Suçlu aramak şayet bu soruna bir çare olsaydı, bugün Erzurumda sayısı binleri bulan bu insanlar gözyaşına boğulmaz, itiraz ve öfkeleri Palandöken kadar yükselmezdi.
Bu; kimin haklı, kimin haksız olduğu meselesi değil artık...
Nasıl göremezsiniz?
Baksanıza...
Bıçağın, kemiği bile kesip geçtiği yerdeyiz.
Allah korusun; gözyaşının yerini kan mı alırsa işin ciddiyeti fark edilecek?
Uçurumun ağzında değiliz, önümüzde hala son bir dönemeç var.
Kim bu tepetaklak gidişe "dur" diyecekse artık desin...
Belediye ise, belediye...
Hükümet ise, hükümet...
Müteahhit ise, müteahhit...
Ortada, sadece mağdurlarının değil, bütün bi şehrin kâbusu olan bir sorun var.
O binalar orada öyle mi kalacak, bu insanlar her gün o kapı senin, bu kapı benim dolaşıp duracak mı?
Herkesin psikolojisi bozuldu.
Baksanıza şehrin umumi ticareti bile perişan halde...
Kabul; Mehmet Sekmen, bu sorunu kucağında buldu.
Kabul; Ahmet Küçükler, vaktiyle görevini layıkıyla yapamamış...
Kabul; Ahmet Karadayı, yükümlüklerini yerine getirememiş.
Hepsi kabul...
Ama bunların hiç biri, Erzurumu felaketin eşiğine götüren bu sorunun çözümüne çare değil ki...
Bu ülke öyle devasa meselelerin üstesinden gelmiş bir ülke ki, Erzurumdaki bu sorunu çözmekten mi aciz?
Değil tabii ki...
Şu halde kim neyi bekliyor?
Kimin suçlu kimin suçsuz olduğuna yargı karar verir nasılsa...
Gelin o karardan önce, çözüm adına kalıcı bir adım atın.
Yeter artık bu insanlar ağlamasın...