Ayazpaşa Mahallesine sınır olan mirza Mehmet Mahallesinde de eski Erzurum kültürünü yansıtan çok güzel Erzurum konakları bulunurdu.
Zırnıklı Vehbi beyin konağı bu güzel Erzurum evlerinden biriydi.
Bu gün büyük bir kısmı yıkılmış ve harap vaziyette olan konak “lütfen beni kurtarın” dercesine, zorda olsa ayakta kalmaya devam ediyor…
Haznedar Sokaktaki evimizin karşısında İhramcı Osman’ın evi onun bitişiğinde ise Şerif Çavuş’un evleri bulunuyordu.
Bu yerler; önceleri, Tellal Kahraman Ağa’ya aitmiş zaman içerisinde bu yerlerin bir kısmını ihramcı Osman diğer kısmını sağlıkçı Fikret almış,diğer kısmı ise Mehmet Gevenli’ye düşmüş.
Oltuluların evleri ile devam eden sokak Pirim’lerin bahçeli evleri ile birlikte Ayaz Paşa Caddesine çıkardı, Bu noktada bir bakkalın ve berberin bulunduğunu hatırlamaktayım.
Evimizin yerinde şu anda Arı Oteli bulunmaktadır.
Evimizin bitişiğindeki arsa Yunusoğulları tarafından iş merkezine dönüştürülmüş, yine Pirimlerin yerleri de betonlaşmaya kurban giderek iş yeri olmuştur.
Evimizin doğuya bakan penceresinden, Ayaz Paşa caminin arkasındaki mezarlık net olarak görülürdü.
Şehrin en büyük velilerinden biri olan Rasim Efendi Hazretlerinin bu mezarların başında oturup lisan-ı hal ile konuştuğunu rahmetli annem ve babamdan defalarca işitmiştim.
Anam ve babam Rasim efendinin mezarların başında oturup konuştuğuna o kadar tanık olmuşlar ki bir gün rahmetli babam merakını gidermek için plan yapıp Rasim Efendinin yanına gidip ne konuştuğunu öğrenmek istemiş.
Mezarın başındaki Rasim Efendinin yanına yaklaştığında Rasim Efendi birden celallenerek” Ne istiyorsun? ” diye bağırmış.
Bir anda neye uğradığını şaşıran babam,zannetmiş ki pencerelerden herkes bana bakıyor ve bacalardan taş atıyor.
Bu hisler içerisinde koşarak oradan hızla ayrılmış ve bu olaydan sonra Rasim Efendinin mezarlıkta ne yaptığı merakından vazgeçmiş.
Memi hocadan ders okumuş olan Rasim Efendi ilmi ve yaşantısıyla tam bir Allah dostu olarak Erzurum un manevi dünyasında müstesna bir kişilik olarak bilinir.
Öyle ki Alvarlı M.Lütfü Hazretlerine, vaktin kutbu kim? diye sual ettiklerinde “Kavafların içinde elinde hasır file olan adamdır” diyerek, Rasim Efendiyi işaret ettiği söylenmektedir.
Zengin bir kütüphanesi de olan Rasim Efendi ayaklarını uzatarak hiç yatmamış.
Kul olma sorumluluğunu hayatın her alanında hisseden Rasim Efendi, kış gelince kedileri toplar ,onlara bakar, bahar geldiğinde onları yolcu edermiş.
Nerede bir yoksul ve hasta varsa mutlaka onlara ulaşan Rasim Efendi, hemen her gün Hacı Hüsnü efendiyle de görüşür hasbıhal edermiş.
Veli Hocamızın Dayısı olan Hacı Hüsnü Efendi ,uzun yıllar Medine-i Münevvere de kalmış oradaki Erzurum Ribat da hizmette bulunmuş bu kutsal şehirde rahmetli olmuştu.
Kendisini tanıma fırsatı bulduğum H.Hüsnü Efendi oldukça mütevazi,az konuşan, takva ehli, nur yüzlü, güzel bir insandı.
Hacı Hüsnü Efendi gibi kardeşi H.Mustafa Efendi de Medine de yaşayıp orada merhum olmuş iyi bir hattat ve alim bir insandı.
Hadi Erverdi’nin kardeşi olan Rasim Efendi takva üzere yaşayan dünyaya karışmamış,dünya malıyla ilgisi olmayan çok değerli bir manevi şahsiyet olmasından dolayı rahmetli babam kendisine özel bir saygı duyardı ve “EFE” dediği Rasim efendinin fotoğrafını cebinden hiç eksik etmez ara sıra cebinden çıkarıp bakardı……
Bir gün babamla birlikte Asri Mezarlığa gittiğimiz de , bana taş bir mezarı gösterip “Bak oğlum; bu Rasim Efendi Hazretlerinin mezarıdır, Sakın yerini unutma” diyerek,iyice tembihlemişti.
Babamın rahmetli oluşundan sonra A. Mumcu camisi imamı Rahmetli İbrahim Hoca da bana Rasim Efendinin mezarını göstermiş, kendisi hakkında epeyce güzel şeyler anlatmıştı.
Şu anda Rasim Efendinin mezarının başında yeni harflerle Rasim Baba diye bir tanıtım levhası konulmuş ama Rasim Efendiye, Rasim Baba denildiğini onu tanıyanlardan hiç duymamıştım.
“Bir lokma ve bir hırka” misali yaşayan Rasim Efendi zengin bir aileye mensup olmasına karşı kılık kıyafetine hiç bakmazmış.
Babam,Rasim Efendinin İngiliz kumaşından yeni yaptırılmış paltosunu çeşme başındaki bir adama verdiğini ve tekrar eski paltosunu giydiğini anlatırdı.
Sabah evden çıkarken ceplerini dolduran Rasim Efendi herkesin hakkını dağıttıktan sonra eve gelirmiş.
Şabahane çeşmesinin karşısındaki kuyumcu Mahir usta bir gün Rasim Efendinin giydiği siyah paltonun göğüs tarafının oldukça şişkin olduğunu görünce başlamış onu takip etmeye.
Mahir usta, Rasim Efendinin toprak tabyanın civarında bulunan ufak bir kulübeden içeri girip hızla çıktığını görünce evden içeri girmiş, bakmış kı yaşlı bir nene oturuyor.
Kuyumcu; neneye, biraz evvel gelen sakallı ihtiyarın kim olduğunu sormuş, nenede “Bilmem, tanımam ama her gün dolu gaz lambası getirip, boşunu alır gider” diye söylemiş…
Rahmetli anamla babam yeni evlilermiş, anam hastalanmış, akrabalarımız eve toplanmışlar, babama gidip bir doktor getirmesini söylemişler.
O zaman Erzurum da bayan doktor bulunmuyormuş ,erkek doktorda babamın işine gelmediğinden, babam kendi kendine “Gider biraz dolanır gelir, doktoru bulamadığımı söylerim “diye plan yapmış.
Ayaz Paşa camisinin yanındaki yokuşu çıkanca, karşıdan gelen Rasim Efendiyi görmüş ve toparlanmış .
Rasim Efendi, babamın yanından geçerken “Doktor na mahrem değildir” diye söylenince, babam mesajı hemen anlamış ve koşarak erkek doktoru bulmuş ve eve getirmiş.
Babam rahmetli olduktan sonra, çalıştığı kurumdaki odasına gidip özel eşyaların aldığımda babamın cebinden eksik etmediği Rasim Efendinin fotoğrafını görüp bir hayli duygulanmıştım.
DEVAM EDECEK…….