Müslümanın az yemesinden maksat, gönlünden dünya sevgisini çıkarmak, Allah'a ibadet ve tâategüç kazanmaktır. Az yemek, kalbi tasfiye ederek günahlardan temizler ve nefsin isteklerini öldürür. Nefis, en büyük düşman olarak bilinir. Nefsin ıslahı ise, oruç ve az yemekle mümkündür.
Yemek-içmek konusunda Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:"Yiyiniz, içiniz; fakat isrâf etmeyiniz. Çünkü Allah isrâf edenleri sevmez." (A'râf, 31)
Âyet-i kerimeden yeme-içme konusunda orta yolu izleyip aşırılık ve israftan kaçınmak gerektiği anlaşılmaktadır. İslâmî anlamda, hayatı sürdürüp ölmeyecek kadar olanı farz, nefsini zafiyet gibi zarardan muhafaza için olanı vâcib, çalışmaya, kulluğa kuvvet kazandıracak ölçüde olanı müstehab, kilo alıp beslenmek ve yağlanmak için olanı mekrûh, doyduktan sonra mideyi zorlayacak derecede bulunanı ise haramdır. Bunun bir tek istisnâsı vardır ki, o da misafireikram için ev sahibinin misafirle beraber fazladan yediği lokmalardır.
Peygamber Efendimiz, yeme-içmenin ölçüsünü şöyle belirler:
"İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Âdemoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer bunu yapamıyorsa bari midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini suya, geri kalanını da teneffüs için boş bıraksın! " (Tirmizî, Zühd, 47)
İhtiyacından fazla yemek yiyen insan, şişmanlar, kalbi yağ bağlar ve sıhhatini kaybeder. Müslüman, ibadete kuvvet olması için yer; iyice acıkmadıkça yemez ve doymadan sofradan kalkar. Nitekim asr-ı saâdettemüslüman hastaları tedâvi için İran'dan bir doktor gelir. Uzun zaman Medîne'deikamet ettiği halde kendisine müracaat eden hasta olmayınca bir günRasûlüllaha gelerek:
"-Şu kadar zamandır, hastalarınızı tedâvî maksadıyla Medîne'de bulunuyorum. Ancak bugüne kadar hastalığından şikâyetle tedâviye başvuran olmadı. Bunun sebebi nedir?" diye sorar. Peygamber-sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz de:
"-Buranın sâkinleri, karınları acıkmadıkça yemek yemezler. Yedikleri zaman da iştihâları olduğu halde doymadan sofradan kalkarlar, bu yüzden de hasta olmazlar." buyurmuştur.
Bunun üzerine hekîm:
"-İşte bu, sıhhatli bulunmanın esasıdır. Burası da benim yerim değilmiş." der ve memleketine döner.
Çok yiyen, çok su içer. Çok su içenin ise bedeni ağırlaşır, uyku galip gelir. Çok uyumak, ibadet için en bereketli zaman olan seheri heder eder. Özellikle akşam yemeğinde çok ölçülü olmalı, mideyi tıka basa doldurmamalıdır.
Az yemek, sağlık açısından da çok önemlidir. Az yiyenlerde, sindirim sistemi dinlenme imkânı bulur. Az yersek, yediklerimiz bizi taşır. Çok yersek, yediklerimizi taşımak zorunda kalırız.
Yemeği azaltmak, nefsin isteklerini azaltır ve şehveti kırar. Midesine kul olan, şehvetine kul olur ve kıymetli ömrünü şehvetine kurban eder.
Çok yemek, ibadete karşı bir ağırlık ve tembellik meydana getirir. Açlık ve az yemek, ibadetleri kolaylaştırdığı gibi zikir, fikir, namaz ve Kur'an okumayı ve devamlı abdestli bulunmayı kolaylaştırır.
Bedenin sıhhati, kalbin manevi hastalıklardan korunması ve nefsin terbiyesi
hususunda, açlığın ve az yemenin bu sayısız faydalarından dolayı Cenâb-ı Hakk Ramazan orucunu Müminlere farz kılmıştır. Bütün meşakkat ve zorluklarına rağmen, oruç tutmakta sabır ve sebat gösterenlere de büyük mükâfatlarva'dedilmiştir.
Sehl bin Sa'd'denrivayete göre Rasûlüllah şöyle buyurmuşlardır:
"Cennette Reyyândenilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyâmet gününde cennete yalnız oruçlular girerler, onlardan başka hiçbir kimse girmez. Kıyâmet gününde; "Oruçlular nerededir? Diyeilan edilir. Oruçlular kalkıp giderler. Bunlardan başka hiçbir kimse buradan giremez. Oruçlular girdikten sonra da kapı kapanır, artık kimse giremez." (Buhârî)
Müslümanın oruçtan ve az yemekten maksadı, nefsi zaruret ölçüsünde yemeğe alıştırmaktır. Çünkü yemenin zaruret ölçüsünde tutulması, nefsi fuzuli söz ve davranışlardan alıkoyar. Böylece nefis, zaruret miktarı uyumaktan ve konuşmaktan fazlasını terk eder.