Türk Halk Müziği’nin iki kıymetli ismi, türkü ustaları Muharrem Akkuş ve Mehmet Çalmaşur, “İki Usta Bir Yöre: Erzurum Türküleri” konserinde bir araya geliyor.
Başyazarımız Mehmet Şener, 29 Ağustos 2024 tarihli “Muharrem Akkuş bizi, biz de O’nu özledik…” başlıklı yazısıyla Büyükşehir Belediyesi’ne ricada bulunmuş ve Erzurum sevdalısı büyük ozana şehrin vefa borcu olduğuna vurgu yaparak, Erzurum’da bir konser vermesini istemişti. Büyükşehir Belediyesi'nin Şener’in çağrısının ardından Muharrem Akkuş’u konser için şehre getirecek olması Erzurum kamuoyunda memnuniyetle karşılandı.
Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan paylaşımda, “Erzurum’un eşsiz kültürünü, derin köklerinden kopmadan geleceğe taşımaya devam ediyoruz. 25 Ekim Cuma günü saat:19.00’da İbrahim Erkal Dadaş Kültür ve Sanat Merkezi'mizde gerçekleşecek olan “İki Usta Bir Yöre: Erzurum Türküleri” konser programıyla şehrimizin değerli türkü ustaları Muharrem Akkuş ve Mehmet Çalmaşur'u ağırlayacak olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu özel etkinliğe katılımınızla kültürümüzü birlikte yaşatmaya, birlik ve beraberliğimizi türkülerle pekiştirmeye davetlisiniz. Birlikte türküler söyleyelim, Erzurum’un ezgilerini gönüllerimize nakşedelim.” denildi.
İŞTE ŞENER’İN 29 AĞUSTOS 2024 TARİHLİ O YAZISI...
Büyükşehir Belediyesi’nden bir ricam…
Muharrem Akkuş bizi, biz de O’nu özledik…
Teşbihte hata olmaz…
Sarı Gelin ne kadar bu şehrin “milli marşı” ise, Kırmızı gül de aynı değerdedir.
Kırmızı gül hep demet demettir.
Balası, Revan’da (Bugün ki Ermenistan’ın başkenti Erivan) kalmıştır.
Gitti de gelmez oldu o muhannet…
Yıllardır her efkarlandığımızda ilaç niyetine dinlediğimiz bu muhteşem türküyü bize kim kazandırdı?
Muharrem Akkuş…
Hani şu muhteşem güzellikteki hemşerimiz…
Allah sağlıklı ömürler versin, hayatta ve 84 yaşında…
Kırmızı Gül’ün dışında onlarca eseri daha mevcut…
Aşkaleli…
Çok büyük bir ozan, aynı zamanda eski bir terzi…
Raci Alkır terziydi, Mükerrem Kemertaş da kuyumcu…
Çünkü hiç biri eser icra ettiği için para kazanamıyordu.
Muharrem Akkuş, Ankara ve İstanbul radyolarında yıllarca hizmet verdi.
Erzurum dedi, sevda dedi, gurbet dedi ve Kırmızı Gül dedi…
Muharrem Akkuş, Vahit Alkır’ın baba dostu…
Telefonunu Vahit’ten aldım ve Muharrem ağabeyi aradım.
Yarım saat konuştuk, ben kendi adıma o görüşmeden ziyadesiyle istifade ettim ve keyif aldım.
Muharrem ağabeyi zinde bir kimse ve taptaze bir hafızaya sahip…
Erzurum’u çok seviyor, Erzurum’u özlüyor…
Bana Nida Tüfekçi ve eşi hemşerimiz Neriman Tüfekçi’yi anlattı.
Erzurum’un arka planını öyle bir tasvir etti ki, doğrusu kıskandım…
Vahit kardeşime sordum, “Niye biz şehir olarak öz evladına böyle yaban olduk?”
Vahit yutkundu, sustu.
Sonra rahmetli İbrahim Erkal’ın şu dizesini söyledi, cevap olarak:
“Bu şehir uzak şehir, dostuna tuzak şehir…
Haremiler el koymuş bizlere yasak şehir.”
Bir ok gibi saplandı yüreğime…
Keşke sormasaydım.
Ama neylersin ki hakikaten bitamam bu…
“Ben de bu şehirden çektim gidirem.”
Reyhani böyle haykırmış, böyle sitem etmişti; bir sabah Erzurum’u terkederken…
Seher zamanıydı, ezanlar okunuyordu…
İbrahim Hakkı sürgün, Emrah mezarsız…
Yahu Allah aşkına, bu şehrin huyu suyu hiç mi değişmeyecek…
İlla da içimizden çıkan ne kadar kıymetli kimse varsa onları diri diri gömmek zorunda mıyız?
Muharrem Akkuş, bu şehrin belki de son timsali…
Öldükten sonra mı değerini anlayıp arkasından ağıt yakacağız…
Nicelerine yazık ettik, kıydık…
Bari bu son çınara bir vefa gösterelim…
Büyükşehir Belediyesi’nden böyle bir sorumluluk bekliyorum.
Haydi Ergün başkan, sen o yüreğe sahip bir yöneticisin…
Muharrem ağabeyi…
Artık bu şehirde kırmızı güller solmasın…
Gel be güzel ağabeyim, özledik seni…