Küresel kriz döneminde dünya yavaşlamış olsa da dönmeye devam ediyor. Yeni tempoda siyaset, sanat, spor da kendine bir yer buluyor ve aslında bu dünya düzenine de alışıyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemleri malum, bu söylemler daha çok dünyanın daha olumsuz, daha az sosyal bir yere dönüşeceği yönünde. Fakat olumlu tahminlerde bulunanlar; sağlığın öneminin anlaşılacağını, kutuplaşmanın azalacağını ve toplumdaki tahammül düzeyinin artacağını söylüyor.
Peki şu anki gidişat bu yönde mi gerçekten? Bir örnekle açıklayayım; Hakan Aygün Ey IBAN edenler diye başlayan bir tweet atmış ve Kuran-ı Kerim ayetlerini uyarlayarak hükümetin IBAN paylaşıp halktan yardım istemesi ile dalga geçmişti. Bunun üzerine TCKnın halkı kin ve düşmanlığa sevk, halkın bir kesimi tarafından benimsenen dini inancı aşağılama suçunu düzenleyen 216. maddesine dayanılarak tutuklanmıştı. Tweet son derece çirkin, ahlaklı bir gazetecinin ve farklı kültürlere, inançlara saygı duymayı bilen bir insanın yapmaması gereken bir hareket. Bir diğer ifadeyle, yukarıda tablosunu çizdiğim, herkesin birbirine saygı duyduğu tablonun bir idealden ibaret olduğunu Aygün çoktan ortaya koymuş durumda. Tweet, halk tarafından da çok tepki çekti, toplumun değerlerini derinden sarsan bir durumun varlığı üzerine pek de bir kuşku yok aslında.
Fakat tüm bunlar, bu tweetin ceza hukuku kapsamında kamu davasına dönüşmesini gerektirir miydi? Bir diğer ifadeyle, bu tweete gerçekten itibar etmeye gerek var mıydı yoksa herkesin her istediğini söylediği ve neticede unutulup gitmeye mahkûm olduğu bu dünyada, bu tweetin de sükse yapmasına izin vermeden hafızalardan silinmesini mi beklemeliydi? Bana kalırsa ikinci yol daha isabetli olacaktı. Zira devletin toplumsal ilişkilere bu kadar müdahil olmasının toplum barışını katkıda bulunmaktansa onu daha çok zedelediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca ilgili gazetecinin toplumda karşılık bulduğu kitle bellidir, tutuklanma haberi ile Can Dündara benzer olarak onu da bir anda dünyanın gözünde bir mağdura, mücadeleciye çevirmeye de gerek yoktur. Bu açılardan, ceza kanunundaki bazı maddelerin kanunun lafzı çerçevesinde makul duyarlılıkta işleme konması uygulayıcılardan beklenmelidir.
Halk, verdiği tepki ile bu kişinin toplumun genelinde bir karşılık bulamayacağını göstermiştir. Bir devlet müdahalesi, dengeleri daha fazla germekten başka bir işe yaramayacaktır. Üstelik, bu tweet yüzünden tutuklandı haberleri ile, dine hakaret sanki eli sopalı devletin tepkisini çeken, zalime karşı kafa tutanların yaptığı muteber bir davranışmış gibi yankı uyandırır. Oysa, toplum vicdanının böyle kendini bilmez davranışları cezalandırmasına izin vermek, toplumun nereye evirildiği konusunda da daha sağlıklı sonuçlar verecektir. Bu açıdan, TCKnın cezalandırabilmek için somut bir sonucun doğmasını bekleyen 216. maddesinin ilk fıkrası dışında, yalnızca aşağılamayı cezalandırmak için yeterli gören diğer fıkralarının belki de yeniden üzerinde durulması gerekmektedir.