Bugünkü gibi hatırlıyorum, Ömer ÇomaklıAtatürk Üniversitesi'ne rektör olarak atandığında, dar bir çevrede de olsa birilerinin "endişe"leri vardı: Ömer Hoca bu devasa yapının üstesinden gelebilir mi?
O'nu yakından tanıyan kimi arkadaşları ise, tam tersi bir düşüncedeydi: Ömer Hoca atom karınca gibidir, çok azimli, tuttuğunu koparan ve inandığı yoldan sapmayan bir kimsedir.
Elbetteki zaman gösterecekti, "endişe" duyanlar mı haklı çıkacaktı, yoksa O'na kredi açanlar mı?
Çomaklı Hoca, tıpkı şairin dediği gibi "zor zaman"da, Atatürk Üniversitesi gibi altmış yılını geride bırakan, onlarca fakültesi, binlerce personeli, yüzlerce akademisyeni ve yüz binlerce öğrencisi olan bir kurumun başına geçti.
En kötüsü de Ömer Çomaklı göreve geldiğinde Türkiye, FETÖ belası ile henüz esaslı bir mücadeleye girişmişti. Ve Atatürk Üniversitesi de ne yazık ki FETÖ belasının, ta iliklerine kadar sirayet ettiği bir "merkez"di.
Yani ortada hiç de iç açıcı bir tablo yoktu.
Rektör Bey'in önünde aşılması gereken çok zorlu bir süreç duruyordu.
Bir yanda Atatürk Üniversitesi'ni bilimsel anlamda olması gereken yere çıkaracak, diğer yanda da senelerin birikimi olan FETÖ tortusunu temizleyip atacaktı.
İşte "Atom Karınca",kimi çevrelerin kendisinden hiç de beklemediği bir başarı skalası yakaladı ve Atatürk Üniversitesi'ni iki- iki buçuk yıl gibi bir zamanda, önce düştüğü yerden ayağa kaldırdı, ardından da koşturdu.
Kabul edelim ki Hocanın bu başarısının arkasında, O'na inanan ve O'nunla birlikte bu uğurda her türlü meşakkati göğüsleyen yakın çalışma arkadaşlarının, fakülte dekanlarının ve üst düzey yöneticilerin asla yadsınamayacak payı var.
Hocanın basın danışmanlığı görevini layıkıyla ve sevgiyle yürüten Cüneyt Korkut'un,hakkını kim inkar edebilir ki?
Hele hele ilk gününden beri rektörlük katının tüm stresini,sorunlarını yalnız başına omuzlayıp götüren ve bunun için de "ben yaptım" demeyen özel kalem müdürü Cahit Sunay, az mı emek harcadı?
Basın camiasının "Ayşe ablası" Ayşe Özdemir az mı koşturup duruyor, basına en doğru bilgiyi en hızlı biçimde iletebilmek için...
En başından beri Hocaya inanıp aynı çetin yolda koşturup duran rektör yardımcıları Ayhan Çelik, Fuat Gündoğdu, Sezai Ercişli, Medine Güllüce ve Nihat Yatkın hocalar...
Hiç biri ön plana çıkmıyor, hiç biri "bu başarıda bizim de payımız var" demiyor, ama biz biliyoruz ki, Ömer Hoca bir kaç yıl içinde,bugün artık "yeni nesil üniversite"yi konuştuğumuz Atatürk Üniversitesi'ne yepyeni bir vizyon kazandırdıysa, ekibinin arkasında sağlam durmasıyla yaptı bunu...
Ömer Çomaklı, Atatürk Üniversitesi'nde kaptan köşküne çıktığı ilk günlerde, en zor olan bir şeyi yapmakla işe başladı:
Yasadışı işlere bulaşmamış,devletin milletin ülküsünü savunan ama farklı düşünce tarzına sahip bilim insanlarına sahip çıktı, onları ötekileştirmedi, onlara daha önce yapılan zulümleri ortadan kaldırdı.
Bu, bugünkü başarının belki de başat hamlesiydi...
Kim hangi fikri savunursa savunsun, kim neye inanırsa inansın, kirli işlere bulaşmamışsa eğer Atatürk Üniversitesi'nde baş tacıdır.
Elbetteki Hocanın elinde sihirli bir değnek yok, lakin Hocanın inancı, azmi, cesareti, takım arkadaşlarıyla uyumu ve tabi ki insan sevgisi var...
Bütün bunlar da, ete kemiğe bürünen bir başarı getirdi.
Dün iftar davetinde, bir kez daha Ömer Hocayı dinlerken, bir yandan gelinen noktayı görüyordum, öbür taraftan da bu üniversitenin geçmişinde maruz kaldığı kötü tabloyu hatırladım.
Evet; kabul edelim ki, Atatürk Üniversitesi henüz dört başı mamur bir halde değil... Daha aşması gereken engeller, daha da yükseltmesi gereken başarı çıtası var. Çünkü, yüksek öğrenimde baş döndüren hızda gelişen bu rekabetçi kültürde, geri kalan yarıştan düşüyor.
Hoca, hedefini çoktan ilan etti:
Atatürk Üniversitesi,ülkemizde hizmet veren yaklaşık 200 dolayındaki üniversite içerisinde ilk BEŞ'te yer alacak.
Bu, yakalanması çok zor, ama asla imkansız bir hedef değil.
Çomaklı'ya güveniyorum...