Lakin bizim küheylan, dört yarışın dördünde de tökezledi; hadi hakkını inkar etmeyelim, birinde ayağa kalkar gibi oldu!
Sonra yeniden tökezledi...
Arena büyük, rakipler kuvvetli,rekabet acımasız...
Bizim küheylan ise, kendisini hala bulutların üstünde uçarken gören acemi bir jokeyin elinde bir o yana bir yana savruluyor.
Dalga dalga büyüyen her yenilginin ardından acemi jokey yeni demeçler patlatıyor:
"Biz çok iyi koştuk, ama rakip tecrübeliydi!"
Ne kendisinin, ne de küheylanın bir kusuru var!
Suçlu rakip. Niye? Çünkü: Rakip çok iyiydi, çok tecrübeliydi!
Doğu'ya giden bir gemiye binmişseniz illa ki rotanız Doğu'dur. Siz, geminin güvertesinde o kadar Batı'ya koşun durun ki nafile bir çaba; çünkü, nihayetinde o gemi günün sonunda sizi Doğu'ya götürecektir.
Bizim acemi jokey işte bu gerçeği göremiyor.
Tüm ufku, kendisinden zayıf bir yarışmacıyı geçmekle mahdut.
Hiç büyük arenada koşmamış ki,büyük yarışçıların nasıl koştuğunu görsün.
Fakat bay jokeyimiz bir de agresif ki sormayın gitsin! Kaybettiği her yarıştan sonra, muzaffer komutan edasıyla pozlar verip, cüssesinden iri laflar ediyor!
Sonucu bilmeseniz, sanırsınız ki bu jokey, dört yarışın dördünde de birinci geldi!
Benim endişem şu:
Tüm yarışlar bitecek, ama bizim bay jokeyimiz hala yarışın devam ettiğini sanacak
Hemşerimiz Ziya Paşa meşhur eseri Terkib-i Bendi'nde şöyle der:
İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez
Bay jokeyimiz esasında kötü bir jokey değil. Bilakis alt klasmanlarda yani kendi sıkletinde önemli başarılar da elde etti.
Ne var ki bu klasman, bizim bay jokeye bir kaç beden büyük gelmektedir.
O, dört yarışın dördünde de yenilmeyi, "yeni zaferlere açılan kapı" olarak görmektedir. Oysa ne yazık ki bu gidişatla, bizim küheylan için ufukta yeni bir zafer görünmüyor!
Halbuki o küheylan; nice ihanete,nice tuzağa, nice alicengiz oyununa, nice kumpasa ve nice takoza rağmen yoluna devam etmiş, günün şafağa çaldığı bir vakit de vuslata ermişti.
Bakmayın siz böyle at yarışı uzmanı gibi yazdığıma, halbuki ben ne at'tan anlarım, ne de top'tan...
Lakin mesleğimin bana verdiği bunca yılın tecrübesiyle gördüğüm şudur:
Amatör bir jokey, o amatör jokeyin çevresinde oluşan acemi menajerler ve laf olsun torba dolsun diye koşan ve artık kaşarlaşmış küheylanlar...
Biliyorum kimsenin beni dinleyeceği filan yok da... Lakin ben yine de inandığım doğruları söylemeye kendimi mecbur hissediyorum:
Mehmet Sekmen, bu şehirde yerin dibine girmiş bir takımı alıp yerin en üstüne çıkardı. Eğer Sekmen olmasaydı,bugün basında o boy boy pozları çıkan andavallılar var ya, işte onların hiçbiri olmayacaktı. Zira onlar zaten yoktular!
Biliyorum ne Sekmen, ne de Sekmen'e yakın çevreler bu yazımı kaale almayacaklar!
Olsun...
Değil mi ki, yarın tarih indinde mesul olmamak için doğruları söylemek gerekiyor.
Ben de onu yapıyorum işte...
Dört yarışın dördünü de kaybeden bir adamdan jokey olmaz. Olsa olsa o adamla eski günlerin hatırına bir fotoğraf çektirilir.
Ama değil mi ki bu takımın öyle kahramanları var ki, Fatih Terim bile çıkıp gelse O'na bile forma giydirtmeden kapı dışı ederler.
Sekmen bunu niye görmüyor,bilmiyorum; görüyor da buna rağmen yenilgi üstüne yenilgiye hala "dış etkenler" diye bir sebep aranıyorsa, o vakit benim diyeceğim şey şudur:
"Size iyi günler!"