Tapucu Birol, ya da nam-ı diğer adıyla Mülkiyeli Birol...
Artık bu saatten sonra hiç bir önemi yok, ister "Tapucu Birol" deyin, isterse "Mülkiyeli Birol"...
Değil mi ki, Birol artık aramızda yok...
Birol'u tanıdığımda henüz Tapu Dairesi'nde çalışan bir memurdu. Ancak O, tapudan çok tapunun içindeki gizli tarihle ilgileniyordu. Bu yüzden onlarca kez azar işitmesine rağmen Birol, hiç bir zaman tarihe olan ilgisinden vazgeçmedi...
Birol, bu şehrin gizli hafızasına dair ifşaatlarda bulunan bir isimdi... Öyle ki, kimin aslının Ermeni, kimin aslının Rum olduğunu merak ediyorduysanız anında Birol'un yazdıklarına bakmalıydınız. Zira Birol, orada bu şehrin saklanan arka planına dair bir projektör tutuyordu, herneyse...
Tabii ki biz biliyorduk. Birol hastaydı, hem de şizofren bir hastaydı.
Ama yine biz biliyorduk ki Birol bu hastalığına rağmen çok önemli doğrulara işaret edecek kadar yazarlık vicdanına sahip bir aydındı.
Birol'dan bir evliya ya da bir mütefekkir çıkarma derdinde değiliz.
Birol, hayatı boyunca onlarca acıya muhatap olmuş bir adam... Yeri geldi karısı onu terketti, yeri geldi kendi ailesi bile ona sahip çıkmadı, yeri geldi Birol bir kuru ekmeğe muhtaç olduğunda çevresinde hiç bir yakınını göremedi...
Oysa Birol aykırı bir adam olarak, farklı söylemleriyle dikkate alınması gereken bir isimdi.
Artık geçti...
Öyle ya Birol öldü. İster kahraman diye yazın isterse akıl hastası, ne farkeder...
Değil mi ki Birol, kaldığı o otel odasında ölü bulundu.
Birol'suz bir dünyadayız artık...
O, inanıyordu ki Siyasal'ı bitirmiş olsaydım kaymakam olacaktım...
Talih, (her ne ise) Birol'dan yana gülmedi.
Önce karısı Birol'u terketti, sonra da çocukları...
Birol'un şansızlığı şuydu: Karısı Erzurum'da çok önemli bir tarikatın (burada ki "çok önemli sözü" bize ait değil,sırf hükümet bu tarikatı "çok önemli" bulduğu için biz de öyle diyoruz. Yoksa cümle alem biliyor k,i bu çok önemli tarikat, 9 yaşında bir kızın evlendirilmesi gerektiğine fetva veren bir sapkın oluşumdur. (Kaldı ki Diyanet de zaten bunu onaylıyor. Bakmayın siz Diyanet'in geçen hafta cuma namazında yayınladığı o dayatma hutbeye... Aslında Diyanet tam da bu anlayışta. İnanmıyorsanız yayınladığı fetvalara bakın. Bir de bugün ki başkanın FETÖ ile geçmiş ilişkilerine...)
Neyse; yine çok dağıttık. Oysa bu yazının konusu, bir gün bir otel odasında, yapa yalnız ölen bir tapucu,bir mülkiyeli, bir yazar ve bir şehir sevdalısının sessiz sedasız terk-i dünya etmesidir...
Dünya, Birol olmadan da dönüyor. Değil mi ki, gündelik hayatımıza dair ne varsa içinde Birol olmasa da aynı insicamda sürüp gidiyor...
Takdir-i ilahi işte...
Kaymakam olmak için mülkiyede okuyan ama sonunda tapucu olan bir Birol vardı bu şehirde...
Bir paket sigara, kirli bir gömlek, köhne bir otel odası...
Eğer duvarlardaki yazıyı okuyabilseydik şunu yazıyor olacaktı:
Fakir bir ailenin gariban bir çocuğu olarak bir Birol geldi. Hastaydı, ama bu ülke için sancı çeken bir insandı. Belki kaymakam olamadı, ama ölene dek sanki kaymakammış gibi hep bu ülke için çare aradı.
Mekanın cennet olsun sevgili Birol...
Umarım, o seni alt etmek için savaşan zihni düşmanların artık mağlup olmuştur.