Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından başlatılan Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası güncelleme çalışması devam ediyor. Basına yansıyan habere göre, aralarında
Erzurum'un da bulunduğu birçok şehir, risk haritasında "birinci derece"ye çıkarılıyor.
Lâkin madem ki Türkiye büyük bir bölümü ile deprem kuşağı üzerinde bir ülkedir, o halde Konya dahil her şehir depreme karşı teyakkuzda olmalı ve şehirlerimizi deprem gerçeğine göre kuralım.
Sonradan af vah etmektense, işin başında gerekli önlemler alınmalıdır.
Bu durumda kendimizi gözden geçirmeliyiz ve bir de hafızamızı tazelemeliyiz.
Erzurum'un deprem gerçeği nedir?
Erzurum`un yaşadığı bilinen en büyük deprem 1901 yılında meydana gelmiş. Yabancı kaynakların verilerine göre, 7 büyüklüğündeki bu depremde 3 bin 500 kişi hayatını kaybetmiş, binlerce kişi yaralanmış, binlerce ev oturulamaz hale gelmiş.
Sonraki yıllarda da Erzurum irili ufaklı onlarca deprem görmüş.
1924, 1946,1966, 1983 ve 2004...Bu depremlerin içinde, doğrudan merkezi Erzurum olan deprem, bir tek 1901`deki o büyük felaket? Diğer depremlerde de can ve mal kaybı çok olmasına rağmen, hiç birinde merkez doğrudan şehir değil.
Dolayısıyla Erzurum, misal bir Erzincan, Muş veya Bingöl kadar deprem üreten aktif faylara sahip değil.
Palandöken`in sırtlarından geçtiği bilinen Kuzey Doğu Anadolu fay hattı ise, tarih içerisinde defalarca enerji boşalması yaşadığı için, en azından Marmara`da ki hatlar kadar ürkütücü değil.
Bundan hareketle, elbette ki kimse, "Erzurum deprem bandı üzerinde değildir" demedi, demiyor da...
Birinci derecede olmasa bile Erzurum da deprem tehlikesi altındaki bir şehirdir.
Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı, Van depremi nedeniyle yaptığı bir açıklamada, tarihteki büyük depremlere dikkati çekerek, "Erzurum`da insanlar oturdukları evlerin depreme dayanıklı olup olmadığını mutlaka test ettirsin" demişti.
Benzer ifadeleri sık aralıklarla başka uzmanlardan da işitiyoruz.
Hele son Van felaketinden sonra, bu tür uyarılar büsbütün arttı.
İyi de; bu görev sadece vatandaşa mahsus bir yükümlülük müdür?
Veya...
Yerel yönetimlerin hiç mi görevi ve sorumluluğu yoktur?
Erzurum`un mimari açısından çarpık bir şehir olduğunu artık bebeler biliyor.
Fakat aynı Erzurum`da, son otuz yıldan beri yapılan toplu konutların sağlam olduğuna dair ciddi tespitler mevcut.
Modern bir şehir kuramadık belki ama kumuyla, demiriyle, temel derinliğiyle, düzgün betonuyla dayanıklı evler yapıldığını söylüyor uzmanlar...
İnşallah öyledir. Zira bu tespitin kesin tahlili ancak 6 ve üzerindeki büyük bir depremde yapılabilir.
İnşallah böyle bir teste tabi tutulmayız.
Madem ki, Erzurum ikinci derecede de olsa deprem kuşağı üzerinde bir şehirdir, şu halde yerel yönetimler vakit geçirmeden bu şehrin "yapı stoğu"na dair bir envanter çıkarmalıdır.
Misal; hangi semtlerdeki yapılar, kaç büyüklüğünde bir depreme direnç gösterebilir, hangi semtlerde kaçak ve çürük binalar var?
İstanbul gibi neredeyse ucu bucağı belli olmayan bir şehirde bu çalışma yapılıyor olmasına karşın, avuç içi kadar olan Erzurum`da böyle bir tespit en fazla bir iki yılı alır.
Uzmanların, "Vatandaş oturduğu evi yapı denetimine tabi tutsun" şeklindeki haklı tavsiyesi, yerel birimler için bir görev olmalıdır.
Çoğu boşalmış olan metruk haldeki eski mahalleleri saymazsanız, Erzurum`da ki konutların yüzde yetmişi son otuz yıl içinde yapıldı. Dolayısıyla kayıt altına alma noktasında daha hızlı bir işlem yapılabilir.
"Hele bir deprem olsun sonra bakarız" anlayışı yerine, yumurta kapıya dayanmadan, birçok önlem almak mümkün.
Tabii ki belediyelerin böyle bir işe başlamadan önce, yerine getirmesi gereken temel görev, yıkılması yargı kararıyla kesinleşmiş olan kaçak ve çürük binaları temizlemektir.