Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor. Şerif Atilla Soylu, “Gölde bulunan balıklar savaş zamanlarında azaldı. Rus askerleri işgal sırasında balıklı gölde fotoğraf çektirmiş. Hava ne kadar soğuk olursa olsun göl donmuyor.” ded
Erzurum’da bulunan Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor. Köy sakinlerinden Şerif Atilla Soylu, "Hava ne kadar soğuk olursa olsun donmayan Balıklı Göl'de savaş zamanlarında balıkların sayısının azaldığı tespit edildi" dedi.
Aziziye ilçesine bağlı olan Söğütlü Mahallesi'nde bulunan Balıklı Göl'ün efsaneleri ve gizemi kendisini korumaya devam ediyor. Köy sakinleri tarafından kutsal olarak kabul edilen gölün en bilinen hikayesi ise yabancı bir adamın köyde bulunan bir gelinin yüzünü görmek istemesiyle başlıyor.
Yüzünü yabancı adama gösteren kadın, daha sonra olanları kocasına anlatıyor. Kocası ise bir ateş yakarak kadının ateşe atlamasını istiyor. Ateşe atlayan kadının arkasından kendisi de ateşe atlayan adamdan sonra orada bir göl ve iki balık ortaya çıkıyor.
Diğer hikaye ise, Türk akıncıları bu gölden su içerken düşman tarafından şehit ediliyor. Şehit olan askerler bu gölde balığa dönüşüyor. Köy sakinlerinden Şerif Atilla Soylu ise savaş zamanlarında özellikle Kıbrıs Barış Harekatı sırasında balıkların gölde gözle görülür şekilde azaldığını söyledi. Öte yandan, hava ne kadar soğuk olursa olsun donmamasıyla da ünlü olan Balıklı Göl'ün suyu tarım için kullanıldığı zaman verimliliği de büyük ölçüde artırıyor.
RUS ASKERLERİ İŞGAL SIRASINDA BALIKLI GÖL'DE FOTOĞRAF ÇEKTİRMİŞ
Rus arşivlerinden de Balıklı Göl'ün fotoğraflarının çıktığını belirten Şerif Atilla Soylu, “Köyümüzdeki Balıklı Göl'ün efsaneleri birçok kitapta yazar. Kitabı yazan Bilge Hanım buranın durumunu kitaplarında 3-4 farklı mitoloji olarak anlatmıştır. Diğer kitaplarda ise yine mitoloji olarak ve suyun biyokimyası da anlatılmıştır. Özellikle yaz aylarında son yapılan düzenlemelerle burası piknik alanı olarak kullanılmaya da başladı. Bu gölün hikayesi ilk olarak nereden geldiği bilinmeyen bir hikayedir. Bu nedenle nereden çıktı bunu kimse bilmiyor. 1916 yılında Ruslar, Rus işgali sırasında burada bulunmuşlar. Son yapılan araştırmalarla Rus arşivlerinden çıkan fotoğraflarda burasıda var” diye konuştu.
KADIN VE KOCASI ATEŞE ATLADIKTAN SONRA BİR GÖL VE İKİ BALIK ORTAYA ÇIKMIŞ
Balıklı gölün en çok bilinen hikayesini anlatan Soylu, “Hikayelerden ilki şöyle, burada köyde bulunan bir genç gelin evinde olduğu sırada, köy dışından bir genç gelmiş, kadının evinin önüne gelerek ondan ekmek istemiş, daha sonra ise kadın adama ekmek vermiş. Dışarıdan gelen adam yüzü kapalı olan genç kıza 'Allah rızası için senin yüzünü göreyim' demiş, kadın da adama yüzünü göstermiş. Daha sonra akşam vakti kadının kocası eve gelmiş ve olanları ona anlatmış. Kocası da sabah saatlerinde buraya gelerek bir ateş yakmış ve karısına 'Allah rızası için kendini bu ateşe at' demiş, kadın kendini ateşe atmış, daha sonra kocası da kendisini ateşe atmış ve burada bir göl ile iki balık ortaya çıkmış” şeklinde konuştu.
SAVAŞ ZAMANLARINDA GÖLDEKİ BALIKLARIN SAYISI AZALDI
Savaş yıllarında özellikle ise Kıbrıs Barış Harekatı sırasında göldeki balıklarda azalma olduğunun tespit edildiğini de kaydeden Soylu, “Kaynaklarda geçen ikinci hikaye ise Türk akıncıları zamanında gerçekleşiyor. Akıncılar bu göle gelerek buradan su içmişler. Düşmanları da o sırada akıncılar su içerken onları arkalarından vurmuş ve şehit etmişler. Daha sonra şehit olan akıncılar bu gölde balık olmuşlar. Özellikle savaş yıllarında buradaki balıkların azaldığına dair bir bilgimiz var. Bu savaşlardan özellikle Kıbrıs Barış Harekatı sırasında buradaki balıkların sayısında gözle görülür şekilde azalmalar olmuştur” açıklamalarında bulundu.
HAVA NE KADAR SOĞUK OLURSA OLSUN BU GÖL DONMUYOR
Hava ne kadar soğuk olursa olsun suyun donmadığını ve tarım alanlarında verimliliği büyük ölçüde artırdığını da belirten Soylu, “Buradaki balıklar köy halkı tarafından besleniyor. Genellikle ekmekle besleniyorlar. Buranın kendisine göre bir florası ve biyolojik durumu var. Önceden çocuklar ve köy halkı burada yüzerlerdi. Bizim köyümüzde bu göl sayesinde yüzme bilmeyen adam sayısı çok azdır. Ayrıca suyunun çok temiz olmasından dolayı insanlar tarım işlerinde de bu suyu kullanıyor. Diğer sulara oranla ise bu su tarlada kullanıldığı zamanlar ekilen ürünler çok daha verimli ve kaliteli şekilde oluşuyor. Bir de hava ne kadar soğuk olursa olsun bu su kesinlikle donmuyor. Çevrede bulunan diğer göller donuyor ama burası kesinlikle donmuyor. Akar olarak gittiği yerler de donmuyor. Köylüler buradan balık tutmaz ve asla yemezler. Gölün içerisinde bulunan bazı balıkların da yaralı olduğunu görebilirsiniz. Ben kendi gözlerimle gittim, Urfa Balıklı Göl'e baktım. Oradaki balıklarla buradakiler bire bir benzer şekildeler" ifadelerini kullandı.
Efsane gerçeğe dayanmayan, gercek dışı, birtakım kişilere ve olaylara, hatta tanrılara ( tanrılar var mı ki kâinat yaratıldığı zaman yaratan bir tek yaratıcı,bir tek ebedi ve ezeli olan Rabbimiz Allah (C.C.) vardır. Öyle tanrılar gibi saçmalıklar yoktur. Ne tanrıları ne safsata ne saçmalık ) gerceküstü nitelikler vererek anlatılan sözlerdir. Efsaneler bundan 3- 5 bin yıl önce insanların olayları aklın süzgecinden geçiremdiği, düşünemediği, muhakeme yapamadığı zamanlarda söylenmiş sözlerdir. İnsanlara zaman geçirmek onları oyalamak için söylenmiştir. Bugünkü dijital çağda, teknolojinin baş döndürücü bir hızla devam ettiği bir dönemde, böyle safsata ve saçmalıkların yeri yoktur. Adamlar teknolojiden her gün bir takım yeni yeni buluşlar yapıp durmadan daha mükemmelini bulmak için gece gündüz çalışıp buldukları ile insanları hem rahata kavuşturup hem de insanlığa hizmet ediyorlar. Hele bizim halimize, biz de bundan 3-5 bin yıl önceki saçmalıkları buralara kadar taşıyıp zamanımızı nelere harcıyoruz.. Verilen isimler de bu gerçeği değiştirmez. Gerçek ne ise odur. Bakınız bizim bir markamız yok. Nobel Ödülü alan bir bilim adamımız yok.. Dünyanın en başarılı bırakın 100,200,300,400'ü, ilk 500 üniversitesi içerisinde bir tane üniversitemiz yok. Onlarca yok yok. Bir tane var yok. Sayın Cumhurbaşkanımız her akademik yıl açılışında haklı olarak " Neden ilk 500'de yoksunuz " diye serzenişte bulun muyor mu? Evet çok haklıdır. Biz de soruyoruz neden ilk 500 de yoksunuz. ?.. Ama G.Kore'nin dünyanın en başarılı 500 üniversinin, ilk 100'ünde her yıl 3 üniversitesi giriyor. Bizimkiler nerede neden giremiyorlar ? Tabii ki bu büyük bir çalışma gerektiriyor. Üniversiteler bilimi ,teknolojiye dönüştüren, kurulmuş, tüzel kişiliklerdir. 1970'li yıllarda, G.Kore ile milli gelirimiz at başı idi, adamlar Büyük Han Mucizesi projesini başararak hayata geçirdiler, şimdi milli gelirleri 1 trilyon, 800 milyar dolar ile dünyanın, 9. büyük ülkesiler. Biz de 792 milyar milyar dolar ile (2002' de 16. büyük ekonomi idik) şimdi 22. sıradayız. Adamların fert başına milli gelirleri 35-40 bin dolar, bizim 7500 dolar. G.Kore'nin mesela bir Samsung'u var piyasa değeri 600 milyar dolar. Bir tek markaları bizim milli gelirimizden biraz düşük, düşünebiliyor musunuz? 8 milyar 200 milyon dünya nüfusunun, 3 milyar 500 bini Samsung kullanıyor. Adamlar üretip satıp gelen dövizleri bütçelerine koyarak hem ulke hem de millet olarak çok mutlu ve huzurlular, rahat yaşıyorlar. Bunları onların bilim adamları yapıp üretiyorlar da bizimkiler neden yapıp üretip satıp getirip bütçemize koyup bu milletin rahat, refah içerisinde huzurlu yaşamasını sağlamıyorlar ? Neden, neden ? Tabii sen 3-5 bin yıl öncesinin safsataları ile uğraşır zamanını da buna harcar bilimi, teknolojiyi görmezden gelirsen, olacağı budur.. Bugün, bizim üniversitelerimiz neden; teknoloji, bilim, bilişim, nanonoteknoloji, prototpleri üretemiyorlar? Üretsinler bunları satıp bütçemize koyalım, biz de G:kore, Japonya, Almanya, ABD; İngiltere, Kanada, vb. gelişmiş ülkeler gib rahat ve huzurlu yaşayalım. Neden üretemiyorlar ?.. Devlet milyar TL'lik laboratuarlar yapmış, AR-GE'nin yüzde 75'ini kullanıyorlar, devlet teknoparklar yapmış, her türlü imkanı vermiş, bizim üniversiteler burada üretim yapmak yerine, ilkokullar gibi ellerini açmış devletten para bekliyorlar. O zaman teknolojiye ağırlık verilmelidir. Zamanımızı ve tüm çalışmalarımızı bilime, bilişime, teknolojiye ayırmalıyız, rahmetli Sakıp Sabancı'nın dediği gibi çok çok çalışıp üretip zengin olmalıyız. Çok üretmeliyiz. Hele halimize bir bakın, dün manava gittim soğan 25:95 TL, patates 14 TL bunlar fakirin katıkları. Neden böyle üretemiyoruz ? Üreten, kendi kendisine yeten 7 ülkeden biri iken, bugün her şeyi ithal eder hale geldik. Pahalılık can yakıyor, Piyasa atlı, vatandaş yaya olmuş. Halimiz çok perişan. Artık efsane, mit gibi safsataları,ikide bir çıkıp ortaya atıp halkın kafasını bulandırmayalım. Bunlar çok geride kaldı. Kafamızı teknolojiye , KDV'si yüksek teknolojik eserler, markalar üretmeye çalışalım. Çağ bu çağ Artık kafamızı çalıştıralım. Uçandan kaçandan medet ummayalım. Hani ne demişler ; muhtac-ı himmet bir dede, nerede kaldı başkasına himmet ede. Hoşça kalınız. Hayırlı Bayramlar.Selamlar.
Efsane nedir? Efsane halk arasında oluşturulmuş olan ve dilden dile anlatılan hikâyelerdir.Erzurum efsaneleri kitabının yazan Türk dili ve edebiyatını prof. Bilge seyitoğlu Erzurumun bir çok efsanelerine yer vermiş Balikli gol efsanesinde 2-3 efsane ile kaleme almıştır Ayrıca Erzurumlu profosor Zeki Basar hocamızda Atatürk universiesi yayınlarında efsaneye yer vermiş ve bu gölün kimyasal analizinin yaparak bunun sonuclarini tektek yazmıştır.Cifte minarenin yapımında usta çırak iliskisi çobandede koprusu öksurukbaba gibi bir çok efsane vardır.Balikligol rus işgalinde baliklgole gelen rusların çektiği fotoğrafın altındaysa kafkas cephesinde kutsal gol 1916 diye yazmaktadır.bu resmi Sn prof dr Murat Küçükuğurlu Erzuruma kazandırdığı Erzurum arsivinde ınternette bulaşırsınız.Edebiyat bir bilim dalidir çok kıymetli Hocalarımız yetişmişler ve Turk destanlarını kaleme almışlardır.Peyami sefanın Atilla isimli kitabıda bir efsaneden yola çıkılarak yazilmistir Dede korkut yine aynı güzellikte yazılmıştır Şahsın hiç bir zaman bilimi teknolojiyi üretimi inkar etmedim.Sayet öğle olsaydı bilimsel calisma yapıp bizleri bu efsane kitap yazı ile bulusturan hocalarımızin kitaplarını okumazdim.Olen hocalarımızı rahmetle anıyorum.Sn prof dr Murat Küçükuğurlu da tarih yolculuğunda başarılar diliyorum.
Yav arkadaş bu millet ne zaman uçandan , kaçandan, hurafelerden,safsatalardan kurtulacak. Ne zaman bunlardan medet ummayi bırakıp da gerçeklerle yüz yüze gelecek. Bu dogmatik inançları bir kenara koyup mürşit ilimle müspet ilimle tanışacak. Suyu donmuyormus, keşfedildi mi belki alttan zeminden geliyordur. Bunlar balık, neden bunlara birtakım anlamlar yükleniyor ki anlaşılmıyor ? Ne safsata şehitler balık olmuş he. Kıbrıs savaşı sırasında azalma diyorsunuz, yoksa balıklar o savaşa mı gitti diyeceksiniz.Ama gelinin hikayesi tam bir safsata. Niye bu safsatalarla uğraşıp zaman harcayacaginiza, o zamanı bilime, bilişime, teknolojiye, üretime,istihdama, imalata ayırın. Yapılması gereken bu. Ama beyinler yıkandığı için, bunları kabul ettirmek çok zordur.