Yeni Nesil Terör, FETÖ: GÜVENLİK BÜROKRASİSİ VE FETÖ YAPILANMASI

Polis Akademisi'nce düzenlenen 'Yeni Nesil Terör Örgütü: FETÖ'nün Analizi' başlıklı çalıştayın sonuç raporu yayımlandı. O raporun içeriği her gün bölüm bölüm Gazeteniz Palandöken'de...

TÜRKİYE'DE FETÖ YAPILANMASININ ortaya çıkışını ve gelişimini daha iyi anlayabilmek için siyaset ve toplum üzerindeki "Bürokratik Vesayet" ve yine bununla ilişkili 1950'li yıllar ile birlikte zemin bulan "Gladio" hareketleri çerçevesinde ele almak gerekmektedir. Türkiye'de siyaset ve toplumdan otonom bürokrasinin varlığı Türk demokrasisinin gelişiminin ve yerleşmesinin önündeki en büyük engel ola gelmiştir. Küçük bir bürokratik klik sınırlı düzeyde sosyo-ekonomik ve entellektüel bir zemin oluşturarak yıllarca muktedir olmuşlardır. Aslında yetki gaspı yaparak sivil siyaset üzerinde tam bir vesayet kur-muşlar ve darbeler ile de iktidarlarını tahkim etmişlerdir. FETÖ unsurları da yıllarca bu mevcut yapı üzerinden yürümüş ve zamanla devlet alanını tamamen işgal etmeye kalkmışlardır.
15 Temmuz darbe girişimine katılmayan, direnen subayların "Darbe girişiminde bulunanların emir komuta zinciri içerisinde hareket etmediklerini anladığımda direndim" ifadesi askeri bürokrasi nezdinde sivil yönetime dönük bir hakir görme ve küçümseme içerdiğini göstermektedir. Bu ifade ayrıca darbe girişimi emir komuta zinciri içinde gerçekleşmiş olsaydı kalkışmaya katılacakları anlamına gelebilmektedir.
FETÖ militanları mevcut içe dönük kadrocu klikleşmenin mümkün olduğu bürokratik yapının bu özelliğini kullanarak 1970'li yıllardan itibaren yavaşça ve sinsice bürokraside özellikle de güvenlik bürokrasisinde örgütlenmeye başlamış ve zamanla büyük ölçüde de bu bürokratik yapıları ele geçirmişlerdir. Ve bu örgütlenmede dış "istihbarat servisleri" ile ilişki içerisinde "Gladio" tarzı bir örgütlenme olmuştur. Örgüt mensubu bu kişiler, esasında, diğer vesayetçi bürokratlar gibi, bir anlamda devleti kendileri olarak görmektedirler. Ayrıca Gladio hareketi bağlamında ise 15 Temmuz ve sonrasında gerçekleşen senkronize saldırılar devletimizin gerçek ("uluslararası") vesayetçilerle ilk defa karşı karşıya geldiğini göstermektedir.
Türkiye'de bürokrasinin siyasi gücü anlamında askeriye bürokrasinin amiral gemisi olarak önemli bir yer almaktadır. Yakın tarihimizde pek çok kez yaşanan siyasî müdahaleler ile bu duruma tanık olunmuştur. Muhafazakâr bir sosyal tabana sahip olan Türkiye'de, 1960 darbe-sine kadar olan süreç, Gladio hareketine "laik Kemalist anlayışa" sahip askeri yöntemlerden vazgeçerek, davranış değişikliğine gitmesinin gerekliliğini göstermiştir. Bunun nedeni şu tespite dayanmaktadır: 1950'den sonra geçilen demokratik sistemde seçmenlerinin çoğunluğunun muhafazakar olduğu bir yapıda "radikal laik seçkinler" yapısı ve anlayışı karşılık bulmuyordu. Sivil siyaset ve toplum üzerindeki vesayeti sürdürebilmek için vatandaşların geneline hitap edecek, "Gladio" tarzı yapılarca devşirilmiş muhafazakar seçkinlere ihtiyaç duyuldu. Aslında bu süreçte Türkiye üzerinde bir konsensüs sağlandı. 1971 muhtırasında gözaltına alınan isimler-den biri de örgüt elebaşı Fethullah Gülen'di. Ve daha sonra 1970'li yıllar ile birlikte onun et-rafında 40 yıllık bir radikalleşme sürecine sahip olacak örgütün ilk nüvesi ortaya çıktı.
FETÖ'nün devlet içerisinde örgütlenme sürecinde en fazla önemi verilen birimler güvenlik bürokrasi olmuştur. 1970'li yılların sonlarından itibaren askerde, emniyette ve istihbarat teşkilatlarında örgütlenmeye başlamışlardır. FETÖ içerisinde bu birimlerle özel olarak ilgilenilmesi için özel bir birim kurulmuş ve adına "Mahrem Hizmetler İmamı" denmiştir. 1980 darbesi, FETÖ unsurlarının askeri liselerde ve harp okullarında, polis kolejlerinde ve Polis Akademisinde örgütlenmesinin yolunu açmıştır. 15 Temmuz sanık ifadelerinden anlaşılacağı üzere 1980'li yıllardan itibaren bu okullara giriş sınavları kontrol edilmeye başlanmıştır. "Mahrem Hizmetler İmamı"nın doğrudan kontrolü altında tedrisatından geçmiş olan subay ve polis amirleri FETÖ'nün en has militanları olmuşlardır. Bu İmam'ın tedrisatında radikalleşen 1980'li ve 1990'lı yıllarda mezun olan polis amirleri 17-25 Aralık'ı ve subaylar da 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirmeye çalışmışlardır.

Örgüt 1980'lerdeki sıkıyönetim zamanlarından güçlenerek çıktı ve faaliyetlerine devam etti. 28 Şubat sürecinde ise diğer dini gruplar bastırıldı ve muhafazakâr kitlenin önüne sadece FETÖ yapısı tek alternatif olarak sunuldu.

Örgütün yapısına ve eylemlerine bakıldığında Türkiye'nin 1970'lerin sonlarından itibaren FETÖ'nün manipülasyonu altında olduğu görülmektedir. Her askeri darbe döneminde de tüm devlet, özellikle de güvenlik, bürokrasisinde önü açılmış ve örgütlenmesine müsaade edilmiştir. Nitekim örgüt 1980'lerdeki sıkıyönetim zamanlarından güçlenerek çıktı ve faaliyetlerine devam etti. 28 Şubat sürecinde ise diğer dini gruplar bastırıldı ve muhafazakâr kitlenin önüne sadece FETÖ yapısı tek alternatif olarak sunuldu. Bu süreçte sahte ihbar mektuplarıyla birçok kişiyi sistemle karşı karşıya getirerek saf dışı bıraktılar. Aynı zamanda örgütle ilgisi ol-mayan herkes operasyonel güce sahip önemli birimlerden arındırılmaya başlandı. 2007 e-muhtıra da örgüt için önemli bir eşik oldu. Askeriye, Emniyet, MİT gibi güvenlik birimlerindeki etkisi hissedilir bir şekilde arttı. 2008 Ergenekon, Balyoz dava süreçlerinde vesayet ile yüzleşme ve hesaplaşma fırsatı yine Gladio'nun ürünü olan FETÖ'nün manipülasyonu altında kaçırıldı. 2009 Davos "one minute" çıkışından sonra, o zamana kadar sesi çıkmayan örgüt çevresindeki insanlar, masumane kavramların arkasına sığınarak o dönem başbakanlık görevinde bulunan Cumhurbaşkanına ve yönetimine yönelik yoğun eleştiriler yöneltmeye başladı. Özellikle 2010 HSYK seçimleri sonrasında FETÖ açık bir hamle gerçekleştirdi ve devlet bu hamleye refleks gösterdi.
Son yedi yılda Örgüt tüm iktidarı eline almak için emellerinin önündeki en büyük engel olarak gördükleri Recep Tayyip Erdoğan'a karşı birçok kez darbe girişiminde bulundu. 2011'de "one minute" isimli bir hesaptan Oslo görüşmeleri sızdırıldı. Bu süreç örgütün devlete ve yönetime karşı hızlı bir atağa geçme süreci oldu. 2012 yılındaki MİT krizi ve 2013 yılında alınan dershanelerin kapatılma kararıyla örgüt beklemediği bir şekilde sarsıldı. Siyasî irade, 2013 yılının Mayıs ayında güvenlik bürokrasisinde örgütün etkisini kırmak için planlamalar yaparken; ülkemiz "Gezi Olayları" ile karşı karşıya kaldı. Bu olayların etkisi atlatılmaya çalışılırken örgüt etkisini kaybetmemek için 17-25 Aralık darbe girişimlerinde bulundu.
Yaşanan bu olaylardan sonra devlet, FETÖ'yle güvenlik, hukuk, ekonomik vb. alanlarda mücadele ederken, örgütün devletin içine yerleştirdiği kripto elemanlar bu süreçleri sürekli olarak kesintiye uğrattı ve yanlış yönlendirdi. Başka bir deyişle FETÖ ile yine örgütün kendi elemanları mücadele etmiş oldu. Devlet ise adeta bu kirli yapının içine sızmaya çalışmıştır. Bu dönemde örgütle mücadele eden asıl kişilere örgüt üyesi oldukları yönünde sahte ihbar mektupları düzenlenmiş ve soruşturma geçirmeleri sağlanmıştır. Güvenlik bürokrasisi mücadelesini yıllarca sisteme hâkim olan FETÖ'nün kurgulamış olduğu sistem içerisinde yürütmek zorunda kalmıştır.
17-25 Aralık 2013 tarihlerinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsleri sonrası Emniyet Teşkila-tında olduğu gibi Polis Akademisi'nde de bir dizi demokratik reformların yapılması kararlaştı-rılmıştır. Emniyet Teşkilatındaki birçok FETÖ'cü polis tasfiye edilirken, 27 Mart 2015 tarihli ve 6638 sayılı yasayla Polis Yüksek Öğ-renim Kanunu'nda büyük değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler sonucu yanlış bilinenin aksine Polis Akademisi kapatılmamış, tam aksine, demokratik bir dönüşüm çerçevesinde daha da güç-lendirilmiştir. Akademinin öncelikli görevleri arasında yer alan komiser yar-dımcılığı eğitiminde önemli reformlar hayata geçirilmiştir. Gerçekleşen temel değişiklik sonrasında orta öğretim sevi-yesinde dört yıllık eğitim veren Polis Koleji ile Polis Akademisi çatısı altında yüksek öğrenim seviyesinde dört yıllık eğitim veren Güvenlik Bilimleri Fakültesi dönüştürül-müştür. Böylelikle FETÖ'nün Emniyet Teşkilatı'ndaki gücü kırılırken, Polis Akademisi üze-rinden yeni örgüt üyelerinin Teşkilata sızmasının önüne geçilmiştir. Bu değişimin en büyük etkisi 15 Temmuz gecesi polis gücünün seçilmiş siyasî iktidarın ve millî iradenin yanında saf tutmasıyla görülmüştür.

17-25 Aralık'tan sonra yapılan düzenle-melerle FETÖ'nün Emniyet Teşkilatı'ndaki gücü kırılırken, Polis Akademisi üzerinden yeni örgüt üyelerinin Teşkilata sızmasının önüne geçilmiştir. Bu değişimin en büyük etkisi 15 Tem-muz gecesi polis gücünün seçilmiş siyasî iktidarın ve millî iradenin yanında saf tutmasıyla görülmüştür.

Bununla birlikte 15 Temmuz Darbe girişimi ile FETÖ'nün güvenlik bürokrasisini kullanarak kirli ve hain planlarında sınır tanımadığını göstermiştir. 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra ise mücadelenin boyutu değişmiştir. Bu süreçte şu noktaya dikkat çekmek önemlidir: Bugüne kadar örgüt hamlesini gerçekleştirdi, devlet ise örgütün hamlesine bir karşılık verdi. Geleceğe dönük olarak örgütle mücadelede bir planı olmadığı için sürekli olarak FETÖ'nün hamleleri takip edilerek karşılık verildi. 15 Temmuz sonrasında ise devlet FETÖ'yle mücadelede daha proaktif bir strateji yürütmektedir.
Bununla birlikte FETÖ'nün ülkeyi istikrarsızlaştırmak için 15 Temmuz'dan sonra birtakım eylemleri organize veya iştirak ettiği görülmektedir. Kronolojik olarak yaşanan olaylara bakıldığında aslında Gladio'nun örtülü bir operasyon içerisinde olduğu da görülmektedir. 15 Temmuz sonrası gerçekleşen saldırılara genel olarak baktığımızda bu operasyonların neler olduğu ortaya çıkmaktadır:
? 18 Ağustos 2016 Elazığ Emniyet Müdürlüğü'ne yönelik bombalı saldırı
? 20 Ağustos 2016 Gaziantep'te Sokak düğününe yönelik bombalı saldırı
? 10 Aralık 2016 İstanbul Beşiktaş'ta Polislere yönelik bombalı saldırı
? 17 Aralık 2016 Kayseri'de askerlere yönelik bombalı saldırı
? 19 Aralık 2016 Rusya Büyükelçisine yönelik suikast
? 1 Ocak 2017 Reina'ya yönelik silahlı saldırı
? 5 Ocak 2017 İzmir Adliyesi'ne yönelik silahlı saldırı

Farklı örgütler tarafından gerçekleştirilen birbiriyle iç içe geçmiş, senkronize, düşük yoğunluklu, ekonomik olarak önemli kaynak gerektiren yukarıdaki olayların bu organizasyonları planlayacak bir üst akıl olmadan tesadüfi olarak gerçekleştiğini söylemek pek gerçeği yansıtmayacaktır. Ayrıca FETÖ'nün, silahlı eylemlerinin yanı sıra Ekim 2016'da ekonomik bir darbe girişiminde bulunduğu bilinmektedir. Devleti ve toplumu istikrarsızlaştırmak için özellikle KHK'ları kullanarak güvenlik bürokrasisinde ve diğer kamu kurumlarındaki yanlış yönlendirme eğilimlerine devam etmektedir. FETÖ güvenlik bürokrasisinde olduğu kadar toplumsal, dini, psikolojik, mali, hukuki, eğitim gibi alanları da etkileyen çok yönlü bir sorundur. Devle-timiz ve ülkemizin bekası noktasında çok ciddi bir problemle karşı karşıyadır. Bu sorunu aşmak için devlet olarak bütüncül bir yaklaşım benimsemeli ve her alanda bu yapı ile sürekli olarak mücadele etmeliyiz.

Yarın: FETÖ'NÜN EĞİTİM ALANINDAKİ YAPILANMASI
01.12.2017 12:28:27