurulamıyor öyleyse bizim bu işi bizzat kendimizin yapması kaçınılmaz hale gelecektir. Önümüzdeki günlerde bu çerçevede beklediğimiz adımların atılmaması halinde Barış Pınarı bölgesinde başlattığımız harekatı sağ sol ve alt taraftan sürdürmekte tereddüt etmeyeceğiz. Türkiye'nin Suriye'deki güvenlik ihtiyaçları karşılanana kadar İdlib'te ve diğer harekat bölgelerinde izleyeceği yeni yol bu şekildedir. Bizim hiçbir müttefikimizle hiçbir dostumuzla hiçbir ülkeyle karşı karşıya gelmek gibi bir niyetimiz, amacımız, derdimiz söz konusu değildir. Tek gayemiz Suriye'deki kriz sona erene, bu ülke istikrara kavuşana kadar hem Türkiye için hem de Suriye halkı için en doğru, sağlıklı ve en sürdürülebilir çözümü bulmaktır. Bu yolda bize dostluk gösterenleri de husumet sergileyenleri de asla unutmayacağız.”

İlker Turak - Hülya Keklik (iha)

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.