Türkiye olağanüstü bir süreçten geçiyor. Öyle ki krizin biri bitmeden yenileri uç veriyor.
Birileri iktidarı açık düşürme ve Türkiyeyi dışarıda zora sokmak uğruna devlet sırlarını işportada çarşaf çarşaf satıyor.
Hal böyle olunca hemen her olayın ya da rutin bir gelişmenin ardından bile "acaba" diyoruz.
Toplumsal paranoyaya yakalandık!
"Bize böyle söylüyorlar ama arkasında başka bi şey mi var?" sorusu, neredeyse gündelik hayatın bir parçası oldu.
Tanınmış biri eceliyle ölmüş olsa dahi, arka planına bakıyoruz.
Hele de o tanınmış kişi intihar etmiş ise, kuşkularımız büsbütün çoğalıyor ve sonu gelmez komplo teorileri üretiyoruz.
Misal; önceki akşam Erzurumda bir hakim evinde canına kıydı.
Allah rahmet eylesin, tanıyanlar bilenler merhumu öve öve bitiremediler.
Eşiyle yaşadığı küçük çaplı sorunun dışında, canına kıymayı göze alacak hiçbir derdi olmadığını söylediler.
Merhumun adı Alaaddin Çambel, Erzurum Adliyesinde çocuk mahkemesi hakimiydi...
Ruhsatlı tabancasıyla kalbinin üzerine tek el ateş ederek, hayata veda ediyor.
Dün, yargı mensubu bazı dostlarla konuştum.
Hepsi de birbirinden bağımsız olarak, merhumun kişiliğinin, duruşunun son derece sağlam olduğunu, hayata bağlı, şen şakrak bir kimse olduğu görüşünde hem fikirdiler.
Peki ne olmuş olabilir ki, elli yaşında deneyimli bir yargıç canına kıyıyor?
Bu sorunun cevabı henüz hiç kimsede yok, belki de bundan sonra da olmayacak.
Fakat içerisinden geçtiğimiz bu kan dondurucu sürecin yarattığı atmosfer, hakim beyin intiharını gizemli kılıyor.
Dün sordum; "hakim bey sosyal açıdan nasıl bir yapıdaydı?"diye...
Yakın bir arkadaşı, "Atatürkçü çizgiye sahipti" dedi.
Sonra "hayata pozitif yaklaşan ve hümanist bir karakterdeydi" diye devam etti.
Çocuk mahkemesi hakimi olması da bu tespiti doğru kılıyor.
Ardı arkası kesilmeyen sorular havada uçuşup duruyor.
-Hakim Bey, acaba bir tehdit ve baskı altında mıydı?
-Acaba en yakınıyla dahi paylaşamadığı bir hastalığa yakalandığını mı öğrendi?
-Acaba siyasal düşüncesinden ötürü birileri tarafından tehdit mi ediliyordu?
Sebep her ne olursa olsun, cana kıymayı gerektirmez ama intihar anına kadar son derece sağlıklı olan bir kişinin hem de yargıcın kendi eliyle hayatına son vermesi, herhalde ki vaka-i adiyeden bir olay da değil.
Başsavcımız Ramazan Apaçık, son derece deneyimli bir hukuk adamı ve teşkilatına vakıf bir yönetici.
Muhtemelen meselenin eni-konu incelenmesi için gerekli adımları atmıştır bile...
Dolayısıyla yapılacak inceleme sonucunda askıda kalan sorulara cevaplar çıkacaktır.
Sebep her ne olursa olsun son derece üzücü bir durum.
Memuriyet hayatına sağlık teknisyeni olarak başlıyor ve hayallerini süsleyen yargıçlık için her türlü güçlüğe katlanarak hukuk okuyor.
Meslektaşları, "son derece başarılı bir yargı mensubuydu" dediler.
Böyle bir insan niçin canına kıyar ki?
Cevabı bizde yok...
Bilenler varsa konuşsunlar öğrenelim.