Zannetmiyorum ki, bizim bilmediğimiz gizli bir ajandaları olsun.Muhtemelen bu vurdumduymazlık, ya ağır bir ihmalin neticesidir, ya da bürokrasi hazretlerinin o akıl almaz işgüzarlığının bir eseridir.Sonunda...
Mesele o kadar büyüdü ki, nihayet önceki gece Haber Türkün fenomen haline gelen, Tarihin Arka Odasına kadar taştı.
Bardakçı haklı olarak verdi veriştirdi:
"Yahu lafı eveleyip gevelemeyin, o rölyef nerede niye söküldü, kim hangi gerekçeyle böyle bir karar verdi ki..."
Öyle ki, bir ara Necati Bölükbaşı, Bardakçının bu salvoları karşısında zor durumda kaldı.
Besbelli ki...
Bir kaç yıldan beri Erzurumdan uzak olan Bölükbaşı, programda bu konunun gündeme gelebileceğini düşünmemiş olacak ki, o rölyefin sökülüş hikâyesini bilmiyordu.
Konu, Sarıkamış Harekâtıydı. Bölükbaşının programda bulunma sebebi ise, bu harekâtla ilgili yazdığı Tarihin Arka Yüzündeki Sarıkamış Harekâtı adlı kitabıydı.
Halbuki...
Sarıkamış Harekâtının konuşulacağı bir programda, isteseniz de istemeseniz de söz, o çocuklara, yani sırtlarında cepheye un taşıyan yiğitlere gelir.
Çünkü o yiğit çocuklar, Osmanlı Ordusunun Köprüköy önlerinde Rus Ordusuna karşı zafer elde ettiği muharebede, hakiki manada kahramanlık göstermişlerdi. O çocuklar sırtlarında un taşımamış olsalardı, Pasinlerdeki karargâhta ekmek pişirilemeyecek dolayısıyla da cephedeki askerimize tahin gönderilemeyecekti.
Erzurumun göbeğinde, Yakutiye Belediyesinin hemen bitişiğindeki Güneş İlkokulunun bahçesinin ön duvarında bir rölyef vardı. O rölyefte, sırtlarında çuvallar olduğu halde cepheye yiyecek taşıyan çocuklar tasvir edilmişti.
Kimseye bir zararı yoktu. Kendi halinde öylece duran masum bir rölyef...
Belediye rahatsız olmadı...
Tam karşısındaki İdare Mahkemesi rahatsız olmadı...
Özel Güneş İlkokulu rahatsız olmadı...
Ahali zaten memnundu...
Fakat işte o rölyef öyle birini rahatsız etti ki, sormayın gitsin...
Onun adına Anıtlar Kurulu diyorlar!
Aslında görevini laiki veçhile yapabilse, bir kent için en az ekmek su ve ilaç kadar lüzumlu bir kurum.
Ama gelin görün ki, bu kadar önemli olması gereken o kurum, Erzurumun geçmişte tarihi açıdan katledilmesi karşısında, çıtını çıkarmamış bir kurumdur...
İşte o Anıtlar Kurulu durumdan vazife çıkarmış.
O rölyef o bahçe duvarında duramaz. Çünkü bahçe duvarının arkasındaki Güneş İlkokulunun olduğu bina tarihi eserdir deyip hükmü basıp, cezayı kesmiş!
Rölyef, okul binasının duvarında değil, binadan metrelerce uzaktaki bahçe duvarının yüzündeydi. Buna rağmen tarihi esere halel gelir düşüncesiyle, sökülmesini istedi ve sonunda söktürdü!
Murat Bardakçı da Necati Bölükbaşı da bu gerçeği bilmedikleri için program boyunca meselenin içinden çıkamadılar.
Programı izleyen insanların kafalarında şöyle bir olgu yerleşti:
Erzurumda; Sarıkamış Harekâtının ön cephesi olan Köprüköyde savaşan askerimize, sırtlarında yiyecek taşıyan çocukları anlatan rölyef keyfi gerekçelerle yerinden söküldü!
Kötü niyetli değillerdi, lâkin bir nevi algı operasyonu yapıldı yani...
Benzer bir durum, Tebrizkapıda Çifte Minareli Medresenin önündeki Nene Hatun Heykeli için de geçerli...
Onu önceki belediye yönetimi kaldırmıştı. Güya kavşak düzenlemesi yapıldığı için kaldırılıp, sonra yerine konulacaktı. Öyle bir hallettiler ki, o gün bugün heykeli ne gören ne de yerini bilen olmadı.
Başını yediler anlayacağınız...
Belediyenin çok bilmiş bir yetkilisi, "efendim o heykel zaten aslına uygun yapılmamıştı" demek suretiyle, aslında heykelin bizzat kendisi tarafından imha edildiğini açığa vurmuş oldu.
Beyefendi, lütfetseydin de aslına uygun bir heykel yaptırsaydın. Böylelikle herkes Nene Hatun heykelinin nasıl olması gerektiğini görmüş olurdu!
Sonuç olarak, bu şehrin tarihinde hatırı sayılır yeri olan iki kıymetli olay, heykel bazında da olsa yeni nesillere bi şekilde anlatılıyordu.
Birini (Nene Hatunu) Ahmet Küçükler, diğerini (yardım taşıyan çocuk rölyefini) de Anıtlar Kurulu ortadan kaldırdı!
Gelelim bugüne...
Bütün bu gelişmelerin tamamen dışında olan Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, aylar önce bu iki mesele kendisine aktarıldığında, haklı bir tepkiyle "nasıl olur öyle şey, biz derhal meseleye nüfuz edip her iki eseri de layık oldukları yerlere yeniden inşa edeceğiz" demişti.
Biz de alkışlamıştık...
Aradan aylar geçti. Ne Sekmen bu meseleyi bir daha ağzına aldı, ne de o çok bilmiş belediyeci yeni bir heykel yaptırdı.
Mümkün ki Nene Hatun heykeli de, o çocuk rölyefi de hâlâ belediyeye ait bir depoda öylece duruyordur.
Sayın Sekmen, Allah aşkınıza söyler misiniz; şu koskoca Erzurumda bu iki eseri koyacak bir yer bulamadınız mı ki, televizyon programlarında elalemin ağzına sakız olup duruyoruz?
Etmeyin Sayın Başkan; siz ki büyükşehirde belediye başkanlığı ve vekillik yapmış bir insansınız. Ne demek istediğimizi en iyi siz anlarsınız.
"Erzurumun olması gereken yer burası değil" diyen de sizsiniz.
Şimdi değilse ne zaman gereğini yapacaksınız?
Anıtlar Kuruluna da bir çift sözümüz olacak...
O Anıtlar Kurulu ki, vaktiyle Lala Paşanın böğrüne fayanstan uyduruk bir çeşme yapıldığında susmuştu.
O Anıtlar Kurulu ki, vaktiyle Çifte Minareli Medresenin dibine umumi tuvalet ve koltuğuna uyduruk barakalar ( biliyorsunuz dönemin belediye başkanı Ahmet Küçükler o barakalar yüzünden mahkemeden ceza aldı) yapıldığında susmuştu.
O Anıtlar Kurulu ki, Yakutiye Medresesinin tavanındaki pencerelere pimapenden uyduruk çerçeveler yapıldığında susmuştu.
O Anıtlar Kurulu ki, bir çok medeniyete ev sahipliği etmiş olan şu Erzurumda, yüzlerce tarihi eser, rantçı ve yağmacılar tarafından katledilirken de susmuştu.
Şimdi gelin hiç birimiz susmayalım…
Biz Anıtlar Kurulu değiliz ki başımızdaki zatın da makam mevki derdi olsun…
Konuşalım.
Daha güzel ve daha zengin bir Erzurum’un vücuda gelmesi için en çok biz konuşalım…
Biz susarsak televizyon programlarında Erzurum, adeta IŞİDvari yöneticilerin elinde oyuncak olmuş bir şehir gibi takdim edilir.
Susmayalım…