ASAYİŞHaber Girişi : 16 Nisan 2010 22:15

BEKLİYORUZ

BEKLİYORUZ

      Dünya zulüm ve kederin eşiğinde. Ufuklar kap karanlık bulutlarla yalnız. Mal ve mülkün esaretinde kalmış insanlık. Kızlarını diri diri toprağa gömen babalardan, hayvani duygularını tatmin etmeye çalışan sözde efendiler eziyordu kölelerini. İnsanların tümü çaresizliğin eşiğinde haykırıyor, ufukları kaplamış siyahî bulutlara. Yıl beş yüz yetmiş bir. Aylardan nisan. Günlerden öyle bir gün değil. Bir farkındalık var bugünde. Bir ayrıcalık var. Bu gün güneş bir başka doğuyor ufuktan. Karanlık olan her köşe aydınlanıyor sevgilinin nurundan. Bu gün; gün değil bir gül doğdu aslında ufuktan. Öyle bir gül ki, güller bile soldu o gülün ışığından. Maşuklar aşığından, analar yavrularından, sevdalılar sevdasından vazgeçti onu görünce. Mecnunlar leylasını unuttu, sevgiliyi ihmal edenlerin yürekleri tutuldu. Kâinat öyle bir gül koktu ki bugün, çirkeflikler bile vicdanını arındırdı bu görkemli kokuyla.

     Bir sevgili doğdu bu gün yanan yüreklere. Önce canan diyen bir sevgili. Önce kendisine değer verenleri başının üzerinde taşıyacak bir değer doğdu. O hep sevgililerin en sevgilisi olacaktı solmuş kalplerde. Tüm zamanların en mükemmeli ve kâinatın efendisiydi O. Melekler pervane oldu dünya semasında. Kutsadılar dünya ve ahiret evinin merhametli misafirini. Putlar yüzüstü yıkıldı görkeminden. Ateşler söndü ışığının bir damla huzmesinden. Kisranın sarayının sütunları yıkıldı heybet ve azametinden. Güzelliğini görünce ateşler söndü. Dünyaya teşrifinle, havai fişekler patlatırcasına yeryüzüne indi yıldızlar. Pırıl pırıl oldu simsiyah gök kubbe. Melekler sema tuttular evinin damında. İki cihanın efendisi hoş geldin. Ey dünyanın özü, insanların en kâmili. Ey yaratılmışların sultanı, dermansızların dermanı, kimsesizlerin kimsesi; Banu cihan.

      Dünya onun ahlaki değerleriyle yükseldi. Sevmeyi O öğretti. Aşka istikamet açısını O verdi. Sadece o açının istikametinde yürüyenler erdi gerçek sevdanın sırrına. “-İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olmazsınız.” Buyurdu. İmanla sevmeyi ve yaşamayı yoğurarak güzellikler deryasını sundu önümüze… Yaşamayı, yaşadıktan sonra ölmeyi, öldükten sonra dirilmeyi öğretti bizlere. Değerlerin en üstünün canana ait olduğunu vurguladı yaşamı boyunca. Önce canan dedi hep. İnsan olmanın ve insanca yaşamanın, dost olmanın ve dostça kalmanın kurallarını yeniden yazdı. Adeta bulunduğu mekânı gülistanlığa çevirdi. Kendisini istemeyen ve sevmeyene dahi iyi muameleyle karşılık vererek, kimsenin yapamayacağı bir tavır sergiledi. Sevgisi ısıttı ve kuşattı tüm kalplerin en uç noktalarını.

     Şimdi bizde ahir zamandayız ey sevgili. Senin sevginle yanıp tutuşurken, yokluğun yürekleri kor bir alev gibi sarmışken, öteler ötesinden sana sesleniyoruz. Çirkefliğin, her türlü haksızlıkların arttığı bir anda, pusulamızın ibresi şaşkınlığımızı gösterdiği bir anda sesleniyoruz sana. Gel ey sevgili. Susamış gönüllerimizi sulandır kevserin damlalarıyla. Yanan yüreklere serinlik olsun gelişin. Senin teşrifinle son bulsun tüm sığlıklar, bağnazlıklar, bayağılıklar ve tutarsızlıklar. Kutlu doğumlarında saklı güllerin hep seni anlatır bizlere. Ama artık onlarda yetersiz, onlarda yersiz, onlarda sessiz…

Bir sen varsın hayatımızda. Senden başka sığınılacak bir liman var mı? Allah aşkına. Nerelerdesin? Sensiz geçen her bir an her bir saniye… Bilmem ki niye? Vuslat yakın olsun artık. Ayrılıklardan bıktık, usandık.  Bekliyoruz sultanım. Bekliyoruz hem de hiç kimseyiz beklemediğimiz kadar. Biliyoruz ki; sen bekleyenlerini bekletmezsin. Ya kendin gelir ya da yanına alırsın. Alda yanına yanan kalplerimiz, aşkınla ısınsın, kavrulsun, yansın…

“Gel ey Muhammed, bahardır.
Dudaklar ardında saklı âminlerimiz vardır.
Hacdan döner gibi gel,
Miraçtan iner gibi gel,
Bekliyoruz yıllardır!”

 

 

     Hayatınızı o kutlu nebinin aşkı aydınlatsın, ışıtsın ve ısıtsın. O’nun değer yargıları pusulanız olup şaşmaz bir yörüngeye oturtsun. Binlerce selam olsun kutlu nebiye… Yanında yürüyenlere ve ardından gidenlere…

 

 

Yüzünüz Hep Gülsün…