MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Gözyaşları içerisinde yaptığımız Veda Tavafının ardından Medine-i Münevvere yolu göründü. Hac vazifesinin Farzları arasında olmasa da Hacılar hacı olduktan sonra (veya önce) Peygamber Efendimizin Medine-i Münevvere de bulunan Ravza-i Mutahharasını ziyaret edip Mescid-i Nebevi de namaz kılıyorlar. Gece yarısı saat iki de gelen otobüsümüzle 4,5 saat sürecek Medine yolculuğuna başladık. Grup Başkanımız sayesinde Otobüsümüz yeni ve tertemizdi.
İslam peygamberi Hz. Muhammedin 622 yılında Mekkeden hicret etmek zorunda kaldığı 450 km Kuzeydeki kent. Hicretten önce Yesrib olan şehrin ismi Muhammed (a.s) tarafından "Medinet ül Münevvere" (Aydınlanmış Şehir) olarak değiştirilmiş. İslam dini için özel bir şehir, Hz. Muhammed (a.s)ın kabri bu şehirde bulunmakta ve İlk İslam devletinin başkenti idi.
Efendimiz Hicret esnasında Kuba şehrinde mola vererek Cuma nama¬zından sonra Medine’ye hareket etti. Medine, tarihinin en önemli gününü yaşıyordu. Halk, bayram sevinci içinde, yollardaydı. Resûl-i Ekrem’in an¬ne tarafından akrabası olan Neccâroğullan, O’nu karşılamaya gelmişlerdi. Ensâr’ın ileri gelenleri O’na yaklaşarak: “Ey Allah’ın Resûlü! İşte evlerimiz, işte mallarımız, işte canlarımız emrinize hazır” dediler. Peygamberimiz, on¬ları taltif ve gönüllerini hoş ederek yoluna devam etti. Tam şehre girece¬ği sırada kadınlar, damların üzerine çıkarak şöyle şiir söylüyorlardı: “Veda tepesinin sırtlarından ay doğdu üstümüze, Allah’a davet eden bulundukça şükretmek vacip oldu bize.” Medine halkı, Resûlüllah’ın (sav) gelişinden duyduğu sevinci, hiçbir şeyden duymamıştı.
Ay doğdu üzerimize
Veda tepelerinden
Şükür gerektiş bizlere
Allaha davetinden
Ey bizden seçilen elçi
Yüce bir davet ile geldin
Sen bu şehre şeref verdin
Ey sevgili ey resul
Yolumuz oldukça uzun sayılırdı. Mikail Hoca efendinin Kur’an ziyafeti, ilahiler eşliğinde sıkıntısız bir yolculuk geçirdik. Aralarda elmalar, portakallar, çerezler ve peynir dürümleri ile birbirimizi ağırlıyorduk.
Otobüsümüz bizi Medine’ye ulaştırmıştı. Otelimiz yine beş yıldızlı gayet lüks Holiday Villa oteli idi. Sabah dinlenmiş olarak kalktık ve kahvaltının ardından Mescid-i Nebevi’ye koştuk. Tekrar bir heyecan kaplamıştı yüreklerimizi. Rabbim bizi Hz. Muhammed’in ebedi istirahatgahına kadar getirmişti.
MESCİD-İ NEBEVİ: Aynı anda 600.000 kişinin namaz kılabileceği, 100 000 metre kara kapalı alanı, 235.000 metre kare avlu alanı, 81 kapısı,6.500 abdest alma yeri, 68 büyük avize, 45.000 metre kare granit taş kaplama(sıcağı emme özelliğine sahip),27 adet açılır –kapanı hareketli kubbesi ile bir muazzam ibadethane.
Medine de geçireceğimiz zamanımız kısa idi. Bu yüzden Mescidi Nebevi de kırk vakit namaz kılmanın koşturmacası ile doluyduk. Her vakit namazının ardından kılınan o vaktin kaza namazı vakit yerine geçiyordu. Bu şekilde eksiklerimizi tamamlamaya çalışıyorduk. Yatsı namazını orada kılıyor ve bayan hocamızın nezaretinde Yeşil Halıya girmeyi bekliyorduk.
“yeşil kubbenin altında kalan yeşil halıda namaz kılmanın özelliği” bizzat peygamberimiz tarafından Oranın adının Cennet Bahçesi olduğunun söylenmesi idi. Peygamberimiz şöyle buyurmuş; “her kim ki bu minber ile mihrap arasında kalan yerde namaz kılar da, Cennet-i Alâda namaz kıldım derse yalan söylemiş olmaz.” Mübarek kabri ile minberi arasında 200 metre karelik bir yerdi burası.
Resullullahı selamladım, yakınlarımdan, dostlarımdan getirdiğim selamları ağlayarak O’na ilettim. Yeşil halı da namaz kıldım, secdede dua ettim, Benimle selam gönderen herkesi, selam göndermeyi düşünüp bana ulaşamayanları, ben buraya geldikten sonra duyup “keşke selam yollasaydım” diyenler için, Yeşil Halı da yani Cennet-i Ala’da “Peygamber efendimizin senden dilediği tüm güzel dileklere ortak et” diye dua ettim.
Üçüncü günümüz de Grup Başkanımız Mikail Polat Hocamız tüm imkânları zorlayarak aracımızı ayarladı ve bizi görülmesi gereken mekânlara bizzat götürdü.
Medine de en çok vakit geçirilmesi gereken yer Resulullah’ın “cennet bahçelerinden bir bahçe “ diye nitelendirdiği Ravza-ı Mutahhara idi. Her vakit namazımızı orada kılmaya gayret ettik.Uhud Dağı ve Kabristanı: Şehitlerin efendisi Hz. Hamza ile beraber yetmiş sahabenin kabrinin bulunduğu şehitlik açık değildi. Bizler tel örgü ile çevrili olan kabristanda Hz. Hamza’nın kabrini görmek için çabaladık.Allahım hepsini nurlarda yatırsın inşallah..
Kuba Mescidi (Müslümanların inşa ettiği ilk mescit): Peygamberimiz yanında Hz. Ebubekir de olduğu halde hicret ederken Medine’ye girmeden önce Kuba köyünde konaklamış ve rivayete göre de 13-14 gün kadar kalmıştır. Bu müddet içinde Kuba’da bir mescit yapılmasını emretmiş ve bizzat kendisi de çalışarak küçük bir mescit inşa ettirmiştir. Kuran-ı Kerim’de “Temelleri takva üzere atılan mescit” diye övülen bu mübarek yer böylece İslam’ın ilk mescidi olmuştur. Orada Müslümanlar topluca ve açıkça ibadet etmişlerdir.
Biz de ziyaretimizi yapıp sevabından umarak iki rekât namazımızı kıldık. Peygamberimiz; Kuba Mescidi’nde namaz kılanların bir Umre sevabına erişeceğini beyan etmişlerdir.
KIBLETEYN MESCİDİ: Mescid-i Nebeviye 5 Km uzaklıkta bulunan ve ilk adı Ben-i Selime Mescidi iken Resul-i Ekremin namaz kıldırdığı sırada kıblenin Mescidi Aksadan Kabeye çevrilmesi üzerine İki Kıbleli Mescit anlamına gelen bugünkü adını almış.
Ali Mescidi: Halife Ömer Bin Abdulaziz tarafından yaptırılmış ve Mescid-i Nebeviye 290 metre uzaklıkta. Yedi kubbeli tel minareli olan mescit ne yazık ki kapalıydı ancak dışarıdan seyredebildik. Peygamber Efendimizin Bayram Namazlarını kıldırdığı yerlerden biri olarak çok değerli bir yer. Her tarafta olduğu bu mescide de Osmanlı padişahları el atmış tamiratını yaptırmışlar.
Yedi Mescitler – Hendek Meydanı (Mescidi Seba):Yedi Mescitler irili ufaklı altı mescitten oluşmaktadır. Fakat halk arasında yedi mescitler olarak bilinmektedir. Hendek savaşının geçekleştiği yerde bulunmaktadır.
Mescid i Ebu Bekir: Gamame Mescidinin 20 adım sağ arka kısmında yer almaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Medine de ki bu mescide bayram namazını kıldırırdı. Hz Ebu Bekir (r.a) da peygamberimize uymak için bayram namazlarını burada kıldırmıştır. Giriş kapısının üstünde Osmanlı tuğrasını gözden kaçırmamak gerekir.
Mescid-i Gamame (Bulut Mescidi): Resulullah’ı takip eden ve durduğu yerde duran, başında bekleyen bir BULUTUN gölgelik ettiği yere yapılmış bir mescit. Peygamber Efendimiz burada iki bayram Namazı kılmış. Ayrıca Yağmur Namazı ve Yağmur Duası için bu mescidi tercih etmiş. Burayı da tamirat yapıldığı için gezemedik sadece dışarıdan incelemekle yetindik.
OSMANLI TREN GARI: Hicaz Demiryolunun son durağı olan Medine Garı, Sultan II. Abdülhamit tarafından Medine’de yaptırılan anıt eserlerden biridir. Sevgili Peygamberimizin ruhaniyeti rahatsız olmasın diye gar binası Medine şehir girişine yapılmıştır ve trenden inenlerin yönü Ravza istikametidir. Böylece trenden inenler ilk önce Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Kabr-i Şeriflerini görecekler ve onu selâmlayacaklardı. Ayrıca gürültü çıkarmasın diye Medine’ye giren raylara keçe döşenmiş, işte ecdadımızın düşüncesi ve zarafeti, İslamiyet’e bakışı.
Değerli Grup Başkanımız Mikail Hoca Efendi; Buralara ait bilgileri, ecdadımızın buralarda yaptığı güzellikleri anlatırken ağlıyor, anlatılanlardan etkilenenlerde gözyaşları içerisinde o günleri hayal etmeye çalışıyorduk.
Gezimizin sonuna doğru bir sürpriz ile karşılaştık. Mikail Hoca Efendinin daha önce geldiği zaman ziyaret ettiği bir mekân vardı. ERZURUMLULAR MİSAFİRHANESİ. Erzurum Adının Medine’de dile getirilmesi bile bizi heyecanlandırmaya yetmişti.
ERZURUMLULAR MİSAFİRHANESİ: 1930 da Erzurum’dan Serçeme Köyünden Mustafa Efendi hacca gitmiş. Bu Mustafa Efendi “benim toprağım buralardan alınmış, burada kalmalıyım “diyerek orada ikamet etmeye başlamış. Kendisi öyle bildiğimiz Efendilerden değil Hattat ve İslam dinini oldukça iyi anlamaya çalışan bir zat. O dönemlerde hacca gidenler için otel veya konaklama yerleri yok, dışarıda WC yok, abdest alacak temiz yerler yok daha da önemlisi yatacak yer yok. Mustafa Efendi Medine’de bir konaklama evi oluşturup Hac vazifesin sırasında oldukça sıkıntı çeken Hacılara hizmet etmeyi kafasına koymuş. Bu arada Türk İş adamları ile irtibata geçip onların da maddi yardımları ile bir arsa almış. Bu arsa üzerine dört katlı bir bina yapmış. Alt katta talebe yetiştirip sohbetler ediyormuş.
Bu durumdan rahatsız olan Suudiler Mustafa Efendiyi tam üç kere sınır dışı etmek istemiş ama üçünde de bindiği uçak arıza yapmış ve Mustafa Efendi geri dönmüş, hatta son binişinde yine Medine’de hizmet eden Pakistanlı İzzet Efendi isimli âlim haber göndermiş “sakın üzülmeyesin, sen burada kalacaksın” diye.
O günden bu güne Kendini Medine de İslamiyet’e adayan bir hemşerimiz olarak orada rahmeti rahmana ulaşıp ebediyete kadar aşık olduğu beldede kalmış. Hatta kardeşi Hacı Hüsnü Efendi de onunla beraberken birkaç yıl önce Erzurum’a ziyarete gelmiş, yakınlarının “artık gitme, yaşlandın, aramızda kal “demelerine rağmen “gitmeliyim benim toprağım oradan alınmış, oraya aitim” diye cevap vermiş, döndükten bir hafta sonra rahmetli olmuş.
Alt katta talebe yetiştiren, üst katları çok cüzi bir katkı payı ile imkânı olmayan Hacılara tahsis edilen Erzurum Misafir hanesinin oldukça da güzel bir kütüphanesi var. Girişte ki Erzurumlular Misafirhanesi yazan levha sizi baştan feth ediyor. Bu iki kardeş olan değerli hemşerilerimizi sizin tanıyacağınız şekli ile yazmak istiyorum. Mustafa ve Hüsnü Efendiler bu gün Erzurum’un manevi dinamikleri arasında yer alan Veli Velioğlu Hoca Efendinin dayılarıdır. Demek ki kolay Veli olunmuyor, yıllara dayanan emek lazım.