Arap Baharının buz gibi esen rüzgârının belki de sivil halkı en çok üşüttüğü yer Yemen.
Hatırlayacaksınız, 2011de bahar gelecek umuduyla 1978 yılından beri başta olan Ali Abdullah Saleh halk hareketiyle alaşağı edilmişti.
2012de başa gelen Hadinin ardından demokrasiye geçiş süreci için BM destekli
konferanslar yapılmış ve fakat bir sonuca varılamamıştı. Ordunun ve bürokrasinin
içindeki Salehi destekleyen gruptan da destek alan Husiler 2014de yönetimi fiilen
ele geçirmişler; savaşta bir taraftaHusiler bir tarafta Hadi ve taraftarları bulunurken
nüfusun %80i insani yardıma muhtaç hale gelmiş, yüz binlerce sivil öldürülürken 2018 raporlarına göre de 14 milyon insan kıtlığın getirdiği hastalıklar nedeni le ölüm tehlikesi ile yüz yüze kalmıştı. Tüm bu sayılardan sorumlu bir suçlu ararken suçlunun yalnızca Husiler ve Hadi taraftarları olmadığını dikkatlerinize sunmak isterim.
Zeydiliğin sancağını omuzladığı iddiasında olan ve diğer tüm mezhepleri, fraksiyonları reddeden Zeydiler, Salehi öldürerek Saleh taraftarları ile yollarını ayırırken Hadi, Husilere karşı Suudi Arabistanın başını çektiği Arap ülkelerinden oluşan koalisyonu yardıma çağırmıştı. Suudi Arabistan müdahale
için çağrı beklemeksizin silahlarını depolardan çıkarmıştı zaten. Zira Suudi
Arabistan için Yemende hangi mezhebe yakın kişilerin kontrol elinde bulunduracağı
Yemenin geleceği için değil kendinin bölgedeki egemen güç olması bakımından
hayati önem taşımaktaydı. Öyle ki Şiiliği Yemende yayma potansiyeli bulunması sebebiyle İranın Husilerce desteklenmesi ihtimali Suudi Arabistanı alarma geçirmeye yetmekteydi. Silah ve istihbarat desteği bakımından
Amerika, İngiltere ve Fransa tarafından desteklenen Suudi Arabistanın
müdahalesi, çocukları taşıyan otobüsün bombalanmasından, hastanelerin hedef
alınmasına kadar birçok savaş suçu ile devam etmişti. Buna karşılık; Suudi Arabistan, insan hakları topluluklarının, BM muhtelif alt kollarının kınaması ile bu işten de sıyrılmış çünkü tüm petrol satımını dolar üstünden yapması karşılığında Amerika nın kanatları altında olmayı en başta kabul etmişti.
Haklı olarak aklınıza şu soru gelebilir: Suudi Arabistanın devlet yönetiminde karar
almaktan kendini savunmak için atacağı kurşuna kadar ABDnin himayesine ihtiyacı
var da ABDnin Suudi Arabistandan nasıl bir beklentisi var? Zira somut araştırmalar ortaya koyuyor ki ABDde petrol zengini bir ülke ve Suudi Arabistandan petrol ithal etmek zorunda değil. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi dünya ticaretinin önemli bir kısmını oluşturan petrol doğalgaz alışverişinde
doların para cinsi olarak kullanılması ve Suudi Arabistanın başta savunma sanayi
olmak üzere Amerikan menşeli her mal ve servisin bonkör bir alıcısı olması doların değerini korumaya yarayan ve Amerikan ekonomisini güçlü tutan unsurlar.
Peki bu sebepler, Amerikanın hele de Trump yönetiminin Suudi Arabistan ile
meşgul olması için yeterli midir? 14 Eylül 2019da Husiler tarafından Suudi Arabistandaki petrol işleme tesisine yapılan saldırılarda 6 milyon varile yakın işlenmiş petrol dünya marketlerine sürülemeden kullanılamaz hale geldi. Suudi Arabistan saldırının İranın desteği ile olduğunu iddia ederken Husiler için sebep son derece açıktı.
Yemenin iç işlerine karışan ve Husilere zayiatlar verdiren Suudi Arabistandan intikam almak istenmişti. Petrol fiyatlarındaki ani artışı ve Suudi Arabistanın yürüteceği milyonlarca dolarlık tamirat işlerini bir kenara bırakacak olursak bu saldırının başarıyla ulaşmış olması Suudiler açısından şu soruyu gündeme getirecektir: Acaba Amerika, Suudi Arabistanı koruma kollama, havada uçan kuştan haberdar olma yetilerini mi kaybetmektedir, yoksa Suudi Arabistanı koruma
konusunda önceki kadar istekli mi değildir?
Her iki halde de Suudi Arabistan, Amerikanın kendisi için dost olamayacağını anlayabileceği noktaya gelmiştir yahut gelecektir. Tüm bu güç savaşları vuku bulurken hayatını kaybeden, hayatları kararan çocuklar, yaşlılar yani savunmasız siviller ise isimlerini öğrenecek kadar dahi eğitim almaya fırsatlarının olmadığı bu ülkelerin hesapları arasında yitip gitmeye devam etmektedir.