Hangi tüfek ve top var ki o gün Aziziye’de, vatanperverlikten daha güçlü patlasın?
İmza: Erzurumlu bir kadın
Unutmayınız lütfen:
Maziyle rabıtası olmayan bir milletin, atiye dair hedefi olamaz.
Tarih, yalnızca yaşanmış ve artık geride kalmış bir cüz değildir.
Tarih, yarınlara pusula olan ve çoban yıldızı gibi yol gösteren bir rehberdir.
Bundan hareketle…
Geçen hafta Erzurum’da gerçekleşen “Tabya Yürüyüşüne” çok mühim bir ehemmiyet yüklüyorum.
Osmanlı-Rus Savaşı’nın 147. yıldönümü… (1877-78)
Namı diğer “Rus Harbi”
Aziziye Tabyası, sanki 147 yıl önce olduğu gibi yine mahşeri bir kalabalıktaydı.
Bu harp, Erzurum’un milli hafızasında silinmez izler bırakan bir dönüm noktasıdır.
Osmanlı’nın bir hayli güçten düştüğü ve artık tükenme noktasına geldiği bir devirdi.
Neticede değişen bir şey olmadı.
Erzurum, Rus işgaline maruz kaldı, halkımız esir düştü.
Ve lakin Aziziye Tabyası, sembolik anlamda bir milletin direniş öyküsü, kahramanlık destanıdır.
Ölmek kader, ama vuruşarak ölmek ne şerefli bir destan…
Osmanlı’nın son 200 yılında Ruslar, Erzurum’u üç kez işgal etti ve üçüncüsünde tam kalıcı olacaklardı ki, Bolşevik İhtilali sayesinde çekilmek zorunda kaldılar.
Osmanlı Rus Harbi yahut da bilinen adıyla “93 Harbi”, sivil halkın askerin yanında cepheye koşması bakımından, dünya tarihine geçecek çapta kıymetlidir.
Yalın kılıç ölüme yürümek…
147 yıl önce, bu şehrin dağları tepeleri tabyalarla doluydu.
Günümüze onlardan ancak bir kaçı kalabildi.
Aziziye, işte o direnişin ve tabya taktiğinin sıklet merkezidir.
Unutmamak ve unutturmamak en milli görev olmalıdır.
Birkaç yıldan beri artarak bir istekle tekrarlanıyor:
“Tabyalara Yürüyüş”
Ecdadımızın 147 yıl önce canlarını vererek korumaya çalıştıkları son savunma hatları…
Erzurum Valiliği, geleneği bozmadı; bu manevi yürüyüşe tekrar mihmandarlık etti.
O gün minarelerden okunan (tıpkı 147 yıl önce olduğu gibi) salalarla Erzurum halkı yollara düştü.
Kimsenin elinde balta, nacak, kazma yoktu.
Ama herkesin sinesinde sarsılmaz bir iman vardı.
Osmanlı bu mücadeleden bir süre sonra yine Ruslarla savaşa tutuldu.
İktidarda; Enver, Talat ve Cemal paşalardan oluşan İttihatçılar vardı.
Abdülhamit’i devirmişler güya Ali Osman’ı kurtaracaklardı.
Sarıkamış faciası zuhur etti.
“General Kışa” yenildi askerimiz.
Bu yürek yakan faciadan sonra apar topar İstanbul’a kaçan Enver’e matbuat sordu:
“Şu kadar bin Osmanlı askeri donarak öldü, üstelik savaşmadan. Ne diyeceksiniz?”
Enver, soğukkanlılıkla cevap verdi:
“Zaten öyle ya da böyle ölmeyecekler miydi?”
Hain değildi elbette ki, ama…
O, tam bir romantik maceraperestti…
Ve fakat Aziziye başka…
Orada; sivil itaatsizlik, nefsi müdafaa ve ölüm kalım mücadelesi vardı.
22 yaşındaki Nene, kundaktaki bebesini bırakıp koşmadı mı tabyaya…
Savaşlar, zırhlı araçlar ve ölüm kusan füzelerle değil, emzikteki yavrusunu feda eden analar eliyle taçlanır.
İnanmıyorsan bak; işte Gazze…
Aziziye, bu şehrin izzeti nefis savaşıdır.
Alçakça yaşamaktansa şereflice ölmenin adresiydi.
Vali Mustafa Çiftçi, başta Aziziye Tabyası olmak üzere, cümle tabyalar için seferberlik ilan eden bir yönetici…
İstiyor ki bu tabyalar unutulmasın, istiyor ki tabyalar antik kalmasın, istiyor ki yeni kuşakla irtibatını kopmasın…
O gün Aziziye Tabyasına su taşıyan on yaşındaki Ömer ile o gün göğsünden vurularak şehit düşen Halil Çavuş arasında esasında dinsel bir mevki farkı yoktur.
Rabbim alayının ruhunu cennette mamur kılsın…
Kimi su, kimi kuru bir ekmek, kimi de bir çift çorap götürdü o gün…
Ama hepsi vatan uğruna can vermeye yatmış serdengeçtilerdi…
Şair Bekir Sıtkı Erdoğan, yedek subaylığını Aziziye Tabyasında yapmış bir askerdir. O, işte unutulamaz şiirini Erzurum için yazmıştı; hem de bir nöbet sırasında:
Bir şimşek çakıyor, yine bir şimşek,
Çakıyor Erzurum Tabyalarından!
Dizilmiş nağmeler, nineler tek tek,
Bakıyor Erzurum Tabyalarından!
Yediden yetmişe tek vücut tek can,
Erzurum bir sevdâ, Erzurum vatan,
Taptaze bir yara gibi o kan,
Akıyor Erzurum Tabyalarından!
Bu sevdâ bir sel ki teşnedir, kine,
Bir kere kabardı mı sığmaz bendine,
Bu sevdâ yıllardır, bizi kendine,
Çekiyor Erzurum Tabyalarından!
Ahmed Muhtar Paşam, al bizi yürüt,
Küffârın kökünü yeniden kurut!
Dün bugün misâli hâlâ kan, barut,
Kokuyor Erzurum Tabyalarından!
Dadaşıma artık ha ateş ha kar;
Burda savaşın adı kanlı bar,
Ovaya sis değil, mücâhit ruhlar,
Çöküyor Erzurum Tabyalarından!
Gökler alev alev, yer bayrak bayrak,
Ya şu ufuklar, şu dağlara bak!
Bu gece dünyaya başka bir şafak,
Söküyor Erzurum Tabyalarından!
Bekir Sıtkım şaşma, nice bu tarih,
Gündüz bir tarih, gece bir tarih,
Destanı sen değil, koca bir tarih,
Okuyor Erzurum Tabyalarından!
Ecdadımızın ruhuna şad olsun, Mevla’m cümlesini rahmetiyle kucaklasın…