Evimizin karşısında ki “Hacı Halil Sokak” yukarı doğru devam ederdi.
Bu sokağın sol köşesinde Bayramoğullarına ait, ahırı olan büyük evde Hüseyin Keteci otururdu.
İnek besleyen ve süt satan bu aileye “Hevekliler” denirdi.
Ketecilerin yan tarafında Patnoslu Pembe ablanın evi vardı. Hacı Halil sokağın alt başında ihramcı Osman’ın evi, Onların üstünde ise Mehmet Gevenlinin beş katlı binası yer alırdı.
Otuz yıl muhtarlık yapan Mehmet Gevenli serbest muhasebecilik yapan Cafer Sadık Gevenlinin babasıydı.Mehmet Gevenliden önce muhtarlık görevini Cemil Alsan yürütmüştü.
Hacı Halil sokağın en büyük bahçeli evlerinden biri Miğdat ve Yılmaz Bayramoğulları’na aitti. İki kanatlı demir kapısı olan bu bahçenin içerisindeki evde, Fatih Çollak’ın amcası Mahmut Çollak otururdu.
Türkiye’nin en önde gelen hafızlarından biri olan Doç.Dr. Fatih Çollak’ın dedesi Hafız Cihan Efendi, Ayaz Paşa cami imamlığını yaparken” Beni kendi halime bırakın” diyerek, mahalledeki evlerinde bir hücre yapmış ve orada inzivaya çekilmiş.
Hafiz Cihanın ;Hamit,Ahmet,Mustafa,Mahmut,Mecit,Mehmet isminde altı oğlu vardı Fatih Çollak ise Ahmet Çollak’ın oğluydu.
Mehmet Gevenli’nin evinden yukarı Zeynal Cami imamı Fuat Hocanın,Kürt Halit eminin Sallambaş Tevfik’in ve Hadi beylerin evi ile Hevekli, Dursun Alkan ve Paşa Ezegilin evleri yer alırdı.Dursun Alkan’ın eşi Huriye ezeydi, O da Paşa ezenin kardeşiydi.
Dursun Alkanın ikisi kız, ikisi oğlan olmak üzere dört evladı vardı.
Ahmet Alkan Banka müfettişi,Yaşar Alkan Milli eğitim müfettişi,Nurgül Alkan ise öğretmendi, Ailenin diğer kızı ise Hatice Alkan’dı.
Dursun Alkan’gil daha sonra Bayramoğullarının bahçesindeki eve taşınmışlardı.
Halit emigilin karşısında ise Malatyalı esansçı Mehmet emi otururdu.
Paşa ezegilin sarı boyalı iki katlı evleri ; kapısı kilitli,camları kırık virane bir halde durmaktadır.
Paşa eze, nenemin ahbabıydı, kocası Konyalıydı.
Paşa ezegilin karşısında kantarda tartım memuru Osman beyin,Nakipoğullarının ,Esnaf odası başkanı Ali Rıza Dikel’in evleri sıralanırdı.
Trafik kazasında vefat eden çocukluk arkadaşım Muammerin annesi Asya ablagil’in evleri ve bitişiklerinde Ilıcaya minibüs işleten, Gürbüz’ün evleri vardı.
Asya ablanın kocası Tortumluydu, İhmal caminin civarında gön satardı.
Asya ablanın diğer oğlu Seyit, şimdi Erzurum da lokantacılık yapmaktadır
1968’ den önce Arı Oteli ve Yunusoğulları iş hanı yoktu, Bizim kirada oturduğumuz ev ,Laz Yusuf Mutluya aitti, ailenin oğlu Habip Baba türbesinin karşısında,havan,bıçak vs satardı.
Yanımızda ki evde oturanlar müteahhitler diye bilinirdiler.
Bu güzergahta, Erzincan depreminden Erzurum’a kızıyla birlikte gelen Meşuge Hanım’ın, Ayazpaşa imamı Hafiz Cihan’ın ,Hadi Erverdi’nin ,Zinnet ablanın evleri mevcuttu.
Buradan Zeynal çıkmazına dönerken Yetim hocanın evleri karşımıza çıkardı.
Haznedar sokaktaki evimizden Ayaz Paşa camiinin mezarlıklarını geçince, solda derin bir çukur vardı, Burası çöplük olarak kullanılırdı.
Aradan geçen yarım asra rağmen bu çukurun bir kısmı halen daha durmaktadır.
Bulaşık sularının, çöplerin ve soba küllerinin döküldüğü bu çukur, çok çirkin bir görüntü oluştururdu.
Bu arsa, Avukat Osman Kuzulugil’in babası Fırıncı Hoca efendiye aitti.
İlerleyen yıllarda Ayaz Paşa caddesine bakan kısımda apartman yapılırken çukurun ortasında kireç kuyusu açılmıştı.Eskiden inşaatlarda kullanılan kireç için çukurlar açılırdı ara sıra meydana gelen iş kazalarında bazı tedbirsiz işçilerin bu kireç çukuruna düşüp feci şekilde yandıklarını duyardık.
Bundan dolayı bu kireç kuyusunun yanına gitmememiz konusunda, ailelerimiz tarafından ciddi şekilde uyarılırdık.
Gürpınar Sinemasının yanındaki iki katlı nenenim evinin üst tarafından hemen Hacı Abdullah Sokağa girilirdi.
Nenemin, duvar komşusu Hüsam amcalardı.
Hüsam amcanın; Kenan ve Yılmaz isminde iki oğlu, Mukaddes ve Müberra isinde iki kızı vardı.
Hüsam amcanın eşi Huriye ablaydı, onunda yeğenleri olan Vildan ve Sevilay bu evde birlikte yaşarlardı.
Kendi kardeşlerimiz gibi gördüğümüz bu ailenin çocuklarıyla çok güzel günlerimiz geçmişti.
Kenan ağabeyi, kaporta ustasıydı, sonra Bursa’ya taşındı ve orada rahmetli oldu.
Duvarlarımız bitişik olduğu için Hüsam amcalarla haberleşmeyi duvara vurarak sağlardık.
Mütevazı bir aile yapıları olan bu komşularımız oldukça güvenilir iyi insanlardı.
Hüsam amcaların üstünde Osman Ahlat ve kardeşi Bahattin Ahlat’ın evleri ,bitişinde ,aşçı Canip’in, onun ilerisinde ise Rıza Sönmez’in evi bulunurdu.
Erzurum kültürüne oldukça aşina olan Osman amca ilerlemiş yaşına rağmen gördüklerini,bildiklerini kağıda dökmekle meşgul olur.
Bu sevimli dedemizden, Erzurum’un geçmişine dair bazı konularda bilgi sahibi olduğumuzu itiraf etmeliyim.
Eski bat pazarında, elbisecilik yapan Osman amca, 1960 ihtilal inden sonra ticaret için İstanbul’a gitmiş, orada ticaret yapacağına, hayır işlerinde koşmuş ve umduğunu bulamadan 1979’ da Erzurum’a geri gelmiş.İstanbul’ da kaldığı sürede ölenin cenazesine,hastanın ziyaretine, evleneceklerin düğününe,mal alacakların işlerine koşmaktan para kazanamamış olan Osman amcanın manevi bir servet yaptığı söylenebilir.
Uzun yıllar İstanbul’ da hayırlı işler peşinde koşan Osman amcanın, Zeki,Hüseyin ve İbrahim isimli üç oğlu ve bir kızı bulunmaktadır.
İbo giyim’i işleten İbrahim yakında rahmeti olmuştu,daha öncede çok sevdiği eşini
Kaybeden Osman amca iki acı yaşamasına rağmen tevekkül içerisinde haline şükredip etrafına faydalı olmaya gayret etmektedir.
İkinci dünya savaşı sırasında mahallelinin askeriyeye çorap dokuduğunu Osman Ahlat dan dinlemiştim.iki çeşit olarak dokunan bu çoraplardan biri, toplanmış iplerden yapılırmış ki buna” Köpür çorap” derlermiş,ikinci çorap cinsi ise yünün iyisinden yapılan yün çorapmış.
Aşçı Canip’in, Hacılar Hanının karşısında çok güzel bir lokantası vardı.
Aşçı Canip’in Hacı Abdullah Sokaktaki evi önceleri otel olarak kullanılmış, sonra eve dönüştürülmüştü.
Şehir Palas’ın sahibi Bayburtlu Rıza Sönmez’in evi ,iki katlı ve balkonluydu, Evin bir cephesi Hacı Abdullah Sokağa, bir cephesi de Beden Dibi sokağa bakardı.
Kansas Selahattin’in dedesi ,Bostancı İbrahim’in bir oda bir avludan oluşan evi, onun bitişiğinde ise akrabamız olan Agâh amcanın evi vardı.
Bahçeli olan bu evin bir cephesi de yine Beden Dibi sokağa bakardı.
Agâh amca, Ticaret Odasında çalışan, Temiz, Müslüman bir insandı.
Agâh amcanın, Özdemir ve Yusuf Kemal isminde iki oğlu Nermin ve Öznur isminde iki kızı vardı.
Bahçe kapısından içeri girildiğinde sol taraftaki ev Fadime ablanın ,Üstündeki ev Agah amcanın, bitişiği ise Feride ablanın eviydi.
Fadime abla ile Feride abla kardeştiler,
Bu üç evin diğer cephesi de,Beden Dibi sokağa bakardı.
İşgal yıllarında bir Rus subayı boşaltılan bu evlerden birinde kalmış,O yıllarda Rus subaylar gözlerine kestirdikleri evleri boşaltıp taşınırlarmış ama kirasını da öderlermiş.
Feride abla Rus işgalini görmüş ve Ermeni mezalimine tanık olmuş bir büyüğümüzdü.
Ermeniler, Erzurum’u ateşe verip giderken, Feride abla 8 yaşındaymış.
Veyis Efendi Mahallesindeki evleri yanarken ,Feride abla çığlıklar içerisinde ağlamaktaymış, bu esnada bir Ermeni askeri gelmiş elini Feride ablanın yüzüne “Baba” diyerek sürmüş hakaretler yağdırarak gitmiş.
Feride abla işgal sırasında Rusların kendilerine çok iyi davrandıklarını hep anlatır dururdu.
Bizler de,Rusların halka çok iyi davrandıklarına dair sözleri o günleri yaşayan büyüklerimizden çok dinlemiştik.Hatta; bizim eve Haznedar çeşmesinden su getiren çalışanlar, Ermeniler tarafından rahatsız edilince, durumdan haberdar olan Rus Kamandarı olaya el koymuş ve Rus askerlerini bir müddet bu işle görevlendirip, Ermenileri uzaklaştırmış.
Feride abla 17 yaşlarındayken babasının memleketi Hevek’e gitmiş altı ay kalmış.
Bu esnada bir delikanlı Feride ablaya aşık olmuş, bakmışlar ki delikanlının niyeti Feride ablayı kaçırmak,Olayı haber alan aile bir gece silahlı kadınlar eşliğinde Feride ablayı dağlardan aşırarak Erzurum’a getirmişler.
Feride ablayı ortalıkta göremeyen çılgın aşık, durumu öğrendiğinde artık iş işten geçmiştir, O da duygularını “Memişkanın dağları,hani hani bağları/ bir Feride’m vardı , o da aştı dağları” şeklinde bir türkü ile duyurmuş..
DEVAM EDECEK…