Yazıya başlamadan önce bir noktaya dikkat çekmekte yarar var sanırım. Neden eskiye özlem? Neydi eskiyi özlenir yapan?
Bu konuda yazılacaklarla böyle on köşe döşenir, eminim. Ancak bana deselerdi ki: "tek cümleyle özetle" kesinlikle;
"Eskinin zarafeti, hoş görüsü ve merhametli yüreklerin çokluğuydu" derdim! Bu değerlerin paradan puldan ve kibirden çok daha önemli olduğu günlerden söz ediyorum. Esnaf daha sağlam, zanaatkârların daha kaliteli olduğu dönemler yani.
Konuların otuzlu Kırklı yıllarda geçtiği bir kitap okurken mekânlar gözümde canlanır ocakta hazırlanan kahvenin kokusunu ya da ökçeye çakılan çivilerin tok sesini duyabilirim. İşini en sağlam en namusluca yapan, elbiseleri eskide olsa temiz, bir kenarı yırtık da olsa boyalı ayakkabılarıyla, hafif göbekli bazen ince uzun, kâh sakallı kâh ince Ayhan Işık bıyıklı çalışan erbap kişiye göz atar, diğer bir tarafta oturan fötr şapkalı kahramanı gazetesini okurken izleyebilirim. Her seferinde de neden o günlerde yaşamadığım için hüzün duyarım.
Bu bir sokak, köhne bir otel odası, bir pastane veya meyhane.
Ama çoğunda zarafet ve asalet olan mekânlar. Cahit Sıtkı Matiz'de kahvesini yudumlarken, Abasıyanık kır kahvesinde oturmuş çayına edebiyat katıyor. Kemal Tahir izbe bir meyhanede, Sebahattin Ali gıcırdatarak çıkıyor iki katlı otelin tahta merdivenlerini.
Kahpelikten uzak, gammazlıktan ırak açlığını da sefaletini de; hatta zenginliğini de onur, gurur ve asaletle yaşayan insanların çokluğuydu o günleri kıymetli ve özel yapan!
İşte o günlerin havasını tam manasıyla yaşayabildiğim ender belki de tek bir mekândan söz etmek içindi bunca tasvir!
AYDENİZ BALIK VE AKÇAABAT KÖFTE
Uzun zamandır tanırım Hakkı Ustayı. Aslında o ustadan öte bir zanaatkâr! Evet, kesinlikle zanaatkâr ve sanatkâr birisi! İşine âşık, kuralların ? prensiplerin paradan çok daha önemli olduğu bir balık restoran işletmecisi! Hakkı ÖREN ile Cahit ve Mustafa YAŞAR kardeşlerle Bismillah diyerek kepenk açtıkları bu mekânı çok sonradan keşfetmenin eksikliğini bu dakikadan sonra bir kenara bırakmak zorundayım. Çünkü son iki ay da üçüncü gidişimde de aynı ve tarifsiz güzel duygularla ayrılmanın hoşluğunu gölgelemek istemiyorum.
Lezzet ve kalite on numara. Fiyat derseniz, kesinlikle cebinizden çıkarıp uzattığınızda eliniz titremeden, gönül rahatlığıyla vereceğiniz miktarda. Mutfak ortada, neyin nasıl ne ile yapıldığı görünür yerde. Mütevazı döşenmiş mekân ise sade ve temiz. Tası tabağı, çatalı bıçağı pırıl pırıl.
Elbet bu lezzeti belki çok daha iyisini (pek sanmıyorum) çok daha lüks çok daha şık yerlerde bulmak mümkün olabilir. Ama bilinmesi gereken bir şey var ki; o da bulduğunuz yerde bu profesyonelliği ve meslek aşkıyla sunulan hizmeti bulmanız çok zor. Bence imkânsıza yakın bir noktada!
Sevgili Şef, büyük Usta Hakkı Önek! İçeriye girer girmez o içten o mütevazı kimliği ve güler yüzüyle müşteriyi karşılaması, bir masaya buyur etmesi ve en naif mimikleriyle çalışanlara verdiği komutlarla sunulan sıcak servisin büyüsü kaplıyor hemencecik.
Türk Sanat veya Türk Halk Müziğinin derinden gelen o kâfi volümdeki ritmi zaten girdiğiniz mekânın özel bir yer olduğu hakkında ilk sinyalleri vermekte.
Siyah ütülü pantolon, üzerinde beyaz bir gömlek ve olmazsa olmazı bir papyon! Kırklı yıllarda yazılmış bir romandan fırlamış bu kahramana elbet biraz göbek ve babacan bir tavır yakışırdı ki, onlarda yeterince var kendisinde.
Hep şikâyet ederim ya, işini ezbere yapan ve tek amacı para kazanmak olan esnaftan! Ha sanırım buldum! Hakkı Usta ve bu işletmeyi en kestirmeden anlatmanın en sade ifadesi bu olsa gerek! Profesyonel bir hizmeti yine gönülden bir aşkla sunulduğu bir yerde bulmak isterseniz Polis Evinin hemen arkasında Hakkı Ustaya uğrayın derim.
Eğer benden evvel giden olursa da, ricam; en az kendisi kadar kaliteli ve profesyonel yetiştirilmiş oğlu Muhammet'e selamımı iletin lütfen.