Trumpın çelişkili açıklamaları, AB ülkelerinin üst üste yaptıkları duyurular ile Türkiyeye silah ambargosu uygulayacaklarını açıklamaları göz önünde bulundurulduğunda Türkiyenin Barış Pınarı harekâtında yalnız bırakıldığı sonucuna varmak pek de güç olmuyor. Uluslararası basında yerleştirilmeye çalışılan Türkiye, Kürtleri hedef alıyor propagandası da Türkiyeyi
uluslararası kamuoyu gözünde meşru mücadelesini savunmak zorunda bırakan bir diğer husus.
Afganistanı bombalarken, Suudi Arabistan ile birlikte Yemeni yerle bir ederken etnik kökenlerin zikredilmesine müsaade etmeyen ve terörist ismi altına sığınan ABD yahut İrlandanın bağımsızlık mücadelesini sürdüren İrlanda Cumhuriyet Ordusuna karşı savaşırken
İrlandalıları hedef almadığını vurgulayan İngiltere, söz konusu Türkiye olunca Türkiye Kürtleri bombalıyor manşetlerini atmaktan geri durmuyor. Kara propagandanın bir diğer örneğini ise CNN Türkün internet sitesinde yayınladığı bir derleme ortaya koyuyor. Geçmişte Yemende sivillere yönelik katliamlarda, Suriye iç savaşı esnasında ve daha nice insanlık suçlarının işlendiği tarihlerde çekilmiş fotoğraflar; sosyal medyada kullanıcılar tarafından Türkiyenin Barış Pınarı harekâtı sivillere karşı saldırı sırasında çekilmiş gibi yansıtılıyor.
Buna karşılık yeterliliğini sorgulamakla birlikte cephedeki mücadelemizin ötesinde diplomatik adımlar da atılmakta.
Türk yetkililerin de uluslararası kamuoyuna ulaşabilecek şekilde açıklamalar yapması, söz gelimi Fahrettin Altunun The Washington Postta yayınladığı makalesi, Savunma Bakanlığı
ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin üst üste yaptığı açıklamalar Türkiyenin haklı
mücadelesini anlatmaya yönelik çabalar. Savaşa hayır hamaseti altında Türkiyenin
operasyonlarını desteklemeyen AB ülkelerine karşı ise haklı tepki hoş olmayan bir üslupla Cumhurbaşkanı Erdoğandan geldi. Erdoğan, ABye kendinize gelin aksi halde 3,6 milyon mülteciyi size göndeririz diyor. Tepkinin haklı olduğunu ifade ediyoruz çünkü yukarıda ifade ettiğimiz gibi AB ülkeleri, silah ambargosu kararının yanında Türkiyenin harekâtını işgal gibi göstermekte ısrarcı. Üslubun hoş olmadığını belirtiyoruz çünkü dünya devletlerinin oradaki müdahaleleri sebebiyle hayatları kararmış, yurtlarından yetim mültecileri her seferinde pazarlık
konusu yapmak Türk devletinin insan onuruna vermesi gereken değerden uzak bir tutum.
Netice itibariyle harekât sebebiyle verdiğimiz maddi kayıplar ve en önemlisi de yitirdiğimiz şehitlerimiz ve orada mücadele vermeye devam eden silahlı güçlerimizin fedakarlıklarını beyhude bir çabaya dönüştürmemek için uluslararası arenada mücadelemizin haklılığını ortaya
koymak durumundayız. Suriyenin kuzeyindeki terör koridorunun Türkiye için BM Güvenlik Konseyi Şartının 51. Maddesinde belirtilen meşru müdafaa hakkı kapsamına girecek yakın ve açık tehlike yarattığının tüm dünyaya duyurulması ve kabul ettirilmesi gerekmektedir.