Yurtiçinde ve yurtdışında birçok ödüle layık görülen ve eleştirmenlerin, sinema severlerin takdiriyle buluşan Nuri Bilge Ceylanın yeni filmi Ahlat Ağacı, ilk olarak Cannes Film Festivali ile birlikte Fransada vizyona girmesinin ardından haziran ayı itibariyle Türkiyede de vizyona girdi.
İlk bakışta, sınıf öğretmenliği okuduktan sonra kasabasına dönen ve yazdığı kitabı bastırmak için uğraşan, yitik biraz da aksi Sinan karakterinin öyküsünü anlatıyor Ahlat Ağacı. Ancak; kamera çekimlerinin, repliklerin satır aralarına dikkat kesilince anlatılanın son derece güncel bir Anadolu hayatı olduğunun fark edilmesi gecikmiyor.
Üniversiteyi bitirdikten sonra diplomalı işsizler kervanına katılan, atanmayı bekleyen ve büyük şehirde okuduktan sonra taşranın natural çıplaklığı ve vahşiliği karşısında ezilmiş milyonlarca Türk gencinden biri Sinan. Sinanın edebiyat tutkusu, muhatap buldukça içinde bulunduğu entelektüel konuşmalar ve birçok konuda yerel halka ayrıksı gelen fikirleri ise gençlerin içinde bulunduğu değişimin ve hatta devinimin sembolünü oluşturuyor.
Öte yandan; elbette Nuri Bilge Ceylan ustalığını tek bir karaktere odaklamıyor ve yan karakterler vasıtası ile de filmin Anadolu yaşamına yerleştirilmiş kamera işlevini gerçekleştirmesini sağlıyor.
Ahlat Ağacı için Nuri Bilge Ceylanın filmi mesajlarla süslediğini söylemek doğru olmaz. Zira filmin seyircisi için mesajlar içeremeyecek kadar realist bir dokusu var ve bir o kadar toplumsal sorumluluktan uzak sanat için çekilmiş bir film. Diğer bir deyişle, Nuri Bilge Ceylan; kasaba kasaba gezerken kasabaların birinde kamerasını açık unutmuşçasına tipik bir Türk ailesini ve taşradaki düşünsel dinamikleri anlatıyor. Bu nedenle de film boyunca zorlama repliklere, görsel iletiler içeren çekimlere gerek kalmıyor. Örneğin, Türkiyede sınavlarla boğulmuş eğitim sisteminin gözler önüne serilmesi;evdeki iki çocuğun ikisinin de bir çeşit sınava hazırlanması vasıtasıyla gerçekleşiyor. Sinan, sınıf öğretmeni olarak atanmak için KPSSye hazırlanırken kız kardeşi de üniversite sınavları olduğunu düşündüren bir başka sınava hazırlanıyor.
Filmde Sinanın atanamayan öğretmen adayı bir arkadaşıyla yaptığı telefon görüşmesi ile göze çarpan bir diğer ayrıntı ise arkadaşının polislik sınavlarına girerek çevik kuvvet olarak görev yapması. Polis arkadaşı, görevlerinin stresli olduğunu anlatırken, stres atmak amacıyla protestocuları dövdüğünden bahsediyor.
Nuri Bilge Ceylan, iki kader ortağının telefon görüşmesi ile Türk polisini eleştirmeyi yahut polis şiddeti gibi çok geniş bir konsepti aktarmayı hedeflemiyor bana kalırsa. Aksine Ceylan; Marxın insan doğası kuramında öne sürdüğü görüşlerin aynalığını üstleniyor. İnsanın özünün, tek tek bireyin doğasında bulunan bir soyutlama olmadığı ve fakat bu özün kendi gerçekliği içinde toplumsal ilişkilerin bütünü olduğu fikri işleniyor. Bir başka ifade ile, atanması halinde sınıf öğretmeni olacak ve çocuklara ilk eğitimlerini verecek kişi ile stresli işinin agresif bir dışa vurumu olarak protestocuları döven kişi özünde aynı kişi iken toplumsal gerçeklerin spektrumun iki ucuna savurduğu iki farklı karakter olabiliyor. Dolayısıyla da ortada suçluların değil günah keçisi ilan edilmiş toplumun doğurduğu davranış bozukluklarının olduğu düşündürülüyor.
Eleştirmenler tarafından üç saatlik bir sanat filmi değil üç ayda bitirilebilecek bir roman gibi olduğu söylenen Ahlat Ağacının kamerasına işlenen bir diğer konu ise iki köyün imamlarının ve Sinanın konuşmaları. Her köyde, kasabada rastlanabileceği üzere günlük diyalogların içinde din vazgeçilmez bir olgu. İmamlardan biri diğer imam da dahil ortamdaki kimseyi dinlemeyerek, dini tartışmaları uzatmadan ve kurcalamadan kapatmaya uğraşırken; diğer imam sesi kısık çıkan ancak irdelenmesi gereken konular olduğunu düşünen azınlık bir kesimin temsilciliğini üstleniyor.
Ahlat Ağacı üç saat boyunca izleyicisine yaşattığı kafa karışıklıkları, karşılamadığı duygu yoğunluğu ile sıradan insanların hayatlarının, filmlerde yansıtıldığı gibi duygu sellerinden ve romantik maceralardan oluşmadığını gösteriyor.
Ahlat Ağacında sıradan bir filmden beklenebileceği gibi Sinanın kitabı bir anda milyonlara ulaşmıyor mesela yahut Sinan, filmin sonunda intihar etmiyor. Bunların yerine filmin sonunda birçok gencin başına geldiği gibi asi bir başkaldırının yenik bir teslimiyete dönüştüğü görülüyor. Sonuç olarak; aksini düşünenlerin olmasına karşın Ahlat Ağacı, Ceylanın sanatında ulaştığı noktayı göstermesinin yanında, sergileme ve ana fikir verme kaygısı gütmeden içinde bulunduğumuz sosyal ve psikolojik dinamikleri anlatması açısından da büyük bir başarıya ulaşıyor.