“Allah bir daha bu Millet'e İstiklâl Marşı yazdırmasın.’’
İstiklal Marşı, Milli Mücadele’nin destanını yaşayarak yazan, kalbinin diliyle haykıran Mehmet Akif’in Türk Milletine en büyük armağanıdır. Kültür hayatımızda büyük bir anıt olmuş, milletin gönlünde taht kurmuş bir büyük eseri anlamak ve anlatmak bu milletin evlatlarının sorumluluğudur.
Akif’i Akif yapan, hürriyet tutkusu, inancı, cesareti, düşünce dünyası, şiirleri, cami kürsülerindeki konuşmaları, kahramanca yaşadığı hayattır. Ömrünü bu milletin hürriyeti için mücadeleye adamıştır. O bütün bu yönleriyle bu halkın sesi ve soluğu olmuştur. Yunus’u ilahileri için seven, Süleyman Çelebi’yi Mevlid’iyle hatırlayan bu halk onu da “İstiklâl Marşı”yla bağrına basmıştır.İstiklal Marşı işte bu şekilde dillerde ve gönüllerde yeşermiş, değeri ve muhtevası her geçen gün daha da iyi anlaşılıyor olmuştur. Çanakkale ve Milli Mücadelemiz onun şiirleriyle zihinlerimizde bu kadar canlı kalabilmiştir.
Gözlerini dünyaya açıp etrafta olup bitenleri idrak edecek çağa geldiği zaman, dünyaya hâkim olan koskoca bir imparatorluğun, binlerce sene hür yaşamış bir milletin bir kaç vilayete sıkıştırılıp yok edilmek istendiği bir sırada, maddi, manevi felaketlerimizin enkazı içinde ıstıraplı bir bülbül edasıyla yasımızı dile getiren onun kadar samimi bir şaire rastlamıyoruz. Merhum Akif karanlık günlerin verdiği elemle ömrü boyunca inleyen dertli bir bülbüldür. Akif’in gülmesi ancak bir yetimin bayramda gülmesi kadardır. Zira ümmetin sefalet tabloları arasında gülmek ona göre bir “utanmazlık ”tır.
Şayet o, bu devirde gelmemiş olsaydı bir Balkan harbini, bir Çanakkale’yi, bir Kurtuluş savaşını hangi şairin dilinden öğrenecek, İstiklâl marşımıza nasıl sahip olacak ve gönüllerimizin ateşini kiminle tutuşturacaktık? Akif bizim ebediliğe susamış ruhumuzun büyük velisi, hakikat ve adalet aşkımızın eşsiz mürşididir. Savaşlarda bir evden üç şehid. Sonra devam eden savaş, kıtlık, sefalet, sonra bu savaş günlerini aratan felaketler... Felaket senelerimizde bizlerin ruh doktoru o idi. Vazifesini yapan halis vatan evladıydı. Her vatanını seven Türk evladı da Mehmet Akif’in İstiklâl Marşı'nın yazıldığı ortamı ve memleketimizin o vahim devrini anlarsa, İstiklâl Marşı'nı basit bir şiir gibi okuyamaz. Böyle bir davranış, Milletimizin tarihini hafife almaktır.
İşte İstiklâl Marşının bedeli yüksektir. Nice taze fidanlar yeşeremeden kanlı elbiseleriyle toprağa verildiler. İstiklâl Marşı veya Çanakkale Destanı veya buna benzer bir milletin tarihinde önemli yeri olan edebiyat eserlerini okurken, eğer yüreğiniz heyecandan sızlamıyor, coşkunuz göğsünüzden taşmıyor ve üstünde gezindiğiniz dizleriniz titremiyorsa, akifin devrini anlamamışsınız, hissetmemişsiniz. Vatan ve mukaddesat için gerektiğinde canını bu uğurda vermeye hazır olmalıyız. Akif “Onu milletime ve kahraman ordumuza hediye ettim. Zaten o milletin eseridir, milletin malıdır. Ben yalnız gördüğümü yazdım. Allah bir daha bu Millet'e İstiklâl Marşı yazdırmasın.” Aslında bu sözün içerisinde pek derin manalar yatmaktadır. İstiklâl Marşı'mız, bizim âdeta tarihimizdir. Millî Mücadele döneminin vefakâr ve mert insanlarına gönül gözümüzle bir kez daha bakalım. Tarih boyunca olduğu gibi kahraman milletimiz yüce Allah'a olan iman ve şehit olma ümidiyle düşmanlarıyla mücadele etmiştir. O'nun adıyla canını vermiştir. Ezanları susturmamıştır. İstiklâl Marşımıza, kendi Millî Marşımız olması hasebiyle göstereceğimiz saygıyı bir tarafa koysak bile, bir insan olarak her birimiz, Âkif'in bu konuda gösterdiği hassasiyet ve özveriye en azından saygı duymalıyız. Bir kere İstiklâl Marşı dediğimiz şeyi, herhangi bir şiirle aynı kefeye koyamayız. Gönlünüzün çektiği zaman çok çeşitli, çok güzel şiirleri yazmanız mümkün; Ama, İstiklâl Marşı öyle değil; Hakkımızda verilen idam fermanını, herşeyi göze alarak yırtmanın, bağımsızlığımızı tüm dünyaya ilan ve kabul ettirmenin sembolüdür İstiklâl Marşı...
Milli Şairimizin duasına bizde katılıyoruz. Allah bir daha bu Millet'e İstiklâl Marşı yazdırmasın.