Kanuni Sultan Süleyman döneminin etkin isimlerinden, zamanın Erzurum valisi olan Ayaz Paşanın ismini taşıyan mahallemiz, oldukça eski bir mahalle olup, anne tarafımdan büyük dedelerimin yaşadığı mahalle olması münasebetiyle de benim için ayrı bir önem taşımaktadır
Evimiz Haznedar sokaktaydı ve Ayaz Paşa camisinin bitişiğindeydi, İlk okula gidene kadar bu mahallede oturmuştuk.
İki katlı evin alt katında mutfak ,kiler ile odun ve kömür koyulan bir oda vardı,su temin edilen taş kurunda yine burada bulunurdu.
Ahşap merdivenlerle çıkılan üst katta oturma odası ve yatak odaları mevcuttu.
Merdivenlerin üst kata çıkış noktasında tahta bir kapak bulunurdu, akşam olduğunda çocuklar düşmesin diye bu kapak büyüklerimiz tarafından kapatılırdı.
Evimizin, Ayaz Paşa camisinin mezarlığına bakan penceresinden, Hacı Abdullah sokağın başındaki anneannemin iki katlı evi gözükürdü, bu ev bize müthiş bir güven verirdi, hemen hemen her günümüz bu evde geçerdi.
Eski Erzurum evlerinin pencere içleri oldukça derin olurdu.
Çeşitli dantel örtülerin süslediği bu pencere içlerinde, saksılar içerisinde küpe ve sardalye türünden çiçekler bulunurdu.
Aile sıcaklığımızın ve sobanın ısıttığı evimizde, geçen mutlu çocukluk günlerimi hayal meyal hatırlamaktayım.
Mutfak alt katta bulunuyordu, rahmetli anam inip çıkarken fazla yorulduğundan gaz ocağını yukarıya çıkarmış, merdivenin sol tarafındaki boşluğu mutfak diye kullanıyordu.
Ön taraftaki pencerelerimizden biri Hacı Halil Sokağı görmekteydi.
Rahmetli anam, beni bu pencerenin içerisine oturtur, Ömer Duygun ilkokuluna giden ağabeyim ve teyzemin oğlunun okuldan dönmelerini beklememi tembih ederdi.
Sessizce oturduğum bu pencere içerisinde beyaz yakalı, siyah önlüklü ağabeyim ile teyzemin oğlunu gördüğümde heyecanlanır, onların bana getirecekleri horoz şekerini dört gözle beklerdim.
Birkaç yıl sonra bu sokaktan geçerek kurşunlu camisindeki hocaya gidip gelmeye başlamıştık.
Sakallı ve yaşlı olan hocamızın yüzünü hatırlamasam da, hocanın uzun bir sopasının olduğunu ve bu sopanın bir defasında benim başıma indiğini net hatırlamaktayım.
İkinci dünya harbi sırasında kurşunlu caminin askeri hapishane olarak kullanıldığını, işgal yıllarında ise Ermenilerin, bu camiye doldurdukları ahaliyi kurşunlayıp ve süngülediklerini büyüklerimizden işitmiştik.
Ayaz paşa mahallesinin en önemli simgelerinden biri Ayaz Paşa camisidir
1580 yılında Erzurum Valisi Ayaz paşa tarafından yaptırılan cami, ahşaptan olup, sol tarafında taş kaide üzerinde oturmuş minaresi bulunmaktadır.
Dikdörtgen biçimindeki bu tarihi cami ahşap sütunlar üzerinde oturtulmuştur, caminin Doğu, Güney ve Batı kısımlarında ise mezarlıklar bulunmaktadır.
Ayaz paşa camisinin önünden geçen cadde eskiden yokmuş ,evlerin bulunduğu bu cadde dar bir yolla devam edermiş, 1950 yılından sonra yapılan imar çalışmalarıyla birlikte cadde genişletilmiş ve bu günkü konumuna gelmiş.
İstimlak çalışmaları yapılmadan önce caminin karşısında ailemize ait bir ev camiye vakıf edilmiş, caminin ısıtma ve aydınlatma(kandil) giderleri bu evin geliri ile sağlanırmış.
Caminin önünde İbrahim Hıfzı Paşa tarafından 1780 yılında yaptırılan çeşme hâlâ akmaya devam ediyor.
Caminin batı tarafında ise Şehzade Ömer tarafından 1779 tarihinde yaptırılmış medrese bulunuyor.
Caminin doğusunda olduğu söylenen bir hamamdan ise hiçbir eser kalmamış.
Ayaz Paşa ismindeki hamamın da da Korukçu iş merkezinin önünde bulunduğu, yine imar çalışmalarından dolayı bu hamamın yıkılıp caddenin altında kaldığı bilinmektedir.
Evimizin bitişiğinde bulunan Ayaz Paşa caminin mezarlığında yaz gelince, dikenleri fazlaca olan beyaz güller açar, ortama harika görüntüler yansırdı.
Nedense bu mezarlıktan korkmak, hiç aklımıza gelmezdi.
93 harbi denilen savaşta Ayaz Paşa camisinin minaresine çıkıp, halkı cihada davet eden ve 9 Kasım 1877 yılında Ahali tabya önündeki savaşta şehit düşen müezzin, Hafız Abdullah’ın mezarının da burada olduğu söylenirdi.
Yine bu mezarlıkta, genç yaşta ölen Galip Alpagut isminde bir akrabamızın yattığını annemden duymuştum.
DEVAM EDECEK….