Haber Girişi : 12 Şubat 2018 10:56

Cem Karaca üzerine bir güzelleme

Cem Karaca üzerine bir güzelleme
Türk müzik tarihinin en özgün seslerinden biriyle en özgün şarkı sözlerini ve yine en özgün üslupla o seslendirdi hep… Mücadele kokan, sevdadan bahseden o çok güzel şiirler onun eşsiz yorumuyla dilden dile dolaşmış, hafızalara hiç silinmemek üzere kazınmıştı. Robert Koleji’nde eğitim görmesi ve tiyatrocu bir anne babanın çocuğu olması nedeni ile Batı sanatına yönelmiş bir çevrede müziğe ilk adımlarını atan Cem Karaca, sıkı bir Elvis Presley hayranı olmuş, RocknRoll çizgisinde arkadaşlarıyla oluşturdukları gruplarda İngilizce şarkıları seslendirmişti. 
Karaca’nın yönünü Anadolu’ya çevirmesi, şarkılarında Türkiye gerçeklerinden beslenmesi ise çok vaktin geçmesine gerek yoktu. İlk gençlik yıllarının sonlarına doğru Antakya’da askerlik yaptığı sırada bağlama sesine mest olmuştu Karaca, bundan önceki müzik tarzı kendini Anadolu namelerinin içine büyük bir başarıyla sindirdiği Rock esintileriyle göstermiş ve böylelikle Türk müziğinin en renkli türlerinden Anadolu Rock ortaya çıkmıştı. 
Takvimler 60’lı yılları gösterdiğinde dünya sahnesinde söz bu kez de işçi ve öğrencilerindi. Okuyan yazan bir gençlik ve köyden kopmuş olmanın travmasıyla şehrin vahşiliğine direnmeye çalışan bir işçi sınıfı. Özgür ve muhalif ruhun temsilcisi 68 kuşağı… Kırsaldaki aşiret kavgalarını, toprak ağalarının sınırsız hükümranlığını büyük bir cesaretle anlattığı için, şarkı sözlerini Türkmen boylarının sorunlarını aşık dokunuşuyla dile getiren Dadaloğlu’ndan seçtiği için sevilmişti Cem Karaca. 
Söz konusu şehir yaşamı olduğunda ise halkın üstündeki baskı açısından kırsaldaki ağaların görevini gören sınıf farklılıkları olgusunu tüm çıplaklığıyla ele aldığı için sevilmişti Cem Karaca. Kimi zaman sevgiliye karşı kimi zaman devlete karşı girişilen var oluşsal sancıları anlatma çabasını Nazım’dan “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda ne sen bunun farkındasın ne polis farkında” dizeleriyle kulaklara çaldığı için sevilmişti Cem Karaca. Namus Belası’ylatraji-komik Anadolu toplumsal yapısını dile getirecek kadar fil dişi kulesini yıkabildiği için, Tamirci Çırağı ile yalnızca bir şarkıcı değil bir hikâye ustası olduğunu kanıtladığı ve adeta yaptığı tasvirlerle şarkı söyleyerek bir roman yazdığı için sevilmişti Cem Karaca. Nihayetinde sanatçı, 1968 yılında Milliyet tarafından yapılan bir ankette en sevilen erkek sanatçılar listesinde 4. sırayı almıştı.
Karaca’nın feodalite eleştirileri ve özellikle müziğe proletarya eksenli yönelişi bir dönemin siyasi ve sosyal yapısı da göz önünde bulundurulduğunda herkesin kendinde Cem Karaca’dan bir parça bulmasını sağlamıştı. Öyle ki Cem Karaca, siyasi görüşleri geniş bir yelpazede yayılmış gençliğin duygu ve düşünce dünyalarının tercümanı olmuştu. 
Köyden kente göçün kontrol edilemez boyuta ulaştığı, Ecevit’in “toprak işleyenin, su kullananın” sloganıyla yola çıktığı politikalarının dahi Türkiye’nin kontrol edilemez bir hızla kentleşmesinin önüne geçemediği bir dönemde Cem Karaca,şarkılarıyla insanların göç gerekçelerini tüm Türkiye’ye duyururken; köyde ırgat, şehirde işçi kesimin onurlu mücadelesine artık uluslararası üne sahip olmuş müziğiyle destek oluyordu. 1999 yılında çıkardığı “Allah Yar” eseriyle eşsiz sanatının beslendiği kaynakların çeşitliğini göstermişti Karaca. “Bu Can Emanet bu bedene” diyerek yürekleri bu kez de Allah sevgisiyle yumuşatmış, “Dört nala gidiyoruz, bizi bekleyen yere” diyerek ölümün ihmal edilen ivediliğini hatırlatmıştı.
Dinamitler, Apaşlar,Moğollar, Dervişan… Cem Karaca birçok müzik grubunun üyesi olmuş fakat nihayetinde hep tutkusuyla baş başa kalmıştı. Gruptaki kişiler, sanatçı arkadaşları değişmiş fakat Karaca’nın sanata olan bağlılığı, politikadan uzak kalamama handikabı ve tabi Anadolu’yu anlatma inadı baki kalmıştı. Dışlamayı, ötekileştirmeyi reddetmiş ve sanatının odağına kucaklamayı koymuştu. Edirne’den Ardahan’a herkese hitap ettiğini gösterircesine Edirne ve Ardahan sözcüklerinin birleşimi olan Edirdahan grubunu kurmuştu. Karaca’ya göre sanatçı mikrofonuna kulağa hoş gelen birkaç lakırtı için sarılırsa sanat amacına ulaşmış olmuyordu. Ona göre sanatın var oluşsal amacı protest bir gayeye hizmet etmesiydi. Cem Karaca’ya göre siyasetten özellikle de toplumdan uzak olamazdı müzik; eleştirmeden, anlaşılması güç, derin konuları birkaç dizelik nakaratlarla vülgarize etmeden sanatçı olunamazdı.

80 darbesi ardından Karaca’nın gıyabında yargılama olmuş ve sanatçı bu nedenle turne için gittiği Almanya’da yaşamaya karar vermişti. Ancak bu kararı, içindeki vatan hasretine ancak sekiz yıl direnebilmişti. Cem Karaca, Turgut Özal’ın adımları sonucunda sekiz yılın ardından vatanına geri dönebilmişti. Müziği, soldan esen rüzgârın etkisini yitirmiş değildi fakat Anadolu’nun dinamiklerini kavramaya olan tarifsiz isteği asla son bulmamıştı. 
8 Şubat 2014 tarihinde kalp yetmezliği sonucu hayatına gözlerini yummuş Cem Karaca, arkasında eskimeyen geniş bir şarkı kütüphanesinin yanında, işçi tulumuyla sahneye çıktığı renkli görüntüleri, bir dönemin modası sarı pembe gömlekleriyle karizmatik fotoğraflarını bırakmıştı. Cem Karaca’nın ölüm yıldönümü anma vesilesiyle, Barış Manço’dan Cahit Külebi’ye, Cemil Meriç’ten Sevgi Soysal’a sanatını halktan kopmadan icra etmiş vefil dişi kulelerini yıkmış sanatçıları saygı ve minnetle anıyor, bugünün sanatçılarının o insanları örnek almalarını temenni ediyorum. İyi ki geçtin bu dünyadan Cem Karaca, nur içinde uyu. 

Etiketler : rabia
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.