Ailemizin toplandığı nenemin evi biz çocuklar için unutulmaz günlerimizin geçtiği yerdi.
Kışın yanan sobanın başında oturup, akrabamız Öznur ablanın “Evvel zaman içerisinde, kalbur zaman içerisinde” diye başlayan Hekatlarını(Masal) gözümüzü kırpmadan dinlerdik.
Soba üzerinde kavrulan kavurgayı yemek ise, zamanımızda sinemada mısır patlağı yemekten daha lezzeti gelirdi.
Bu gün en büyük arzularımdan biri hayatta olan akrabamız Öznur ablanın ağzından bu Hekatlardan bir kaçını dinlemektir.
İzleyicileri ekrana bağlayan en güncel televizyon dizileri bile Öznur ablanın hekatları kadar heyecan verici değildi
Bazı akşamlar evde terlik çırpma oyunu dahi oynar, zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık.
Yaramazlıkta sınırı aştığım bir gece sandalyeden kolumun üzerine müthiş bir şekilde düşmüştüm ve canım çok yanıyordu.
Belli ki koluma bir şey olmuştu, küçük teyzem(ezem) beni tuttuğu gibi kalenin dibindeki bir sınıkçıya götürdü.
Sınıkçı kadın bakır bir leğen getirdi ,sobanın üzerindeki kazandan bir ibriğe sıcak su koyup ağrıyan kolumu sabunlayıp, başladı sıvazlamaya.
Bu esnada inanılmaz bir acı duyduğumu anlatamam.
Bir müddet sonra sınıkçı kadın temiz bir bez ,sabun ve iki yumurta istemiş, kendi geleneksel yöntemi ile bir yakı yapmış koluma sarmıştı.
Sınıkçı bu esnada tahtadan da bir atel yapıp, getirmiş olduğumuz leçeği askı yaparak kolumu sağlama almıştı.
Bu zorlu geceden sonra baş ucumda ezemin getirdiği büyük bir çikolata bana her şeyi unutturmuş, çocukluk günlerinde yaşadığım bu sıkıntılardan birini daha atlatmıştım.
Çok hareketli bir çocuk olduğumdan başıma gelmeyen kalmamış, kafa ,kol,parmak kırıkları ile anamı az üzmemiştim.
Erzurum’un meşhur sınıkçılarının başında Abdalcık’lı Maksut ağa gelmekteydi.
Kırık ve çıkığı olanlar köyden Maksut ağayı getirirler evlerinde misafir ederler, hastaları biraz iyileşince onu yolcu ederlermiş.
Mahallebaşın da,Sibkat Özpekerin hanımı , Emirşeyh Mahallesinde Sınıkçı Çemen, Kilise KapısındaTortumlu İdris,Dedeşenlerden İzamet Ağa,Sitavuk’lu Hasan Dede,Cedid Mahallesinde Adilcevazlı Musa Dede,Ilıcalı Nuriye Hanım,yine Ilıca da Köse Hocanın oğlu İsmail Batuhan,Çırçır Mahallesinde Halli Bacı,Murat Paşa Mahallesi Karpuz sokakta Gülbeğen abla,Maksut Efendi Mahallesinde Hasan Molla,Narman Beyler köyünden Şahbender Altınışık,Hasankale de Berber Ağa Usta dönemin aranan sınıkçılarıydılar.
Burçak unu ile zeytinyağının karıştırılması neticesinde elde edilen lapanın kırık ve çıkığa iyi geldiği de o günün bilgileri arasındaydı.
Bazı mahallelerde ise korkan çocuklar için “Yürek ölçenler” bulunurdu.
Konk köylü Mühüme Nene ile Cedid Mahallesinde Pamuk nene ve Naciye abla Yürek ölçenler içerisinde isimlerinden çokça bahsedilenlerdi.
Yürek ölçen, beyaz bir Leçek alır, bunu üçgen şeklinde katlar,bir ucunu kendi eli ile tutar, diğer ucunu Yüreği ölçüleceğin eline verir,diğer eli ile karışla ölçümleme yapar, bu arada dualar okur,Leçeğe düğüm atar ve işini yapardı.
Yürek ölçen, düğümleri çözerken “Tavuklar Tar’a, Yürekler Yerine” der ve dua okur, sana nazar değmiş ,çok korkmuşsun diyerek, hastayı rehabilite ederdi
Yine, halk şifacıları arasında “Demirevi” yazanlar vardı.Bu yazma işi de izinle olur.yani ocaktan gelen bir ehliyetle, bu işlem yapılırdı.
Bu şifacılar ellerindeki sabit kalemle Demirevinin etrafını çizer ve okumaya başlardılar.
Üç gün süre ile yapılan bu işlemde hastanın aç karnına gelmesi gerekmekteydi.
Bu işi yapanlar şehirde ve köylerde bir hayli idiler, Kevahor köyünden Tahsin Kılınboz ve oğlu Vahit Kılınboz ,Şeyhler Cami eski imamı İbrahim Hoca da ,Demirevi yazardılar.
Şehirde birde “Yürek Suyu” kesenler vardı.Midesine su toplandığı söylenen hastalar, bu şifacılara giderdiler, onlarda hastayı sırt üstü yatırırlar, kılıçla veya bıçakla karnın üzerinde enlemesine bastırırlar bu suretle Yürek suyu keserdiler.
Bu işi yapanlarda izinli kişilerdi, Ağverenli Hüsnü Bey,Ilıcalı Mustafa Bey,Norşenli Celal Bey,Sürbehanlı Behice Sıdıka Gözler, Yürek Suyunu kesen meşhurlardı.
Alaca karganın kanı içirildiğinde de yüreğin suyunun kesileceğine inanılırdı, bu metotla iyileştiğini ifade edenlerin sayısı da az değildi.
Devamlı hıçkıran çocuklar için ise “İkra Kesmek” denilen bir metot uygulanmaktaydı.
İkra kesme işi saraçlar tarafından yapılırdı.
İkrası kesilecek çocuğun babası, hazırlanan bir dürümü alarak bu işi bilen bir saraca gider ve dürümü uzatır,Saraç verilen dürümü alarak, ikra keseceğinin mesajını karşıdakine vermiş olurdu.
Şahıs, hiç konuşmadan dükkanı terk eder, bir müddet sonra gelir ,saraç ona iç içe geçmiş bir meşin parçası verir, bunu bebeğin yastığının altına bir Fatiha ve üç ihlası şerif okuyarak koymasını tembih eder ve bir müddet sonrada bunu atmasını veya saklamasını söyler bu şekilde bebeğin İkrası kesilmiş olurdu.
Yine sağlık işleri ile ilgili bir başka yöntem” İnnağ Düşürmek”di.
Bademcikleri şişmiş kişilere uygulanan bu yöntemde bir hayli ilginçtir.
Bu işlemde diğerleri gibi ehil kişiler tarafından yapılır.
İnnağı düşürülecek şahıs önce baş parmağı ile bir diş sarımsağı kındır da ezer, sonra bu parmağını çocuğun ağzının içine sokar ve İnnağı düşürürdü..
Erzurum’da bu işi yapanlardan biri Hacı Refika Elmalı , Narman da ise Ayşe Kul hanım mış.
Ayşe hanım, bu işi şeker tozu ile yaparmış. önce sağ işaret parmağı ile boğazın sağ tarafını, sol işaret parmağı ile de boğazın sol tarafını düşürürmüş
Eğer durum biraz ağırsa, bu işlemden sonra birde hastanın başındaki çukurun üstünü kazır, orayı jiletle kesip tuz ve sarımsak koyarak tedaviyi gerçekleştirirmiş.
Konuşmada zorlanan veya “R” harfini söyleyemeyen çocukların tedavisi ise “Kadak Kesme” yöntemiyle çözülürdü.
Bu işi bilen kişi; bir tarafını bezle tuttuğu jiletle dilin altında “Kadak” denilen yeri keserek operasyonu tamamlardı, bir gün sonra konuşmada zorlanan çocuğun bülbül gibi şakıdığı söylenirdi.
DEVAM EDECEK….