Fuzûlî’nin, hayatıyla ilgili bilgiler çok azdır. Asıl adının Mehmed, babasının adının Süleyman olduğu bilinmekle beraber hangi tarihte ve nerede doğduğu hakkında kesin bilgi yoktur. Mevcut kaynaklar onun Bağdat civarında doğduğunu kaydederse de belli bir yer üzerinde birleşemezler.
Fuzûlî’nin doğum yılı olarak gösterilen tarihler de doğum yeri gibi birbirinden farklıdır. Yakın zamana kadar kabul gören 900 (1495) tarihiyle Ebüzziyâ Mehmed Tevfik’in verdiği 910 (1504-1505) tarihi herhangi ciddi bir belgeye dayanmamaktadır. İbrâhim Dakuki, “Menşe ve mevlidim Irâk” cümlesinden hareketle onun bu ibarenin ebcedle karşılığı olan 888 (1483) yılında doğduğunu ileri sürmektedir.
Farsça Divanı’da yer alan “Elvend Bey Medhinde” adlı bir kaside ile başka bir kasidesinde elli yıldan beri şiir yazdığını belirtmesinden hareket ederek şairin büyük bir ihtimalle 1480’de veya bu tarihten birkaç yıl sonra doğmuş olduğu söylenebilir.
Fuzûlî’nin 1527 yılından başlayarak Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1534’te Bağdat’ı fethine kadar geçen sürede nasıl yaşadığı bilinmemektedir. Kanûnî Bağdat’ı fethedince, “Geldi burc-ı evliyâya pâdişâh-ı nâmdâr” tarih mısraını da ihtiva eden meşhur kasidesiyle beraber padişaha beş kaside takdim etmiş, Sadrazam Makbul İbrâhim Paşa, Kazasker Abdülkādir Çelebi, Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi gibi şahsiyetlere de kasideler sunarak bu defa Osmanlı devlet adamlarının himayesine girmeye çalışmıştır. Ayrıca Bağdat seferine katılan şairlerden Hayâlî Bey ve Taşlıcalı Yahyâ Bey’le de tanıştığı ve onlarla dostane münasebetler kurduğu kaynaklarda belirtilmektedir.
Kanûnî daha Bağdat’tan ayrılmadan Fuzûlî’ye evkaftan maaş bağlanacağına dair söz verilmiş, fakat sonradan bu maaş gündelik 9 akçe gibi onun azımsadığı bir miktardan ibaret kalmış ve evkafın artan gelirinden tahsis edilmek suretiyle yeni bir ilâve gerçekleşmiş, ancak şair yine de ünlü “Şikâyetnâme”sini kaleme alarak memnuniyetsizliğini belirtmiştir. Daha sonra maaş hususundaki güçlüklerin giderildiği, beratta belirtilen günlük istihkakın bir süre gecikmeyle de olsa kendisine verildiği anlaşılmaktadır. Fuzûlî’nin bundan başka Musul Mirlivâsı Ahmed Bey, Ayas Paşa, Kadı Alâeddin ve Şehzade Bayezid gibi bazı önemli Osmanlı devlet adamlarına yazmış olduğu mektuplarla Bağdat valilerinden Üveys, Ca‘fer, Ayas ve Mehmed paşalara sunduğu kasidelerden değeri yeterince takdir edilmemiş bir insanın hissiyatı anlaşılmaktadır.
Fuzûlî’nin zaman zaman Tebriz, Anadolu ve Hindistan gibi yerlere seyahat etme arzusunu şiddetle duymuş olduğu halde içinde doğup büyüdüğü Irak bölgesinin dışına çıkma imkânı bulamadığı anlaşılmaktadır. Bilindiği kadarıyla onun hayatı Kerbelâ, Hille, Necef ve Bağdat’ta geçmiştir.
Âlim bir şair olan Fuzûlî şiir hakkındaki görüşlerini Türkçe Divanı’nın önsözünde şu şekilde açıklamıştır: “İlimsiz şiir esası yok dîvar olur ve esassız dîvar gāyette bî-i‘tibâr olur.”
Mukaddimede daha sonra aşk şiirleri yazdığını, fakat bunların uzun ömürlü olmayacaklarını anlayınca gece gündüz çalışarak bütün ilimleri öğrendiğini söyler.
Fuzûlî’ye göre şiir insanı yücelten ilâhî bir lutuftur. Allah şiir kabiliyetini çok az kuluna nasip etmiş, süse ihtiyaçları olmadığı için peygamberlerine bile vermemiştir.
(Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi)