“Geleceğe yürümek bugünden geleceği planlamak değildir, geleceği bugüne taşımaktır.” Sözünü pek severim, hizmetle mükellef kuruluşların, özellikle de kent yöneticilerinin bu bilinçle değişime, inovasyona açık olmalarının önemine inanırım.
Kentin ekonomik dönüşümünü hızlandırmak, yaratıcı girişimci sınıfın önünü açacak atılımlara imza atmak, halkın gündelik hayatını kolaylaştırmanın yanı sıra uzun vadeli projeleri hayata geçirmek birikim, liyakat ve cesaret ister. Durmaksızın çalışmayı, fikrî ve fizikî üretimi gerektirir.
Vizyoner yöneticiler, yerel kanaat önderleri, medya mensupları, sivil toplum kuruluşları, kenti şaha kaldırmanın sadece fiziksel bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümü gerektirdiğini bilirler. Bunu başarmak için öncelikle yönetici kadroların ve tüm hemşehrilerin zihniyetlerinde köklü bir değişime ihtiyaç bulunduğunun da farkındadırlar.
Yıllardır her platformda bu konuları yazıp çiziyoruz. Yeri geldiğinde fikirlerimizi dostlarla paylaşıyoruz. Şehir ile ilgili sorunlar ve çözüm beklentilerinden söz açıldığında mutlaka zikredilen demirbaş bir cümlemiz vardır: “Sahipsiz memleket kardeş!” Toplumsal bilinçaltında kendine konforlu bir alan bulan bu ve benzeri yargıları hemen elimin tersiyle itmiyorum, amma velakin artık darbımesel haline gelen bu hükümler karşısında teslim bayrağını çekmiyorum, vebali muhataba atıp kenara çekilmiyorum. Sahip benim, sahip biziz, diyorum.
Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un, “Sahipsiz olan vatanın batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır” harika tespitindeki muhatabı doğrudan millettir, milletin her bilinçli ferdidir. Peki, şehri daha gelişmiş, daha müreffeh bir belde olarak geleceğe taşımaya azmetmiş hemşehriler olarak bizler bu sahabetlik görevini nasıl yerine getireceğiz? Öncelikle şehrin yönetimini teslim ettiğimiz her kademedeki yöneticiyi sıkı bir denetime tabi tutacağız, nefesimizi enselerinden eksik etmeyeceğiz. Bir eksiklik, bir aksaklık gördüğümüzde hemen 'pasif sözsel hücuma' geçerek "sahipsiz memleket, gardaş!" deyip ‘vicdan terapisi’ yapmayacağız, daha aktif bir duruş sergileyeceğiz. Dijital dünyanın tüm imkânlarını seferber edip, çığlığımızı çığ haline getireceğiz!
Medya ve özellikle sosyal medya yoluyla ağırlığımızı sürekli hissettireceğiz, desteklediğimiz partilerin yerel teşkilatlarına "meşruiyetinizin ve gücünüzün kaynağı benim" gerçeğini sık sık hatırlatacağız, sadece talep eden değil, tavsiye eden, yol gösteren yeri geldiğinde etkili şekilde hesap soran 'en etkin denetleyici güç' olacağız. Yeri geldiğinde alkış vuran ellerimiz, gerektiğinde sorumluları işaret etmekte tereddüt göstermeyen parmağa dönüşecek. Memlekete hizmet için fedakârca gayret gösteren siyasî ve idarî kadrolara takdirde fevkalade cömert, tekdirde adil, kararlı ve cesur olacağız.
Unutmayalım ki, Erzurum'un geleceği, sadece yöneticilere havale edilemeyecek kadar önemli ve her akşam başını yastığa koyduğunda "Bugün Allah için ne yaptım?" sorusuna "Bugün şehrim için ne yaptım?" sorusunu ekleme şuurundaki tüm hemşehrilerin ortak çabasıyla şekillenecektir.
Sayın Aksu Gördüğüm kadarıyla bir umutsuzluk var kimse yorum bile yapmıyor. Öncelikle seçimlerimizde artık manevi değerler üzerinden değil somut projeler üzerinden hareket etmeliyiz. Kırık Dallıkavak çirişli ve kop tünelleri bir türlü bitirilemedi. Yüksek hızlı tren 6. Bölge teşvikleri lojistik köyün işlevsel hale getirilmesi çok önemli konular olarak karşımızda duruyor. Yine kent içi raylı sistem ve oyuncak üretim merkezi olma projeleri askıda. Yetkililere ısrarla bu konuları iletmeliyiz saygılarımla