Nenemin evi, çok renkli yaşantısı olan bir evdi.
Cuma akşamları rahmetli Naim Hoca,Hafız Yusuf,Sitavuk köyü muhtarı Nusret ve yakın çevre eve gelerek yemek yerler ve sohbet ederler, Daha sonra zikir yapardılar.
Naim hocanın kızgın şişi yalaması,kuyumcu Muttalip yargılının oğlu küçük Kadir’in Mevlevi elbisesiyle sema yapması,zikir esnasında etrafa yayılan manevi hava müthiş bir heyecan verirdi.
Alvarlı Muhammed Lütfi Hazretlerine bağlı olan nenemin de kendine göre bir ihvan çevresi vardı.
Belli zamanlarda nenemin evinde toplanan bu gönül insanları, âmâ olan Hafiz teyzenin okuduğu Kuran-ı Kerim ziyafetinden sonra yer, içer, sohbet ederdiler.
Gözleri görmeyen Hafiz teyze, Kasım Paşa imamının hanımıydı, siyah bir çarşaf giyerdi ve siyah gözlük takardı.
Hafız olan bu teyzemiz Ramazanda nenemin evinde devamlı hatim okurdu.
Rahmeti anam, büyük dedelerimin ramazan da Siirt’ den hafız getirdiklerini söylerdi.
Bir ay boyunca ev de ağırlanan bu hafızlar her gün hatim okur, Ayaz Paşa mahallesinden komşular gelir, bu sevaba ortak olurlarmış.
Bu güzel alışkanlık esnasında hatim dinlemeye gelen misafirlere, bir sandıkta muhafaza edilen el yazması kuranı kerimler dağıtılırmış.
Oldukça kıymetli olan bu Kuranı Kerimlerden üç tanesi bizim ailelerimiz tarafından muhafaza edilmektedir.
Nenem çok takva bir kadındı,varlıklıydı, eli oldukça açıktı.
Nenemin özel dini sohbet günleri olurdu, konu komşunun ve ihvanların davet edildiği bu günlerin en önemli ismi şüphesiz, Bâdeli Âşık olarak bilinen Sedye ablaydı.
Küçük yaşta öksüz kalan Sedye abla, dokuz yaşına geldiğinde kendisine rüyasında bâde içirilmiş ve o günden sonra söylemeye başlamış.
Çok yakın çevresinde olduğumuzdan, Sedye abla ile devamlı irtibat halindeydik, bayramlarda ziyaretine gidip, elini öpmeyi asla ihmal etmezdik.
Esrarengiz bir yapısı olan Sedye, abla normal yaşantısında çok az konuşur, anlamlı bakışları ve özlü konuşmasıyla kendini hemen fark ettirirdi.
Erzurum dışına çıkmamış, dört duvar arasında bir hayat sürmüş olan Sedye abla hiç evlenmemişti.
Okuma, yazmayı rüyasında öğrendiği söylenirdi.
Sohbet esnasında altına ve sırtına büyükçe bir minder konulan Sedye abla, okunan Kuran-ı Kerim ve ilâhilerle birlikte, birden dalar, sanki başka bir aleme gider gibi olur, başlar saatler sürecek olan şiirlerini söylemeye.
Bu dalma esnasında söylediklerini yazmak ve akılda tutmak oldukça zor olsa da teyzemin oğlu Yavuz’un, yuvarlak teyp bandına sesini kaydettiğini hatırlamaktayım.
Dalma esnasında Sedye ablanın orada bulunanlara izafeten söyledikleri çok mısralar olduğundan, kimse yanlış bir şey düşünmemeye ve yapmamaya özen gösterirdi.
Yani herkes bu esnada nasibini ziyadesiyle alırdı.
Karanlık kümbet sokağında oturan Sedye abla, son zamanlarda Ayaz paşa mahallesindeki nenemin evinin yakınındaki “Berber” sokağa taşınmıştı.
Sokağın sol tarafında Oktay’ın kardeşi Talihe abla ve eşi Hafız Ömer’in evi,bitişiğinde Lalapaşa cami faraşı Hacı Hulgettin’in , berber Feruz ağa’nın,Marangoz Nedim eminin,Demir yollarında makinist olan Muhsin eminin, Ali Şehitoğlu’nun,Nurettin Anapalı’nın evleri bulunurdu.
Berber sokağın sola dönüşteki çıkmaz kısmında ise Şido emigilin evi yer alırdı.
Şido emi at ve inek beslerdi, onunda Sevim isminde bir kızı ve cambazlık yapan Dursun isminde bir oğlu vardı
Berber Feruz’un dükkanı kavaflardaydı,toplarımızı diken Şahmettin ustanın kulübesinin karşısındaydı,Feruz eminin Mustafa ve Naci isminde çocukları vardı.
Türkiye’nin ünlü hafızlarından Abdulkadir Şehitoğlu, Berber sokakta oturan Ali Şehitoğlu’nun yeğenidir.
Nurettin Anapalı’nın ise Osman,Ömer ve Orhan isminde üç oğlu ,Ergül ve Engin isiminde iki kızı vardı.
Prof.Dr.Ömer Anapalı Atatürk Üniversitesi Ziraat fakültesinde öğretim üyeliği yapmakta, Ergül hanım ise öğretmendi.
Berber sokağın sağ tarafında ise Demir yollarında çalışan ve Çerkez olan Malatyalı Nurettin beyin bahçeli evi bulunurdu, daha sonra buralarda betonarme binalar yapılmaya başlandı ve bu binalardan birine aşık Sedye abla taşınmıştı.
Rahmetli anam ve Hanım halam, Berber sokakta oturan Sedye ablayı vefatından kısa bir süre önce ziyarete gitmişlerdi.
Akşam eve geldiklerinde kendileri bir hayli hüzünlüydüler.
Meğer Sedye abla, son defa dalmış, çok kısa süren bu manevi halde, kendi ölümünden ilk defa bahsetmiş, Hafız olan Halamda bu dörtlüğü anında ezberleyip aklında tutmuştu.
Bu Allah dostu ablamızın son gününde yanında olmak ve onu asri mezarlıktaki ebedi ikametgahına götürmek bize nasip olmuştu.
DEVAM EDECEK….