Savaş Eğilmez, Atatürk Üniversitesi'nin son yıllarda yetiştirdiği en değerli genç öğretim üyelerinden biri olmakla beraber, alanında kendini çok iyi yetiştirmiş bir tarihçidir. Özellikle Ermeni Diasporası'nın yıllardan beri sürdürdüğü yalan yanlış soykırım iddialarına karşı esaslı çıkışlar yapan ve bu çıkışlarını bilimsel kanıtlar ve tarihsel gerçeklerle ispatlayan, bu uğurda uluslararası arenada mücadele eden bir kardeşimiz...
Savaş Hoca, sağolsun; dün ziyaretimize gelmişti.
Elinde ise, tam adı; "Çifte Minareli Medrese'den Selimiye'ye Erzurumlu Mehmed Şükrü Paşa" adlı bir kitap vardı.
Elbette ki eserin müellifi, Savaş Hoca'dan başkası değildi.
Adımıza imzaladığı bu kıymetli eser; hemşerimiz, tarihe malolan adıyla "Edirne Müdafii Şükrü Paşa"nın, kahramanlıklarla dolu ama bir o kadar da hicran yüklü hayat hikâyesini anlatıyordu.
Kitabı daha okuyamadım. Fakat hemşehrimiz Şükrü Paşa'nın Edirne'yi Bulgarlara karşı 145 gün nasıl savunduğunu ve sonunda sergilediği kahramanlıktan ötürü, Bulgar Kralı'nından bile
övgüler aldığını, tâ lise çağında okumuş, öğrenmiştim.
Savaş Eğilmez Hoca, bu kitapta, bu muhterem hemşerimizin hayatını Osmanlı Ordusu'na kattığı yenilikleri, Bulgaristan'da yaşadığı esir hayatını ve esaretten kurtulduktan sonra geldiği İstanbul'da İttihatçılar tarafından nasıl dışlandığını anlatmış...
Teröristbaşı Fetullah Gülen, bir zamanlar da, "Şükrü Paşa benim dedem"demiş!
Bu da nereden çıktı diyebilirsiniz. Haklısınız, ben de aynı tepkiyi verdim. Öyle ya teröristbaşı Gülen, "Küçük Dünyam" adlı kendi hayatını kaleme aldığ kitapta"...Benim aslım Arabistan'dan gelmedir, peygamber soyundanım" mealinde şeyler anlatıyordu!
O vakit, gelin şimdi o çok çarpıcı hikâyeyi bizzat Savaş Hoca'nın ağzından dinleyelim:
"Askerliğimi Edirne'de, Balkan Harbi Müzesi Şükrü Paşa Anıtı'nda yaptım. Komutan, beni müzenin sorumlusu yapmıştı. Ben de muhterem bir hemşehrimizin adını taşıyan bir müzede görev yapacak olmamdan ötürü çok mutluydum. Böylelikle Şükrü Paşa'yı daha yakından tanıma ve belki ileride O'nunla ilgi bir kitap yazma imkânı elde edebilirdim.
Aradan bir kaç hafta geçmişti. Dikkatimi çeken bir husus oldu. Müzeyi ziyaret eden gruplar arasında Gülen cemaatine mensup kişiler hayli çoğunluktaydı. Birgün bu gruptaki kişilerden birine, "...Hayırdır, Şükrü Paşa niye bu kadar ilginizi çekiyor?" diye sorduğumda; aldığım cevap beni şok etmişti.
O kişi bana, "Ne demek, niye ilginizi çekiyor demek. Şükrü Paşa, Hocaefendi'nin öz be öz dedesidir" dedi.
Şaşırdım. Bildiğim kadarıyla Şükrü Paşa ile Fetullah Gülen arasında bir akrabalık bağı yoktu. Buna rağmen oturup yine de inceledim, araştırdım ve haklı olduğumu gördüm. Peki, buna rağmen bu adamlar niye yalan söylüyordu ki?
Neyse.. Ben bu durumu birinci derece komutanım olan bir albaya aktardım. O da bana "bu ciddi bir mesele istismar konusu yapılacak bir konu"deyip, beni de alarak Paşa'ya gittik. Ben tarihçi kimliğimle bildiklerimi Paşa'ya da aktardım. O güne kadar bana itibar eden o Paşa, aniden değişti ve beni azarlayarak, "...Ne var bunda. Hocaefendi, 'benim dedem' diyorsa dedesidir. Karıştırma sağı solu sen işine bak o kadar"dedi.
Ben o müzede görev yaptığım sürece Fetullah Gülen'in müritleri gruplar halinde "Hocaefendi'nin dedesi" diyerek Şükrü Paşa'nın anıtını ziyaret edip durdular!
15 Temmuz'da FETÖ'nün akim kalan darbe teşebbüsünden sonra tutuklanan generallerin isim listesine baktığımda, bir kaç yıl önce beni azarlayan o Paşa'nın ismini gördüm. Terfi etmiş, daha büyük Paşa olmuştu!"
Çok ilginç değil mi?
30 yıl önce yazdığı kitapta, aslını Arabistan'a ve daha da ötesi Peygamber soyuna dayandıran teröristbaşı Gülen, meğerse üç beş yıl önce de kendine bir Paşa akraba bulmuş!
Savaş Hoca'nın kitabını en kısa sürede okuyacağım.
Zira, Mehmed Şükrü Paşa gibi tarihe malolmuş bir kahraman büyüğümüzü daha yakından tanımak istiyorum.