Yüzen ada elbette var vegenelde göllerde görülen bir doğa olayı. Bir toprak parçasının su içinde hareket etmesi, bir yerde sabit durmaması olayıdır. Oluşumu da oldukça ilginçtir:
Yüzen adalar, keçemsi ve saz gibi birbirini tutan bitkilerin, sudan daha az yoğun bir kara kütlesi oluşturmasıyla ortaya çıkıyor. Birbirine tutunan bu bitkiler, suyun üstünde sal gibi yüzmeye başladıktan sonra üzerinde bitkiler hatta ağaçlar yetişebiliyor. Rüzgârın estiği yöne doğru yer değiştiren adalar, büyüklüklerine göre sırıkla da itilebiliyor. Denizlerdeki yüzen adalarda ise aynı görevi yosunlar görüyor.
AMERİKALI SORUNCA NE OLDUĞUNU ÖĞRENDİK
Yüzen ada kavramını Türkiye'ye kazandıran kişi, ABD'li bilim adamı Chet Van Duzer. Van Duzer, dünyadaki yüzen adaların envanterini çıkarırken iki Türk coğrafyacısına ulaşıp Türkiye'deki yüzen adaların listesini isteyince, biz de yüzen adaları öğrenmiş olduk. İngilizcesi "floatingisland". Tam tanımı ise, özel coğrafi koşulların oluşturduğu, bir su kütlesi üzerinde karayla hiçbir bağlantısı olmayan, hareketli kara parçaları.
Van Duzer'den gelen talep üzerine, Türk bilim adamları Prof. Dr. İhsan Bulut (Yakın zamana kadar Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğretim üyelerindendi.) ve Yard. Doç. Dr. Mustafa Girgin, ilk kez duydukları bu terimi araştırmaya başladılar. Hatta 2002 yılında yapılan Türk Coğrafya Kurultayı'na bu konuda bir makale sundular. Terim duyuldukça, bilim adamlarına hem akademik çevrelerden hem de halktan bilgiler gelmeye başladı.
Bilgilerin doğruluğu araştırılınca, Türkiye'nin birçok yerinde yüzenadalar olduğu anlaşıldı. Bunlardan ilk etapta tespit edilen 8 tanesi ABD'ye bildirildi ve böylece Van Duzer'in hazırladığı dünya yüzenada envanterinde (AddendatoFloatingIslands - A Global Bibliography) yerini aldı.
HALK "GEZEN ADA" DİYORDU
Aslında bilim adamları için yeni olan bu kavram, halk için alışılmış bir durumdu. Yüzenadalar, ülkenin çeşitli yerlerinde "gezenada, gidenada" gibi isimlerle biliniyor. Örneğin, Çat Baraj Gölü'nde (Adıyaman), köylülerin sığır sürülerini otlattıkları stadyum büyüklüğündeki verimli adalar. Bingöl Valiliği gibi işi daha ileri götürenler de var. Bölgelerindeki bu doğa harikalarını, internet sitelerinden tanıtıp turist çekmeye çalışıyorlar. Hatta internette ufak bir araştırma yapacak olsanız hemen "Bingöl- Solhan- Yüzen adalar" bilgisine ve fotoğraflarına rastlarsınız. Bu anlamda Türkiye'de şu an en meşhur olanı budur, diyebiliriz.
Peki Erzurum'da Yüzen Ada Var mı?
Erzurum'daki en güzel örneği Tortum'daki yüzen adalardır. Tortumluların "Zök'ün Gölü" dedikleri yerde bulunan yüzen adalara ulaşmak çok kolay. Tortum'a girmeden yolun sağındaki benzin istasyonunun altından yukarıya doğru giden bir yol görürsünüz. Yol ileride ikiye ayrılır. Sol taraftaki yolu takip ederseniz yaklaşık 2 km'lik kısa bir yolcuğun sonundaZök'ün Gölü'ne varırsınız.
Yazın 15 Temmuz günü cuma namazından çıktıktan sonra babamı alıp yüzen adaları bulmaya gittim. Otomobille çıkabilme konusunda endişeliydim, zira daha önce gidenlerle görüştüğümde arazi aracıyla çıkılabileceğini söylemişlerdi. Şansımı denedim ve sorunsuz gittim. Bir yerde belediyenin su çalışması olmuş, kazılan yer doldurulmamıştı. Aracımızı orada bırakıp 200- 300 m ilerlediğimizde yüzen adalara kavuştuk.
Buranın turizme kazandırılması konusunu Belediye Başkanımız Sayın Hasan ÇAKMAK'a söyledim, ilgileneceğini belirtti. Son zamanlarda Tortum'la ilgili hazırlanan/hazırlanmaya çalışılan projeler içerisinde buranın isminin geçmeye başladığını duyunca mutlu oldum.
Özellikle mesire yeri olarak değerlendirilmesi uygun olabilir ancak çevre düzenlemesi yapılırken belediyecilik mantığıyla değil bilimsel bakışla yaklaşılması gerekiyor. Zira yanlış bir çalışma alana ve alanın doğallığına zarar verebilir. Bu yüzden dikkatli davranılması gerekiyor. Zaten 2011 yılında burayı basına tanıtan Prof.Dr. İhsan BULUT Hoca da şöyle ifade etmişti duygu ve düşüncelerini:"Zökün Gölü'ndeki yüzen adalar, binlerce yıllık bir oluşum.Flora ve faunasıyla gelecek nesillere bozulmadan jeolojik miras olarak saklanmalıdır. Tortum'daki bu yüzen iki ada, Türkiye'nin en güzel yüzen adasıdır. Yüzen adalara ziyaretin çevreci kurallar içerisinde gerçekleşmesini sağlamak çok önemli. Çünkü bu tür alanlar hassas ekosistemlerdir. Balıkçıl, ördek, turna ve saz bülbülü gibi yüzlerce kuş ile sulak alan canlısının beslenme, üreme ve barınma alanlarıdır."
Bunun dışında başka yüzen adalarımız var mı?
Prof.Dr. İhsan BULUT'unAmerika'ya ilk gönderdiği bilgide sekiz yüzen ada bulunuyor. Bunlardan biri de Olur ilçemizinOrmanağazı(pekmeziyle meşhur Karnavaz) köyü, Sülük Gölü'nde 1 tane olduğu yönündeydi. Olur'un merhum Belediye Başkanı Rüstem POLAT'ın oğlu İrfan POLAT'tan (kadim dostum, sevgili mesai arkadaşım) aldığım bilgiye göre bu adanın üzerinde bir de ağaç varmış.
Bunun dışında bir tane de (Narmanlı olan sevgili mesai arkadaşım Coğrafya Öğretmeni Serdar KARAHAN'dan aldığım bilgiye göre)Narman ilçemizin Otlutepe köyü sınırları içerisindeki Karagöl'de bulunuyormuş. Bu da araştırılması gereken konulardan biridir.
TIRMANICI YOĞURT OTU (GALİUM VERUM)
Zök'ün Gölü'ne çıktığımda bir de çiçek buldum. Bu çiçeği bir süredir arıyordum. Manisa'da yaşayan bir doktor (tıp doktoru) bitkisel çözümler sunuyormuş hastalıklara. Dahası yurtdışında da bunun eğitimini almış ve medyada gördüğümüz doktorlarla çalışıyormuş.
Benim araştırma yaptığımı, Erzurum'u dağ-taş gezdiğimi öğrenmiş, bana ulaştı ve bitkinin bizim buralarda olabileceğinden şüphelendiğini söyledi. Bitkinin fotoğraflarını gönderdi ve o bitkiyi bulabilirsem alabileceğini söyledi. Yanlış bir işe girmemek için internette bitkiyi araştırdım ve gerçekten şifa amaçlı kullanıldığını gördüm.
Bitkiyi aramaya başlamıştım ve Zök'ün Gölü'nde bitkiyi buldum. Biraz topladım ve fotoğraflarını çekip doktora gönderdim. Doktor teşhis etti, sonra Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümünde öğretim üyesi olan değerli ağabeyim Yard. Doç.Dr. Ahmet POLAT'ın yanına gittim. Bitkileri ona verdim ve onlarla ilgilenen arkadaşına teşhis ettirip bana döneceğini söyledi ve döndüğünde de hayırlı haberi verdi. Evet, bitki galiumverum'du. Yani tırmanıcı yoğurt otu denilen bitkiydi. Daha sonra bu bitkiden dört çuval toplatıp kurutarak Manisa'ya gönderdim. Gönderilen parayı da toplayan çobanlara teslim ettim.
Galiumverum denen bitki meğer çok şifalı bir bitkiymiş ve gırtlak kanseri, ses tellerindeki rahatsızlıklar, guatr (iki çeşidi için de), böbrek rahatsızlıkları gibi hatalıklarda şifaymış. İki hafta önce bir öğrencimin annesinin ameliyat olacağını öğrendim. Hastalık tiroitlerinde nodülbulunması ve kötü huylu olmasıymış yani bir çeşit kanser. 10- 15 günümüz vardı ameliyat için ve doktorla irtibata geçtiğimizde bu bitkiden gönderdi. Kalan sürede günde belli dozda bu bitkiyi demleyip içti. Ameliyat öncesi çekilen görüntülerde nodülde küçülme olduğu gözlendi. Belki daha önceden bilseydik ve daha uzun süre kullanabilseydi daha iyi bir sonuç alabilirdik.
Bu bitki daha sonra Toparlak Tabya'yagittiğimde karşıma çıktı. Hem de tabyanın içi tabiri caizse doluydu. Sanki biri özel olarak ekmişti. Bu şifalı bitkinin incelenmesi ve etkileri/ yan etkileri üzerine araştırma yapılması gerekiyor. Bunu da değerli ağabeyim Prof. Dr. Hasan TÜRKEZ'e vereceğim. Konuyu konuşmuştuk, mevsimin gelmesini bekliyorum.
TOPARLAK TABYA
Toparlak Tabya demişken onu da bu vesileyle tanıtmak istiyorum ve yine bugünkü durumu hakkındaki bilgilerin bir kısmını Prof.Dr. Murat KÜÇÜKUĞURLU ağabeyimin "Geçmişten Geleceğe Erzurum Tabyaları" isimli çalışmasından veriyorum:
Topalak (Toparlak) Tabya: Kaderine terk edilmiş olan tabya harap bir vaziyettedir. Gez Tabyası ile Ağzıaçık Tabyası arasında bulunmaktadır. Tarihi bir yoldan geçerek Toparlak ve AğzıaçıkTabyaları'na ulaşılır. Tabyanın karşısında tabyanın mutfağı ve diğer ihtiyaçların karşılandığı bölüm vardır. Bu bölümün de -tıpkı AğzıaçıkTabyası'nda olduğu gibi- üstü çökmüş, sadece duvarları ayakta durmaktadır. Bu bölümün arkasında dört odalık yer altına yapılmış bölüm vardır. Buranın yemekhane olma ihtimali bulunmaktadır. Bu bölümün (tabyayı öne alacak şekilde bakılırsa) solunda tabyanın su kuyuları bulunmaktadır ve etrafında herhangi bir önlem alınmamıştır. Dikkat edilmediği takdirde bir kazaya sebebiyet verme ihtimali oldukça yüksektir.
Tafta, Ağzıaçık Tabyaları gibi bu tabyaya da kemerli bir kapıdan ve tünelvari bir girişten tabyanın içerisine ulaşılmaktadır. Bu bölümde de sağda ve solda birer oda mevcuttur. Girişlerin önleri taşlarla nispeten kapatılmıştır. İçerideki odaların zeminleri hayvan gübresi ve çamurla doludur.
Tabyanın içerisine girildiğinde sizi yerdeki büyükbaş hayvan küpeleri karşılar. (Geçöişte bu küpelerin fotoğrafını çekip Emniyet Müdürlüğüne gittim. Onlar da İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğüne sorulmuş. Oraya da gittim, küpesinin fotoğrafını çektiğim hayvanın Karaçoban'dan Sakarya'ya doğru yola çıktığını, söylediler. Küpesi tabyada olan bir hayvan yola nasıl çıktı merak ediyorum. Geçen sene olayı Vali Bey'e de göstermiştik.)Etrafta çokça taş bulunmaktadır. Bu taşlar tabyanın duvarlarından dökülmüştür. Bu tabya diğerlerine göre daha fazla tahrip edilmiştir. Bu tabyanın büyük odaları ahır olarak kullanıldığından oldukça bakımsızdır. Pencerelerin çoğu kapatılmıştır. Büyük odaların ve pusu odalarının girişlerinin bulunduğu yüzdeki duvarlar yıkılmış vaziyettedir. Merkezde büyük odalar mevcutken etrafında da topçu odaları yapılmış, topçu odaları dik bir girişle aşağıya açılmaktadır. Etraftaki hendekler nispeten dolmuş, pusu odaları da işlevini bu sebeple kaybetmiştir. Hendeklerin belli bölümlerinde pusu odaları mevcuttur.
Tabya, kabaca bir yayı andırmaktadır. Ancak ilginç olanı iç içe geçmiş üç yay biçiminde olmasıdır. Kapıdan girince ilk yay biçimli bölümü görürsünüz. Tam ortada bir kapı mevcuttur. Burası merkez olma özelliğine sahiptir. Bu bölümün sağından ve solundan yukarıya doğru yamaç şeklinde çıkış yolu mevcuttur. Buradan çıkınca ilk yayın üstündeki odalara (Bu bölümde üç tane oda mevcuttur. ) geçilir.
Birinci yayın arkasına doğru geçmek için yayın uçlarına doğru gittiğinizde birer kapı görürsünüz. Kapıların önünde yaklaşık30-40 m²'lik bir boşluk vardır. Kapılardan girince küçük birer oda, odadan da yan tarafa geçen bir kapı bulunur. Kapıdan içeri girdiğinizde büyük odaların bulunduğunu görürsünüz.
İlk yayın arkasına geçince oradan orta yayın üzerindeki odalara geçebilmek içinyukarıda anlattığımız büyük odaların diğer yanından yukarıya doğru çıkan yamaç şeklindeki geçişi görürsünüz. İkinci yayın üzerine çıkmayı sağlayan iki tane da çıkış vardır. Onlar da birinci yayın merkez odasının tam arkasına kalacak şekilde yapılmış aynı planlı (kabaca "n" harfine benzeyen)çift taraflı çıkış vardır. Buradan çıkınca merkezdeki odanın kapısını görürsünüz. Bu odanın iki yanında bu kapıdan daha büyük iki kapı daha vardır. Bu üç kapı tabyanın ana giriş kapısına doğru bakmaktadır. Bu bölümdeki diğer odalar ise yayı uzunlamasına takip edecek şekilde uzanmıştır. Merkezdeki üç odanın üç tane sağında üç tane de solunda bu şekilde sıralanmış oda vardır. Yani ikinci yayda toplam dokuz oda mevcuttur. Bu bölümün arkasındaki hendek takip edilirse tabyanın ana kapısının önüne gidilir. Bu sayede de tabyayı bilen bir asker için girişe yapılacak saldırı halinde alternatif yol izlenerek yanlardan düşmana saldırma şansı bırakacaktır. Bu yaya girilmesi halinde üçüncü yayın belli bölümlerine yerleştirilmiş olan pusu odalarından açılacak çapraz ateş sayesinde düşman bertaraf edilecektir. Üçüncü yayda dört adet pusu odası mevcuttur.
Kaynakça:
http://www.erzurumgazetesi.com.tr
http://geograpy.blogcu.com
08.12.2016 12:04:52