Haber Girişi : 19 Eylül 2013 13:54

Bu şehrin güzel ve çirkini (-4-)

Bu şehrin güzel ve çirkini (-4-)

Biz Türkler, tarih boyunca onaltı devlet kurmuş bir milletiz. Bu cümleyi tersten okuyacak olursak Türkler, tarih boyunca onbeş devleti ya yıkmış, ya da yıkılmasına seyirci kalmış. Aslında nasıl okursak okuyalım fark etmez, gerçek değişmiyor çünkü: Türklerin en iyi bildiği şey devlet kurmaktır.

Çoğu kere, (cumhuriyet örneğinde olduğu gibi) yangından sonraki enkazdan bile devlet çıkarmayı başarmışız. Sanatta, edebiyatta, mimaride ve sanayide belki “en”lerimiz çok değil, ama sıfırdan devlet kurma konusundaki istidadımıza diyecek yoktur. Bu sebepledir ki, “Dünya tarihinden Türkleri çıkar, geriye tarih kalmaz” şeklindeki hüküm, hiç de yersiz değildir.

Bir kıtadan öbür kıtalara göç etmişiz, at üstünde doğmuş at üstünde ölmüşüz, savaşmasını bilmiş hatta savaşın bilimsel metodolojisini kurmuşuz, hep yeni dünyalara açılmışız, yenilgilerimiz de olmuş fakat daha çok galip gelmeyi bilmişiz, adımıza “barbar” demelerine kulak asmayın, aslında gittiğimiz her yere adalet, barış ve huzur götürmüşüz; en azından bu uğurda mücadele etmişiz (örnek istiyorsanız Balkanlar yeter)

Kabul edelim ki, tarih boyunca bu kadar çok şeyi başarmış olan biz Türkler, ne yazık ki güzel şehirler kurmasını bir türlü becerememişiz.

Devletler yıkıp devletler kurmuşuz, lakin insanlığın gıptayla bakacakları şehirler yapamamışız.

Fıkra bu ya…

Dünya kurulduktan sonra bütün şehirler toplanıp Tanrı’ya itiraza gitmişler; demişler ki “Ey Tanrım haksızlık bu, yeryüzünde ne kadar güzellik varsa hepsini İstanbul’a vermişsin.”

Tanrı onları teselli etmiş. “Doğru” demiş. “Ama unutmayın ki İstanbul’u da Türklere vereceğim.”

İşin şakası bir yana…

Türkler, daha önce kurulmuş iyi şehirleri bile aynı dokusuyla koruyamadı.

Şöyle bir itirazın haklılık payı çok yüksektir:

“Batı, sömürgelerindeki kaynakları talan ederek kendine iyi şehirler kurdu, öz kaynaklarıyla yapmadı ki bu şehirleri…”

Doğru. Ama tek geçerli neden bu değil.

Çünkü:

İyi şehirler kurmanın zenginlikle fakirlikle birebir ilgisi yok.

İşin sırrı anlayışta…

Eğer denilirse ki, “Türkler aynı zamanda Müslüman oldukları için bu dünyaya geçici gözüyle baktılar ve bu yüzden de şaşalı şehirler kurma ihtiyacı duymadılar. Güzel mabetler, köprüler yaptılar ama göz kamaştıracak kadar iyi şehirler kurmayı gerekli görmediler.”

Bu, geçerli bir “mazeret” olmakla beraber, her devri kapsayacak bir cevap da değil.

Öyle ya Lale Devri de bizim tarihimiz…

HAVUZBAŞI KENT MEYDANI

Farkındayım uzun bir girizgah oldu. Aslında doğrudan Havuzbaşı’ndaki “kent meydanı projesi”nden söz edecektim, fakat sözü her zamanki gibi uzattık yine…

Gelelim sadede…

Efsane vali Haşim İşcan’ın, Cumuhuriyet Caddesi ile Paşalar ve Hastaneler caddelerini yapmasından sonra, altmışlı yıllarda şehrin tam ortasına içerisinde Atatürk heykelinin de yeralacağı bir meydan yapmak istemişler.

Askerler öncülük etmiş, halktan para toplanmış ama toplanan para yapılacak işi karşılamadan çok uzak kalınca, projenin bütün maliyetini ordu üstlenmiş ve sonuçta bugünkü Atatürk anıtının olduğu Havuzbaşı vücuda gelmiş.

Erzurum’un pek çok yeri bakımsız ve harabeyken, uzun yıllar Havuzbaşı ve civarı Amerikalı mimar Lambert’in çizdiği proje sayesinde, adeta yüzük kaşı gibi bir yer olmuş.

O tarihlerde Erzurum, 3. Ordu’dan ötürü tam bir garnizon şehri… Başınızı hangi yana çevirsen askeri binalarla karşılaşıyorsun.

Bugünkü Yakutiye binasında, Ordu Umum Müfettişliği, karşısında inzibat komutanlığı az aşağısında kolordu ve tümen binaları, daha aşağıda askeri hastane ve merkez komutanlığı…

Hasılı, Erzurum “asker şehir”

Bugün köprülerin altından çok sular aktı.

Ne Erzurum’da artık o kadar çok askeri birlik var, ne de devir soğuk savaş devri…

Büyükşehir Belediyesi, uzun yıllardan beri Havuzbaşı’nı şehir meydanı yapmak istiyordu. Ancak pek çok engel vardı. Kolordu ve tümen binaları olmasa bile Halk Eğitim Merkezi ile yanındaki uyduruk bina sökülmedikçe şehir meydanı kurulamazdı.

Ahmet Küçükler, gözünü kararttı (arkasındaki hükümet desteğine de güvenerek) tarihi eser olma özelliği bulunmayan Halk Eğitimi binası ile yanındaki ucubeyi söküp attı.

İyi de yaptı…

Batı’da iyi şehirlerde olmazsa olmaz birçok özellik vardır. O özelliklerden biri meydan ise, öteki de kaldırımdır. Bu yüzden denilir ki, bir şehirde kaldırımlar yüksekse eğer anlayın ki medeniyet oraya henüz uğramamış.

Neyse…

Erzurum’un eli ayağı düzgün meydana ihtiyacı vardı.

Ahmet Küçükler’i bu ihtiyacı görüp, gereğini yerine getirmek istemesinden dolayı kutladık, kutluyoruz da…

Lakin olması gereken meydan ile halen yapımı devam eden meydan arasında dağlar kadar fark var.

Olması gereken meydanda, Erzurum Lisesi’nin üst tarafında kalan askeri lojmanlar ve o lojmanlarla aynı sırada olan rektör konutunun sökülüp o alanın da meydana dahil edilmesi vardı. Olması gereken meydanda taşıt trafiği yeraltına alınacaktı. Olması gereken meydan onlarca dönüm üzerine kurulacaktı.

Şimdi yapılan meydan, hem çok sınırlı bir alanı kapsıyor hem de taşıt trafiğine açık…

Yeraltı otoparkı yapılıyor, çok gerekli miydi bilmiyorum; ama kesin olan şu ki, araçların o parka giriş çıkışı orada trafiği felç edecek. Çünkü mekân geniş değil.

Oranın sit alanı olması nedeniyle, havuza dolaysıyla da anıta dokunulamıyor. Kaldı ki Başkan Küçükler’in de anıta dair bir tasarrufu zaten yoktu.

Soru şu:

Olması gereken meydan yapılamadı belki ama yapılacak iş eskisinden kötü mü olacak?

Kesinlikle hayır.

Muhakkak ki yeni meydan şehre bir yenilik ve estetik kazandıracak.

Benim itirazım şuydu:

Madem şehre bir meydan kazandırılacak ve değil mi ki güçlü bir iktidar ve gerekli kaynak var. O halde niçin yarım yamalak bir iş yapılıyor ki…

Niyet iyi, icraat yetersiz…

Ömrü olanlar görecektir; bir zaman sonra görev yapacak olan bir belediye başkanı o meydanı söküp yeni baştan yapacak. Hatta görün bakın rektörün eviyle de sınırlanmayıp ta Aziziye Parkı’na kadar uzanacak bir meydan yapılacaktır.

Yapılan hizmeti asla küçümsemiyorum, eksik buluyorum.

Dünün Erzurum’u soğuk savaş sebebiyle belki “asker şehir” olmak zorundaydı.

Çünkü bir yanımızla da derbent şehriydik.

Şimdi durum çok değişti. Askeri birlikler bir yandan azaltılıyor, öbür yandan da kalanlar şehir merkezlerinden çıkarılıyor.

Kolordu ve tümen binaları sökülsün diyen yok; zaten sökülemez de… Ama birkaç yıl sonra belki de o güzelim binalarda asker olmayacak. Dolayısıyla yapılan proje bu öngörüyü içine alacak biçimde hazırlanmalıydı.

Hiç yoktan iyi midir; evet iyidir.

Olması gereken bu değildi ama…

 

Buna rağmen notun kaçtır diye sorarsanız, projenin kendisine olmasa bile yenilik adına atılan adımdan ötürü, notum on üzerinden 7’dir.