defa doğuya geleceklerdir.
Erzurum’un kışı,coğrafi şartları,imkanları genç çiftleri biraz ürkütmüş,tayin işine bayağı üzülmüşler.
Dr.Temel önceden Erzurum’a gelmiş ve Ayaz Paşa mahallesinde kiralık bir ev tutmuş.
Birkaç hafta sonra eşi eşyalarıyla birlikte Erzurum’a trenle gelmiş.
Eşyalar eve taşındıktan sonra, soba yakmasını bile bilmeyen genç hanım, müthiş bir paniğe kapılmış ,başlamış ağlamaya.
Evin temizliği ve eşyaların yerleştirilmesi için Dr.Temel temizlikçi bulmak umuduyla hastaneye gider,düşüncesi hastanede çalışan Erzurumlulardan yardım istemektir.
Ne yazık ki danıştığı Erzurumlulardan istediği cevabı alamaz, çükü hepsi Erzurum da kadınların ücret karşılığında başkasının evine temizliğe gitmediklerini söylerler.
Ne yapacağını bilmeden evde çaresiz bekleyen hanımın kapısı çalınır.
Kadın kapıyı açında elinde kovalar ve süpürgelerle birkaç tane genç kızı görünce sevince kapılır.
Genç kızlar mahallenin kızları olduklarını belirttikten sonra hanım’a yardıma geldiklerini söyleyerek içeri girerler.
Kısa bir tanışma ve sohbetten sonra kızlar şarkılar söyleyerek,espriler yaparak evi bir güzel temizlemeye başlarlar.
Bir müddet sonra kapı tekrar çalar,kadın kapıyı açınca ellerinde tepsi, demlik,kete ve çöreklerle birkaç tane hanımı görünce şaşkınlığı bir kat daha artar ve gelenleri içeri alır.
Gelenler mahallenin hanımlarıdırlar, “ Ev temizliği sırasında karınları acıkmıştır” diye kızlara ve hanıma ikram getirmişlerdir.
Kızlar sobayı kurmuşlar ,yakılmasını hanıma göstermişler ,evi temizleyip bir güzel eşyaları yerleştirmişler vakit de akşam olmuştur.
Dr.Temel , eve gelirken nasıl bir manzara ile karşılaşacağının endişesini taşımaktadır,
Ürkerek kapıya vurur,eşi müthiş bir sevinçle kapıyı açınca, donar kalır.
Dr.Temel temizlikçi kadın bulamadığını anlatmaya çalışırken,evdeki değişikliğe bir türlü anlam veremez.
Evin hanımı komşuların yardıma geldiklerini ve her şeyi yapıp gittiklerini anlatınca, Dr.Temel kendini rüyadaymış gibi hisseder.
Akşam yemeği de komşular tarafından ihmal edilmemiş genç çiftin evlerine sıcak yemeklerde taşınmış.
Dr.Temel ve eşi böyle güzel insanların arasında bulunmaktan ve onlarla komşuluk etmekten dolayı mutluluktan uçmuşlar.
Birkaç hafta sonra evin kapısında son derece lüks bir fayton durur,faytondan son derece şık giyimli bir bayan iner ve Dr.Temel’in kapısını çalar.
Kapıyı çalan bayanın arkasından gelen hizmetlinin ellerinde tepsiler vardır.
Bayan, hoş geldin ziyaretinde bulunmak için geldiğini ifade eder ve içeri girer,tepsilerin içerisinde kaymak ve su böreği vardır.
Elinde bastonu, sırtında kürk mantosu ile Dr.Temel’e misafir olan hanım bütün mal varlığını Kızılay’a bağışlayan meşhur Hannane Paşadır.
Erzurum da statü sahibi hanımlara” Paşa” denildiğini de bu arada hatırlatalım.
Hacı Abdullah sokakta oturan Oltulu Osman Ağanın Peruze ve Yurda isminde iki kızı bulunmaktaydı.
Peruze abla bakkal dükkanı işleten Yusuf Aslanla evlenmişti ve bu evde otururlardı, Peruza ablanın annesi Mahi teyzede onlarla birlikte yaşamaktaydı.
Peruze ablanın Yahya,Muhammed,Zekeriya ve İlyas isimli dört oğlu Ayşe isminde bir kızları vardı.
Başlangıçta üst katı kiraya veren aile ,çocukların büyümesinden sonra üst katıda kullanır olmuşlardı.
Eşref Bitlis Paşadan başka evin üst kısmında Adliyede Başkatip olan Dursun Sezgin oturmuştu
Dursun amca iri yapılıydı, beyefendi iyi bir insandı,hanımı Türkan teyze ve öğretmen olan kızları Gül yakın komşularımızdı.
Zaman içerisinde eski evlerin yerinde betonarme bir ev yapan Oltulu ailesi mahalleyi terk etmeyip hala burada oturmaktadırlar.
Yahya ve Muhammed kardeşler Mumcu caddesindeki Ömer Nasuhi Bilmen pasajında konfeksiyon mağazası işletmektedirler,İlyas Oltulu ise Pervizoğlu caminin imamlığını yapmakta Zekeriye Oltulu ise İstanbul da yaşamaktadır.
Oltulu Osman Ağa’nın evinin üstünde Tortumlu İbrahim Efendinin evi vardı.
Manifaturacılık yapan İbrahim Efendinin; Abdurrahman,Sebehe ve Talehe isimli üç çocuğu vardı,Abdurrahman’ın bir ismide Oktay diye bilinirdi.
İbrahim Efendi aynı zamanda bakkal İhsan Tizgili’nin kayın biraderiydi.
İbrahim Efendinin bir oda ve bir sofadan oluşan küçük bir evi daha vardı, Bu evin suyu vs.. bulunmazdı,bu ev kiraya verilirdi,rahmetli nenem mutfağın penceresinden uzattığı hortumla bu evin su ihtiyacını giderirdi.
İbrahim Efendinin evinin üstünde iki katlı ahırı ve bahçesi olan ev ise Kunduracı,Saraç Mustafa Kızılcaoğlu’na aitti.
10 yıl müezzinlikte yapan Mustafa amca dostumuz Nusret ağabeyinin babasıydı,
Erzurum türkülerini ve gazellerini müthiş güzellikte okuyan Nusret ağabeyi karayollarından emekli oldu ve Erzurum da yaşamaktadır.
Yakutiye Kent meydanında yapmış olduğumuz ramazan programında kendi yorumuyla okuduğu gazeller bu gün dahi anlatılmaktadır.
Diğer bir ismi de Erol olan Nusret ağabeyinin iki oğlu ve iki kızı bulunmaktadır.
Nusret ağabeyinin büyük oğlu Mustafa Kızılcaoğlu ,2004 yılında Ürdün de yapılan Hafızlık yarışmasında dünya birincisi olmuştu, şimdi İstanbul Kartal’daki Haseki de eğitimini sürdürmektedir.
Nusret ağabeyinin annesi Müberra abla, Analığı ise Zehra ablaydı.
Sesinin güzelliği dillere destan olan Kalalı, Hafız Ali Rıza efendi ile onun kardeşi meşhur Faruk Kaleli, Zehra ablanın kardeşleriydiler.
Erzurum’un musiki hayatında önemli bir yeri olan Hafız Faruk Kaleli bizim ailenin de yakın çevresinde olan bir şahsiyetmiş.
Rahmetli anam Faruk Kaleninin her cumartesi bizim eve geldiğini nenemin Kars kebabı yaptığını ve evde meşk edildiğini anlatırdı.
Faruk Kaleli midesinden oldukça rahatsızmış ,gittiği doktorlar ameliyat olması gerektiğini kendisine anlatmışlar ve en sonunda kendisini ameliyat olma konusunda ikna etmişler.
O günlerde ameliyatlarda anestezi, Eter koklatılarak yapılıyormuş, hastaların bir kısmı bu esnada ölüyorlarmış.
Faruk Kaleli ameliyat olmak için hastaneye yatmış, Numune Hastanesinin “Arap Hemşire” lakaplı, Baş Hemşiresi ve arkadaşları ameliyat öncesi üstadı ziyarete gitmişler,sohbet yapmışlar ve ziyarete gelenler Faruk Kaleli’den bir türkü okumasını rica etmişler, O da isteği geri çevirmemiş ve “Suda balık yan gider,açma yarem kan gider,buna tabip neylesin,ecel gelmiş can gider” türküsünü okumuş.
Ertesi sabah, ameliyata giren Faruk Kaleli bir daha uyanamamış ve Hakkın rahmetine kavuşmuş.
Faruk Kaleli dünyaya gözlerini yumduğunda tarih 22 kasım 1947’miş
DEVAM EDECEK…