Bir dönem Boğazın Beyaz Türkleri kendilerini öylesine Batı hayranlığına kaptırmışlar ki, kendi medeniyetlerini, tarihlerini ve kültürlerini unutmuşlar, hatta unutmakla yetinmeyip yok saymışlar!
Bunun sonucu olarak da Beyoğlunda Taksimde, yağmursuz ve güneşsiz havada şemsiye açıp dolaşan Batı budalaları görüntü kirliliği oluşturmaya başlamış.
Hayırdır diye sormuşlar. Nedir bu haliniz?
Cevap tam da onlardan beklendiği gibi:
Ya Parise yağmur yağıyorsa!
Evet; Parise yağan yağmurun provası İstanbulda yapılıyordu.
Onların nezdinde:
-Türkler geri bir toplumdu
-Türkler eğitim yoksunu bir toplumdu
-Türkler edebiyat, müzik, resim ve opera bilmeyen bedevi bir toplumdu
Bu yüzden Batı medeniyeti,Türklerin yeni kıblesi olmak zorundaydı.
Beyaz Türkler, kendilerince lümpenlerden arınmış yeni bir burjuva toplum yaratmak istiyordu.
Fransız gibi düşünsün, İtalyan gibi resim yapsın, İngiliz gibi siyaset üretsin, Alman gibi üretim yapsın
O tarihlerde Amerika kimsenin idolü değildi.
Rusya ise, Bolşevizmin beşiğinde sallanıyordu.
Yegâne ölçü kıta Avrupasıydı.
Aslında herkes herşey olabilirdi ama
Yeter ki Türk gibi olmasın!
Neredeyse tam bir asır bu hayal ve umde üzerine geçti.
Bu yüzdendir ki bu ülkede, belli bir kesim oldum olası ne İstiklal Marşını içselleştirdi ne de Mehmet Akifi sevdi.
Kabe Arabın olsun, Çankaya bize yeter diyecek kadar uç bir sınıf doğdu.
Bazıları ise, sırf İslamı çağrıştırıyor diye, yeşilin her tonuna düşman kesildi.
İşte geldiğimiz nokta, işte bize bir asırdır dayatılan Batı medeniyetinin hazin sonu
-İtalyada huzurevlerinde yüzlerce yaşlı insan acı çekerek yataklarında öldü, asker ve polis o ölen yaşlı insanlara ancak günler sonra ulaşabildi. Çünkü onlara bakmakla yükümlü olan görevliler bırakıp kaçmıştı.
-Amerikada parası olmayan bir kimsenin Koronavirüs yaptırma şansı neredeyse sıfır. Çünkü Amerika sağlık sistemi merhamet ve sosyal yapı üzerine hareket etmiyor. Paran varsa insansın ve sağlık hizmeti alırsın, paran yoksa gebermeye mahkûmsun!
-Başta İtalya, İspanya ve Fransa olmak üzere bugün Avrupada pek çok ülke bu illetin pençesinde kıvranıp duruyor, hatta büyük bir yıkım yaşıyor. Ama buna rağmen sözde bir birlik olan AB ne bu feryatları duyuyor ne de ölüp giden on binlere dönüp bakıyor.
Ya Türkiye?
Evet; vatandaşı olmaktan onur duyduğum benim ülkem, benim güzel insanım Batının tam tersini yaparak olağanüstü bir dayanışma ve insanlık örneği sergiliyor.
Ne huzurevlerinde bakımsızlık yüzünden yitip giden yaşlılarımız, ne açlıktan ölen insanlarımız, ne parası olmadığı için sağlık hizmeti alamayan milyonlarca vatandaşımız var ne de sırf ben tok olayım komşum açsa bana ne diyen bencillerimiz var.
İnsanlık timsali tarihe altın harflerle geçecek bir dayanışma var benim şerefli ülkemde
Bu topraklar belki bir Mozart ya da Van Gogh çıkaramadı, ama bu coğrafya tüm dünyaya insanlığın ölmediğini gösteren ölümsüz bir beste yaptı.
İnanınız ki dünya var oldukça Mozarttan çok, artık Türkün bu bestesi çalacaktır.
Bakın hele ne bir Suriyeliyi kovduk yurdumuzdan, ne bizden aman dileyen kimseye sırtımızı döndük.
Tamam, belki bir elimiz yağda bir elimiz balda yaşadığımız günlerden geçmiyoruz kabul Lâkin benim yüreği öpülesi ülkemde kimse aç ve açıkta değil. Kimse sağlık güvencesi yok diye Batıda olduğu gibi bir kenarda ölüme mahkûm edilmiyor.
İnsanlık tam da bir felaket halinde sınanır.
Türkiye öyle bir eser neşretti ki eğer Oscarın insanlık namına vicdanı olsa sırf bu eserden ötürü Türkiyeyi ödüllendirir