Haber Girişi : 20 Aralık 2016 00:05

BU YOLDA BÖLÜNMEK

BU YOLDA BÖLÜNMEK
Hava kararmak üzereydi. Güneş ışıklarının solgunluğu yansımıştı memleketimin üzerine. Yüreğimde bir solgunluk, yüzümde yansıyor kırılmaları. Yer zor bulmuştum ya, şükrediyorum hostes koltuğunda olmama. Gecenin bu vaktinde bulmuşum ya, şükrüm olsun yerden göğe.
Aklım tıklım tıklım, yüreğim tıklım tıklım. Şehrin karanlığını ardımızda bıraktığımız saatlerde, aracın iki far ışığı rehberimiz. İki yıldız düşmüş önümüze, seyrindeyiz maşukun!  "Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne" diye feryatlarda, siyah asfaltın üzerinde siyah siyah yuvarlanıp giden lastikler.
Tekerlekler dönüyor, aklım dönüyor. İçeride derin sessizlik, içimde fırtınalar kopuyor.
Yol uzun, yol bitmeyecek. Bittiği yerde yeniden başlayacak. Kaçış yok, biliyorum. Biliyorum, bir yerden kaçış başka bir yere varış ya da tam tersi bir hakikat .
Büyük âlim Hz. Nasrettin Hoca'nın; dünyanın merkezi işte değneğimi vurduğum yer! İnanmıyorsanız buyurun ölçün, sözünü basit bir fıkra bilen insanların derin uykuda olduğu saatlerde, gidiyoruz gündüz gece. Ve bilmiyorum nice haldeyiz. Halden hale giriyoruz da, hallice bir hal bulamıyoruz nedense. Hal hal değil, belli.
Dünya dönüyor, tekerlekler dönüyor ve beynim değirmen taşı, arasında bildiğim ne varsa öğütüyor. Bilirim ne un çıkar bu değirmenden ne de çıkandan ekmek olur bir garibin kursağına.
Susuyorum. Susmak edepten derler. Susmak âlimlikten. Benim suskunluğum ise bilememekten.  Bilmeyenlerin konuştuğu ama hep konuştuğu, bir soluk mesafesi durup dinlemediği bir, bir katrelik yol bırakmadığı yerde, susuyorum. Bir şey bilmediğim bilinmesin diye. Susarak konuşuyorum, böyle olunca kimsenin dinlememesi zerre umurumda değil.
İçimden konuşuyorum kendimle. Kendim bazen dinliyorum, söz veriyorum kendime. Hem de sözümü kesmeden!
Amaçsızlığı amaç edinmiş bir avuçtan daha çok hainlerin ayak bastığı bu yoldan gecenin karanlığında, karanlık bir kurşun düşer mi avucuma diye. Nemalanıyorlar, biliyorum, eğer bu bir amaçsa, sözümü geri alıyorum, varmış amaçları belli. Etraflarında bekleyen akbabalar var. Bir parça kokmuş et parçası düşer mi payıma diyen. Zaten bu akbabalar değil mi, bir avuç kalabalığı yüzlerce avuç gösteren! Yetmez onlara avuç avuç ihanet; çuval çuval haram para bekleyen dışbükey ayna tutucular toz zerresi halinde havada. Yazık! Çok yazık ki, o havayı teneffüs ediyor ciğerlerimiz. Kanımızı besleyen bu hava, akıl olsun diye beyinlerimize gidiyor.
Toz zerreleri havada. Toz zerreleri gazetelerde. Televizyonlarda. Şimdi daha da çoğaldı, kahvehanelerde!
Amaçları yok dedim ama sözümü geri almıştım, hatırladım! Var amaçları elbet. Biri de halkların birbirine düşmanlığı! Kahvehanede konuşuyor bir adam, kahrolsun Ahmet'çiler. Bir diğeri; "fazla konuşma asıl Burhan'çılar, diyor.
Yanıyor yüreğim, duyduklarımı öğütüyor beynim bir değirmen taşı misali; toz duman kafam!
O cular bu cularla. Yetmedi, şu cular. Bu bölünmüşlük bölüyor beni dilim dilim. Ah dilim.
Vatan millet Allah sevgisi? Manasından uzak, özünden uzak! Bir et parçasının peşinden gitmeyi aşk ve sevgi sayanların dillerinde lime lime çiğnen değerlerim, değerlerimiz! İçim yanıyor, lime lime?
Susuyorum bilgisizliğimden. Gidiyoruz gündüz gece. Bayram geldi bayram geçti. Radyoda bir Türkü, bayram gelmiş neyime! Gitti neyime?
Günler oldu hala yoldayız. Bir diken üstünde yerim. Yollar çizilmiş memleketimin yollarına. İki yıldız düşmüş otobüsümüzün farlarından bahtımıza. Tekerlekler dönüyor, beynim değirmen taşı misali beni ben de öğütüyor.
Etiketler : ibrahim sami
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.