Aradan yıllar geçti...
Gerçekten de hocamızın anlattıklarını o anda pek anlayamamıştım. Fakat her geçen yıl, o konuşmayı açıklığa kavuşturdu. Yıllar gelip geçtikçe, hocamın cümleleri hafızamda canlandı, çok daha iyi anladım. Şimdi bu acı gerçeği hocam kadar, belki daha fazla anlamış durumdayım...
Nasıl ki Kays, sevdiği Leyla için çıldırdı ise nasıl ki Kerem, sevgilisi Aslı'nın ateşine yandı ise, nasıl ki Ferhat, sevdiği için dağlara düşüp hayatını kaybetti ise, aynı şekilde maddeci insanların sevgilisi de paradır. Parayı sevenlerin kimisi yanacak, kimisi çıldıracak ve kimisi de dağlardaki yalnızlığı şehirlerdeki hayata tercih edecek fakat bulamayacak. Çünkü sevgili bulmak kolay, ayrılmak zordur.
Şuurlu Müslüman, kasasındaki parayı değil, hizmete harcadığını sever. Sarhoşların alkole, kumarbazların kumara verdiği parayı kaçımız zekat olarak verebiliyoruz?
Belki zekatı verirken zorlanırız. 'Mal canın yongasıdır' demişler. Fakat zekatı verdikten sonra da öyle seviniriz, öyle seviniriz ki tarifi mümkün değil... Allah öyle hastalıklar verir ki, hastalık parayı yer bitirir. Öyle dertlere uğrarız ki mal mülk elimizden bir anda çıkar. Mâdemki bize böyle felaketler verilmemiş, mademki paramız var, ağız tadıyla dağıtalım paramızı... Müslüman, vermelidir. Vermese ne olacak? Bir kefenle ahirete gidecek.
İslamiyet, bir sistemdir; yaşanmadığı yer de yoktur. Kıyamet günü zekatını vermeyen her Müslüman, anarşiden sorumlu tutulacak! Adam diyor ki, "Ne olacak bir zekattan!" Hayır! Sistemi yaraladın... Geçmiş yıllarda bizim köyde bir adam bana dedi ki: "Bana on lira ver, istersen Müslüman olayım, istersen komünist olayım!" Adam o kadar muhtaç...
Para, her şeyi yapan bir nesne durumuna gelince, çoklarınca putlaştırılmıştır. Bu put, herkesin cebinde, elinde ve evindedir. Herkesin işini yapmakta, herkese yardım etmektedir. Dikkat etmeyen, bu putun tesirinde kalır hatta emrine girebilir. Müslüman, putlaştırılan parayı esir alıp, İslam'a hizmetkar edecek.