Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum Şubesi Başkanı Sayın Memet Gözütok Hocamız'ın okuyup incelediği, kitap hakkında izlenimlerini satırlara aktardığı yazısını paylaşmak istiyorum. Kendisine bizlere ve kitaplara verdiği değerden dolayı saygıyla selamlıyor, kitap yolunda verdiği emekten dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Kapı resmi görünce çok farklı dünyalara açılır hafsalam. Kapı metaforu kadim medeniyetimizden bana kalan miras da olabilir. Beni bu duygulara yönelten şey kuvvetle muhtemel sekiz kapısı ile ün salmış dadaşlar diyarının bilinç altımda neşvü neva bulmasıdır.
Kıymetli Ömer Koz Hoca'nın Dokuz Çilingir adlı romanın kapağındaki kapı da benim bu meyanda hocanın kitabına olan ilgimi arttırdı. Elime geçer geçmez kitabı hemen okumaya koyuldum. Kelimelerin cümleleriyle olan uyumu, konular arası geçişlerde Erzurum'un güzide mekanlarını tanıtımı beni ziyadesiyle etkiliyordu. Fakat kitabı okumayı yakın zamanda çıkacağım yolculuktan dolayı biraz ertelemek hissi bende uyandı. Çünkü böyle giderse kitabı bir solukta okuyup bitirecektim. Yakında gerçekleşen yolculuğumu uçakla yapacaktım uçan tenekenin kendine ait anlamadığım kuralları var. Uçak yolculuğunda eğer tanıdığın kimse yoksa kalabalıklar arasında yalnız kalıyorsun. Uçan tenekenin üretildiği medeniyetin soğuk yüzünü koltuklarından, personelinden hatta girişte sizi de sürüklediği soğuk duruşa davetinden hissediyorsunuz. Bu meyanda otobüs gibi bizden yapamamışız ne yazık ki uçak yolculuğunu…
Dokuz Çilingir’i okumak için ayırdığım uçak yolculuğu nihayet başlıyordu. Soğuk yolculuğa seçtiğim kitabın kapağındaki kapıdan içeriye girip farklı dünyalara açılmak için hazırlıklara başladım. Koltuğumu dik, masamı kapalı hale getirdim ve emniyet kemerimi taktım. Kitap okumak için artık önümde hiçbir engel kalmadığını düşünürken yanıma pozitif enerjisi ile etrafını neşe saçan bir adam çıkageldi, uçan tenekenin bütün soğuk kurallarını altüst ederek. Çok samimiydi ve korkularıyla yüzleşen (iki veya üçüncü cümlesinde uçaktan korktuğunu söylüyordu) iletişime açık biriydi. Uçaktan çok korktuğunu, koridorda bulunan diğer yan koltuktakinin de eşi olduğunu dolayısıyla ya benim ya da eşinin elinden tutarak yolculuk yapacağını gülümseten ses tonuyla söylüyordu. Erzurum'un yetiştirdiği güzide üniversite hocalarından biri olarak hocamızla hostesler tarafından uçak emniyet tedbirlerinden bahsedilirken sohbeti iyice koyulaştırdık. Uçak nihayetinde hazırlandı ve uçuşa başladı. Kalkışla beraber oluşan gerginlik özellikle hocanın ve yüzünü görebildiğimiz herkesin yüzünden fazlasıyla okunuyordu. Hoca biraz olsun rahatlayınca büyük bir sınav arifesi içerisinde olduğunu ve dua istediğini belirterek çalışmak için notebookunu açtı ve ders çalışmaya başladı. Ben de ‘Her Kapının yazılmamış bir öyküsü vardır’ mottosuyla çıkan Ömer Koç Hoca'nın Dokuz Çilingir kitabını daha önce anlattığım gibi tadımlık olarak başladığım yerinden başlayarak okumak için hazırlandım. Yolculuk boyunca hoca dersine, ben ise kitaba yoğunlaştım.
Kendimi Erzurum'un sokaklarını gezerken bulduğum romanının örgüsü içerisinde kaptırmış giderken romanda can bulan uçak pilotu olan karakterin yaşadıkları beni ziyadesiyle ürpertiyordu. Düşünsenize uçakta yolculuk yapıyorsunuz ve romanın örgüsünde uçağın düşme hikâyesi var. Uçak inişe geçerken yanımdaki hocamın İnşallah okuduğum kitap dikkatini çekmemiştir diye dua ediyordum. Uçak fobisi olan arkadaşların yolculukta yaşadıkları zorluklara şahit oluyordum. Benim yüzümden fobisinin aşılamayacak seviyelerine gelmesini istemiyordum. Ara ara benim kitaba da göz gezdirdiğini fark ediyordum. Uçak çok şükür kazasız belasız yere iner inmez rahatlayan hoca, kitabın bazı yerlerine gözünün takıldığını özellikle Erzurum anlatan yerleri hoşuna gittiğini söyledi. İçimden İnşallah uçak sahnelerini görmemiştir diye dua ediyordum ki o sahneleri okumadığını söylemlerinden anladım. Uçak kazası bölümlerini görmemiş olması beni sevindirdi. Hoca'dan ayrılınca hemen telefona sarıldım. Ömer Koz Hoca’ya telefon ettim. Hocam uçağa binerken bu kitabın okunmayacağını keşke bana daha önce söyleseydin bilgi verseydin diye esprisini de yaptık. Dokuz Çilingir adlı romanını hala okumadıysanız özellikle okumanızı tavsiye ederim. Ama uçarken değil mümkünse yerde ayaklarınız yere basarken ve çay eşliğinde…