Türkiye'yi bölüp parçalamak için üç yıl önce tam bugünlerde harekete geçen ihanet şebekesi FETÖ, geçen bu sürede çok ağır darbeler yedi...
FETÖ, üç yıl sonra uyuyan hücrelerini ve devlet içindeki kripto elemanlarını harekete geçirdi
Battıkça batıyor...
Bu esvaplı şeytana inanıp peşinden giden on binlerce insan, bugün vatana ihanetten ve terör örgütüne üye olmak suçundan yargılanıyor.
Bu büyük çöküşe rağmen geri adım atmayan FETÖ, şimdi de uyuyan hücrelerini harekete
geçirerek, yeniden on binlerce insanı daha uçurumdan aşağı itiyor.
İstedikleri, geri kalmış yoksul bir ülke
Türkiye, 14 yıldan beri sergilediği kalkınma hamlesi ile özde düşman sözde dost ülkelerin şimşeklerini üzerine çekti. Çünkü onların Türkiye'ye biçtikleri rol: Borç içinde yüzen, kendi savunma sanayisi olmayan, Batı'nın tüm taleplerini buyruk olarak kabul eden, siyasi iradenin
kukladan ibaret olduğu bir ülke!
Palandöken, tehlikenin büyüklüğünü gördü
Palandöken, paranoya suçlamalarına, yüzlerce soruşturma ve onlarca davaya karşın, 17-25
Aralık'tan buyana kesintisiz olarak sürdürdüğü paralel yapı ve FETÖ karşıtı yayınlarıyla hep aynı noktaya dikkati çekmeye çalıştı: Devletin içine ve her kademeye sızan bu alçaklar, fırsatını buldukları anda 17-25 Aralık ya da 15 Temmuz gibi yeni saldırılarda bulunabilir.
Erdoğan'ın kararlı tavrı, devleti uyandırdı
Elbette ki bu konuda, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, bizim gibi
düşünen AK Parti Hükümeti, MHP, medyanın bir bölümü, sivil toplum temsilcileri, işadamları ve milyonlarca insan vardı. Bu inanç sayesindedir ki, devlet teyakkuzda oldu ve yapılmak
istenen "mağduriyet algı operasyonları" kolayca etkisiz hale getirildi.
Türkiye, Batı'nın ezberini bozdu
Ne vakit ki, Türkiye bu "ezber"i bozmaya başladıysa, en önemlisi de yaptığı hamlelerle devler ligine yükselmeye çalıştıysa, anında 30 yılı aşkın süredir büyütüp besledikleri ve görünürde bizden birileri olan teröristlerini harekete geçirdi.
İşte o teröristlerin adı FETÖ'cü, terör örgütü de FETÖ'dür. İhanette ve tuzak kurmakta sınır
tanımayan bu terör örgütü, şimdi de kalleş pusularla Türkiye'yi güç durumlara düşürmeyi amaçlıyor!
Millet tek yürek tek vücut oldu
15 Temmuz'da, milletin kanlı darbeye geçiş vermemesi, hem FETÖ'nün iplerini elinde tutan Batılı şer odakları hem de FETÖ'cü alçaklar büsbütün kudurdular. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "...Bugün ülkemizin karşı karşıya kaldığı bu durum, İkinci İstiklâl Mücadelesi'dir" demesi üzerine, iyice kenetlenen millet, artık içeride ve dışarıda kimlerin nasıl kanlı tezgâhlar
kurduklarını, FETÖ, PKK ve IŞİD gibi örgütleri nasıl üzerimize saldıklarını biliyor.
Üst akıl deşifre oldu!
17-25 Aralık polis-yargı darbe girişiminin üçüncü yılını geride bıraktık. Geçen zaman içinde
Türkiye, öyle kanlı tuzaklara düşürülmek istendi ve öyle ağır ihanetlere uğradı ki, önce adına
"paralel yapı" dediğimiz bu ihanet şebekesinin, Batı'daki üst akıl tarafından kontrol edilip
yönetilen bir örgüt olduğunu anlamamıza yetti de arttı bile...
FETÖ yıllarca bugünü bekledi!
FETÖ'nün, Türkiye'yi bölüp parçalamak üzere, uzun yıllar önce kurulmuş ve günü geldiğinde de sahaya sürülen bir taşeron olduğu, bir çok somut delilin yanı sıra, asıl15 Temmuz'da kanlı darbe teşebbüsü ile anlaşıldı. 250 insanımızın şehit düşmesine iki binden yakın insanımızın da gazi olmasına yol açan o kanlı darbe girişimi, bir yanıyla FETÖ'nün de ölüm-kalım savaşıydı!
Millet oyunu bozdu
Çok şükür ki bu kanlı savaşın galibi, millet ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti oldu. Fakat bu, şu
anlama da gelmiyor: FETÖ tümüyle bitti, devlet içine sızmış olan teröristler temizlendi,
muhtemel bir tehlike bertaraf edildi! Hayır...
İşte geçen hafta gördük: FETÖ'cü bir terörist, yine polis kılığında Rusya Büyükelçisi Karlov'a suikast düzenleyebildi.
Savaşın adı: Türkiye'yi bölüp parçalamak!
Aradan geçen üç yıl içinde FETÖ, kimin adına tetik çektiğini göstermiş oldu. Öyle ki başta Amerika, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, İsviçre ve Almanya olmak üzere, sözde
demokrasinin savunucusu ülkelerden açık himaye gördü, onların sağladığı imkânlarla yine ihanet etmeye devam etti. Dolayısıyla Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı savaşın adına "asimetrik bir savaş" teşhisinin konulması, hiç de öylesine söylenmiş bir söz değildir.
Mehmet Şener