Medyanın öncelikli gündemi politika ve Ankaradaki kriz senaryoları olunca, hayatın merkezindeki insan çoğu zaman ıskalanıyor.
En vahşi cinayetler bile gazetelerin üçüncü sayfalarından öteye geçemiyor.
Şiddet, tüm dünyada öyle salgın bir hastalık haline dönüştü ki, geçenlerde Avusturyada genç bir kadın 7si kendi çocuğu olmak üzere, 8 masum yavruyu bıçakla doğrayıp öldürdü.
Pakistanda ve başka yerlerde teröristler çocuk yuvalarını ve okulları basıp, kaçmaya bile fırsatları olmayan yüzlerce çocuğu katlediyor.
Bursada kendini Mehdi ilan eden bir manyak, önce ailesine şiddet uyguluyor, sonra eline geçirdiği pompalı tüfekle önüne gelene kurşun yağdırıyor.
Tarih, 21. yüzyıldan söz ederken uzay teknolojisinin yanına şiddeti koyacak. Çünkü bu yüzyıla rengini veren utanç sahnelerinin başında şiddet geliyor.
Ne yazık ki, insanlığın müşterek ayıbı olan bu şiddetten biz de payımıza düşenden fazlasını almış durumdayız.
Türkiyede kadın cinayetleri artık vak-i adiyeden bile sayılmıyor!
Ya Ortadoğu?
İşte hemen yanı başımızdaki IŞİD belası...
Onlar da sözümona din adına kafa kesip, gözlerini bile kırpmadan en vahşi cinayetleri işliyorlar.
Haydi onlar barbar diyelim, ya bizdeki beyaz yakalılara ne demeli?
Öyle ki, vaktiyle sevgililerini vurduran adamlar bile şimdi kuzu postuna bürünmüş kurtlar olarak, “kadına şiddet”i şiddetle kınıyor!
“Kadın annedir, eştir, kardeştir. Kadına uzanan eller kırılsın” şeklindeki hamaset yüklü sloganlar, en olmadık ağızlarda sakız gibi dolaşıp duruyor.
Oysa kim ne derse desin, bizim toplumumuzda da şiddet çığ gibi büyüyerek hayatımızı bütünüyle kuşatıyor.
Tamam; şu son günlerde çıkan yasalar elbette nisbi bir iyileşme sağlayacaktır. Ancak bu şiddetin önüne geçebilmek için, köklü ve nitelikli bir eğitim şart.
Çünkü toplumdaki şiddet, sadece kocanın karısını dövmesi, babanın kızına baskı uygulaması veya kıskanç ağabeyin kız kardeşine hayatı dar etmesinden ibaret değil ki…
Evet, bütün bunlar ne yazık ki bizim gerçeğimiz. Kadınımız şiddete maruz kalıyor, hatta son günlerde sıkça rastlanıldığı biçimiyle acımasızca katlediliyor.
Ama şiddet, erkek-kadın, çocuk-yaşlı ayrımı yapılmaksızın var.
Ve şiddet, önce ailede başlıyor. Anne-baba çocuğunu dövüyor!
Okulda öğretmen, kışlada komutan dövüyor!
Sokakta güçlü olan zayıfı eziyor!
İş hayatında acımasız ve ölçüsüz bir rekabet hakim!
İnsanlar konuşmak, sorunlarını tartışarak çözmek yerine, birbirlerini boğazlayarak sonuca gidiyorlar.
Kadın, bu külliyatın içinde yalnızca bir cüz…
Niye böyle olduk bilmiyorum ama hakikat şu ki, gittikçe tanınmaz bir yapıya kavuşuyoruz.
Neler tetikledi, hangi olgular bizi bu noktaya getirdi anlamak mümkün değil.
Oysa Müslüman toplumlarda, inanç insanı mutedil ve merhametli kılar.
Neden bizde hızla büyüyen tersi bir durum var?
IŞİD, kafa kesmeyi, kadınlara tecavüz etmeyi ve insanları toplu halde katletmeyi, haşa dinin bir gereği olarak gösteriyor.
Peki bir insan hem Müslüman hem de böyle bir cani olabilir mi?
Olamaz...
Cani olabilir ama asla Müslüman olamaz...
Kerbelada Hz.Hüseyin ve yakınlarının kafasını kesen Yezid ne kadar Müslümandı ise, IŞİD militanları da o kadar Müslüman.
Araştırma sonuçları gerçekten vahim:
Şiddete maruz kaldığını beyan edenlerin sayısı rekor düzeyde… Zorla evlendirildiklerini söyleyenler de az sayıda değil.
Aslında ankete filan gerek yok. Şöyle başınızı çevirip etrafınıza bakmanız yeterli.
Her yerde şiddet, öfke ve tahammülsüzlük var.
Yolcu, otobüs şoförüne kızıyor.
Mağazadaki tezgâhtar müşteriye; patron çalışandan öfkesini çıkarıyor!
Adam karısına kaşlarını çatıyor, kadın çocuklarını paylıyor!
Müdürün gücü memura yetiyor, öğretmen geçim sıkıntısı hırsını öğrenciden alıyor!
Şiddeti içselleştirmeye başladık ve artık vahşet boyutundaki cinayetleri bile çok güçlü tepkilerle karşılamıyoruz.
Sadece, “bizden uzaktaysa, bana ne” deyip geçiyoruz. Halbuki şimdilik bizden uzak. Görmüyor musunuz çember giderek daralıyor.
Şiddet nerde yok ki?
Sporda şiddet öyle bir noktaya ulaştı ki, sonunda hükümet kanun çıkarmak zorunda kaldı.
Aile içinde şiddet öyle insanlık dışı bir vaziyet aldı ki, hükümet en zecri tedbirlere başvurdu.
Boğazları kesilip bir kenara atılanlar yalnızca kadınlar mı?
Daha geçen hafta tüylerimiz ürpererek, masum çocukların nasıl katledildiklerini öğrendik.
Uzağa gitmeye gerek yok. Şu güzelim Erzurum’da bile 2014 yılı içinde yaklaşık 2 bin kadın şiddete maruz kaldığını resmi rakamlara bildirmiş.
Varın siz birde kol kırılır yen içinde deyip sineye çekenleri hesabedin…
Bitmedi. Yine Erzurum’da sırf bu şiddet yüzünden yüzlerce masum çocuk da adeta ortada kaldı. Bereket devlet şimdilik bu çocuklara sahip çıkabiliyor.
Televizyon dizilerinde kan ve şiddet sahnesi ne kadar çok uluyorsa, dizi o kadar çok izlenme oranına ulaşıyor.
Demokrasinin mabedi olan Meclis’te şiddet içeren tartışmalar insanlar için birer eğlence aracı haline geldi. Birbirimize sormuyor muyuz?
“Hangi vekil daha çok bağırdı, hangi vekil önce patlattı?”
Hele hele de o vekil bizim şehrimizden ise, ayakta alkışlamıyor muyuz?
Sonra da kalkıp soruyoruz:
“Ne oldu da bu duruma geldik”
Allah daha beterinden saklasın; lakin gidişat hayra gitmiyor.