Çok eleştirildi, yadırgandı, kınandı ama…
Günün sonunda Sekmen haklı çıktı:
“Senden çoban bile olamaz” dediği Emrullah Akpunar, ilk fırsatta “sürüsünü” terketti!
Olay şu: Akpunar gördü ki belediyecilik, çermikte türkü söylemeye benzemiyor!
Oysa Afganlı çobanlar bu şehirde, yıllardır sessiz sedasız görev yapıyorlar ve işlerinde de çok başarılılar. Muhtemeldir ki, omuzlarında bir kepenekleri bile yok!
İstanbul, İzmir, Ankara hasılı iktisadi yapıları çok güçlü şehirlerde, muhalefet partilerinden seçilip kısa zamanda iktidar partisine geçen belediye başkanı sayısı çok ama çok azdır.
Çünkü: O şehirlerdeki bırakın il ve ilçeyi belde belediyelerinin bile mahalli geliri öyle çoktur ki, hükümetin yaptırım kararlarından etkilenmezler.
Lakin sözkonusu Doğu ve Güneydoğu olunca aynı akçe geçerli değildir.
Bu bölgelerdeki belediyelerin kahır ekseriyettekinin geliri, merkezi hükümetin verdiği tahsisattır.
Hal böyle olunca misal; Erzurum’da başka partilerden seçildikleri halde üç beş ay sonra AK Parti’ye geçen belediye başkanlarını anlamaya çalışmak lazım…
Masumdurlar, kendilerine oy veren seçmene ihanet etmediler, siyaseten sütten çıkmış ak kaşıklardır filan demiyorum; demem de…
O meşhur ifadede olduğu gibi…
O başkanlar…
“Yola birlikte çıktıkları kimseleri, yolda gördükleriyle değiştirdiler”
Ve onlara sorma ihtiyacı bile duymadılar!
Bu ve bundan daha fazlasına rağmen…
Bu başkanların çok da direnecek halleri yoktu.
Çünkü belediyeleri ağır bir borç yükü altında, merkezi hükümetten gelen pay, personel maaşına bile yetmiyor.
Hizmet ise, zaten Kafdağı’nın arkasında olacaktı.
Ben size söyleyeyim…
En az iki belediye başkanı daha AK Parti’ye geçmek için şartları zorluyor.
Yırtık büyük, yama küçük!
Attılar tuttular, estiler savurdular…
Nasıl ki o koltuğa oturduysalar gördüler ki, kazın ayağı hiç de öyle değilmiş.
Mahalli gelir yok…
Tek gelir, Ankara’dan gelen para; o da ancak yaraya merhem…
Horasan ve Köprüköy de aynı, ama biz Aziziye üzerinden gidelim.
YRP’den seçilen Emrullah Akpunar…
Hani şu meşhur çoban!
Kepenek giyinip dolaştı ya günlerce…
(Şimşek çakar çakmaz daha yıldırım bile düşmeden sürüsünü sele verip kaçtı. )
Aslında yapabileceği fazla bir şey de yoktu.
Yoktu…
Çünkü:
Büyükşehir’in desteği olmadan, Aziziye’nin kendi başına çöpü bile bihakkın toplaması imkansız…
Akpunar işte bu gerçeği gördü.
Sekmen’in, “Sen çoban bile olamazsın” çıkışı elbette sevimsizdi.
Emrullah Akpunar o sevimsiz çıkışa rağmen seçildi.
Pekii sonu ne oldu?
Emrullah, kepenek giyip “ben çobanım” dedi de, çoban kalabildi mi?
Hayır…
Tornistan etti; tıpkı ötekiler gibi…
Bir önerim var:
Siyaseten öteden beri bu toplumda, çobanlara karşı bir istiskal vardır.
Eski Türkiye’de, köylü oluşundan ötürü Süleyman Demirel’i yermek için “Çoban” derdi muhalefet…
Şemdi de benzer yaklaşımlar geçerli…
Çobanlar seçim kazanıyor oysa…
Ama…
Gerçek çobanlar zor karşısında, kendilerine emanet edilen sürüleri bırakıp kaçmıyor.
Bu sebeple yeni bir benzetmeye ihtiyaç var.
Misal; yapay zekaya soralım; yeni benzetme ne olmalı?
koskoca ılıca daşkenttn alına vergilerle emlak çtv vergisi varken niçin akp ye geçiyorsun. elinden geldiği kadar direnmeliydin. sana bu sebeple geçesin diye mi oy verdik.
ayıp etti keşke başkanlıktan istifa edip sinei millete dönseydi