Geçtiğimiz günlerde bir video ortaya çıktı, videoda İranın Necefaband kentinde bir kadının başörtüsü takmadan bisiklet sürdüğü görülüyordu. Cep telefonu ile çekilen bu görüntüler sosyal medyada çokça yayılınca,videodaki kimliği açıklanmayan kadın başörtüsüne hakaret ve İslami kuralları ihlal ettiği gerekçeleriyle tutuklandı. Kadın, başı açık şekilde bir caminin önünden bisiklet sürerek geçiyordu. Necefabandın valisi de kadının bu hareketinin halkın ve dini liderlerin de tepkisini çektiğini söyledi. Üstelik bu olay karşısında, şehirde bir de protesto düzenlendi. Tekrar etmekte fayda var, kadın başı açık şekilde bisiklet sürüyordu. Bisiklet sürmek gibi basit bir eylemle protesto yapan genç kadın, İrandaki baskıcı rejime karşı harekete geçen ilk protestocu değildi. Türk medyasında da gündem olan Beyaz Çarşamba hareketi ile kadınlar, kamusal alanda başörtülerini çıkararak bir sopanın ucunda sallandırıyor ve sessiz sedasız yasağı protesto ediyordu. Üstelik bu protestoya katılanlar sadece başörtüsü takmak istemeyen kadınlar değildi. Dini inancının bir gereği olarak örtünen ancak bunun rejim baskısıyla olmaması gerektiği düşünen kadınlar da Beyaz Çarşamba gibi protestolarda yer alıyordu.
Tutuklama haberinin dünyada İranlı gazeteciler tarafından da çokça paylaşılmasının ardından dünya gündeminde İslamı temsil eder biçimde görünen iki haber ile karşı karşıya kaldık. İlki, başı açık biçimde bisiklet bindiği için tutuklanan kadın, ikincisi Hz. Muhammedin karikatürünü sınıfta gösterdiği için boğazı kesilerek öldürülen Fransız öğretmen. Olay malumunuz, Fransada bir öğretmen ifade özgürlüğünü anlatırken Hz. Muhammedin karikatürünü gösteriyor ve sınıftaki Müslüman öğrencilere de rahatsız olacaklarsa sınıftan çıkabileceklerini söylüyor. O sınıftaki Müslüman öğrencilerden birinin velisi daha sonra bu olaya kendi cemaati ile tepki gösteriyor ve tutulan Çeçen bir tetikçi, okula giderek öğretmenin boğazını kesip öldürüyor. Bunun karşısında hali hazırda İslamafobik tutumu ile bilinen Macron, Avrupaya uygun bir İslam yaratmalıyız diyerek yahut böyle olaylara karşı birleşmeliyiz deyip buradan siyasi bir başarı devşirmeye çalışarak en önemlisi de Müslümanları bu birleşmenin dışında tutarak Avrupada yükselen İslam karşıtlığını körüklüyor. Kimileri kişisel kimileri politik nedenlerle İslam karşıtlığına hazır olan Avrupalı liderler karşısında ise kimileri anayasal olarak kimileri de nüfusları bakımından İslam ülkesi görüntüsünde olan ülkelerin, İslam karşıtlığına en az Macron kadar katkı sağladığı kanısındayım.
İran, bisiklet sürdüğü için bir kadını tutuklarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayatını kaybeden öğretmen için taziye mesajı yayınlamazken, Diyanet İşleri Başkanı, ahiret inancı olmayandan her şey beklenir deyip başka inançlara saygı duymazken Avrupanın İslam nedir sorusuna cevap verecek bir avuç inanan aktivist kalıyor geriye. Onlar da seslerini ne kadar yüksek çıkarmaya çalışsa da yukarıda bahsettiğimiz ülkelerin adımları, söylemleri Müslüman kimlikleri ile İslam karşıtlığıyla savaşan bu insanlardan çok daha büyük sükse yapıyor.