Sevgili dostlar, iki hayvanı hiç sevmedim.
İlki, av köpekleri!
Oldum olası av köpekleri bende, efendisi için zayıfı ve çaresizi ezen avuç yalayıcısı dalkavukları hatırlatır.
O av köpekleri ki, efendilerinin ağızlarına verecekleri birkaç yiyecek için yaralı kuşlara saldırır ve onları boğazlarından sıkıca tutup efendilerine getirdiklerinde aferin namına alacakları ödüle bakarlar!
Sevgili dostlar, birde timsahları hiç sevmedim.
Çünkü yiğitçe dövüşmüyorlar, hasımlarına karşı alenen bir cenk içine girmiyorlar.
Bulanık suyun altında pusuya yatıp, suya muhtaç en çaresiz hayvanlara saldırıyorlar ve onları en zayıf anlarında yakalıyorlar.
Diyeceksiniz ki, bu ilahi adalet!
Hayır
Bu ilahi adalet filan değil, Allahın zulme rızası yoktur.
Bu, düpedüz zalimin mazluma karşı bir zulmüdür.
Davut peygamber en azılı rakibi Calutu öldürürken bile adaletten ayrılmadı
İmran kızı Meryem, babasız olarak İsaya hamile kaldığında Zekeriya,Meryemin yalan söylemediğine inandı
Hoş, Medine Yahudileri, Medine Hristiyanları ve Medine müşrikleri de hakikati biliyordu.
Buna rağmen yine de İsanın Allahın oğlu olduğu yalanını savundular.
Yalanları bununla da kalmadı, hakikate de savaş açtılar...
Öyle ki kadim inançlarını yok saydılar.
Çünkü Tevrat da İncil de Hz.Muhammedin Allahın elçisi olarak geleceğini bildiriyordu. Bütün mesele, nasıl olur da kendi soylarından olmayan ve üstelik köle ile zengini kul ölçeğinde eşit sayan bir söylemi savunan birinin peygamberliğini kabul edebilirlerdi
Nasıl ki ataları Musaya bin bir türlü mazeret sunup Ondan mucize istemişlerdiyse, Tur Dağı şahitlik edecek olsaydı İsrailoğullarının yine de buzağıdan vazgeçmeyeceklerini söylerdi.
Çünkü onlar, hiçbir zaman kendilerine verilen nimetlere şükretmediler, tevhit dinine uymadılar.
Zannettiler ki Allahla giriştikleri savaşı kazanacaklar!
Belki de bu yüzden
Pusu kurmak, insanoğlunun en sevdiği savaş taktiklerinden biridir.
Moğollar bu konuda hakikaten ustaydı!
Öyle acımasız olabiliyorlardı ki misal, vebadan ölmüş kendi askerlerinin cesetlerini bir türlü ele geçiremedikleri düşman kalesine mancınıkla atarak, hastalık bulaştırıyorlardı.
Yani kalleşlik yapıyorlardı.
(Komplo teorilerine göre, Koronavirüsü Amerikanın önce Çine sonra da bütün dünyaya yaydığı gibi)
Ne yazık ki
Bizim tarihimizde de pusu diye bir gerçek var.
Yiğitçe çarpışmak yerine, rakibinin en zayıf yanını kollayıp oradan saldırmak!
Bizden bir şey de olsa sevimli bulmuyorum.
Pusu!
Tercihim, Batı orjinli de olsa düellodan yanadır.
(Bu cümleden hareketle Batıya hayranlık filan duyduğum sonucunu çıkarmayın.)
Tıpkı bizim cirite benziyor. Onun at üzerinde yapılan bir versiyonu
Her şey ortada, şartlar eşit ve kalleşlik yok.
Rakibin sana saldırıyor, sonra vurulmamak için kendi sahasına çekiliyor.
Haydi seni göreyim, atına ve bileğine güveniyorsan koş git rakibini yolda indir.
İnsanoğlu dün neydiyse bugün de aynı.
Bakın bakalım peygamberler tarihine ya da en önemlisi Kuranın bize öğrettiklerine
Hangi peygamber var ki pusuya düşürülmemiş olsun, hangi peygamber var ki sırtından hançerlenmemiş olsun
İnsanlık var olduğundan yani Ademin oğlundan buyana, insanın insan eliyle öldürülmesi var.
Koronavirüs, mikroskop altında bile güç bela görünebilen bir illet
Lakin kesinlikle ve kesinlikle insanoğlunun eyleminin bir sonucudur.
Nasıl ki kader, tercihlerimizin vücut bulmuş bir haliyse, Korona ve benzeri bulaşıcı hastalıklar da insanoğlunun yapıp ettiklerinin önümüze konulan bir faturası, acı bir bedeli ve yanlışlarımızın bir diyetidir.
Allahın kendilerine verdiği onca nimete ve Firavunun eziyetinden kurtulmalarına rağmen, yeminlerinden vazgeçip yine buzağıyı Allaha aracı olarak gören İsrailoğulları ile bugün gücü ve zenginliği, zayıflara karşı zulme dönüştüren ve yeryüzünde bütün nimetlerin yalnızca kendisine ait olduğunu zannedip öteki canlılara hayat hakkı tanımayan yani tıpkı Semud kavmi gibi devenin su hakkını yok sayan insanoğlu zannediyor muydu ki, bu dünyada da hesap günü yoktur.
Kabul etmeliyiz ki
İnsanoğlu yiğitçe çarpışmadı, başka canlılara karşı adil olmadı.
Hatta insanoğlu kendi soyuna karşı bile çok acımasız davrandı.
Kendi aklınca Allaha pusu kurmaya kalkışan insanoğlu öyle bir tuzağa düştü ki, ne para, ne güç, ne teknoloji ne de yapay zekâ bu tuzak karşısında beş para etmedi.
Bugün insanlık, av köpekleriyle efendilerinin dünyaya bela ettikleri acı bir sonucu yaşıyor.
Bugün yere kapaklanan tiranların yarı tanrılık iddiaları ile dünkü Medine müşriklerinin kibirleri arasında hiçbir fark yok
Onların da tüm derdi davası, bir köle ile eşit sayılmama talebiydi.
Eğer ahiret inancınız varsa, bulanık suda timsaha yem olan masumun akıbetini ya da mükâfatını orada göreceksiniz.
Marifet, sahiden sihirde ve afsunda olsaydı eğer, o vakit Süleymana onca yıl hizmet eden ama bir türlü çürüyen asasını göremeyen cinlerde olurdu.
Marifet, Süleymanda da değildi, marifet, Ona o kudreti veren Allahtaydı
Allah, Hz.Muhammede, senin görevin birilerini zorla Müslüman etmek değil; senin görevin, yalnızca tevhit dinini tebliğ etmektir diye buyurdu.
İnanırsınız ya da inanmazsınız, bugün dünya ilahi bir imtihan üzerinedir.
Ya Allahla savaşanlar kazanacak ya da Allah