Prof.Dr. Ali Bardakoğlu ; Uyarmak görevimiz!

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu; Müslümanları “televizyonlardaki bazı zararlı programlarla, gayriahlakî dizilerle” zaman israf etmek yerine, Kur'an-ı Kerim eğitim ve öğrenimi için gayret etmeye çağırmıştı. Bu çağrısından dolayı bir kısım medyanın hedefe yerleştirdiği Bardakoğlu; Vakit aracılığıyla mesajlarını daha da güçlü ifadelerle verdi. Vakit'i makamında kabul eden Ali Bardakoğlu şunları söyledi: “Mescid-i Nebevi'den itibaren 14 asırdır camilerimiz sadece topluca ibadet ettiğimiz, namaz kıldığımız mekanlar olmamış; aynı zamanda doğru dinî bilgiyi aldığımız bir okul ve gelenlerin kaynaştığı, buluştuğu; birbiri ile adeta kenetlendiği sosyal kültürel fonksiyon da icra eden mekanlar olarak öne çıkmıştır. Özellikle birkaç yıldan bu tarafa, cami derslerini ve son dönemde de camilerde Kur'an eğitimini hakkıyla önemsedik ve bununla ilgili gereken çalışmaları yaptık.”

CAMİ DERSLERİ
“Cami dersleri deyince... Din görevlimizin, imam hatibimizin cemaate namazı kıldırdıktan sonra İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili temel bilgileri kısaca cemaatine aktarması; Kur'an'dan bir ayet, Peygamber Efendimiz'den bir Hadis, Temel İlmihal Bilgisi, Akaid, Siyer-i Nebî, Peygamberler Tarihi gibi konularda, cemaatine 5-10 dakika bilgi sunması projesini kastediyoruz.”

CAMİ KÜTÜPHANELERİ VE
“AL GÖTÜR, OKU GETİR” UYGULAMASI

“Bunun bir başka ayağı, camilerimizde küçük kütüphaneler oluşturup camilerimizi aynı zamanda okuma merkezine dönüştürmek; ‘al götür, oku getir' tarzında camilerdeki kitapları insanımızın evine götürmesi, evinde okutması, çocuklarına okutması, İslam dini konusunda doğru sağlıklı bilgilenmesi ve bu sağlıklı bilginin toplumun her kesimine yayılması... Buna ihtiyaç var; çünkü bilginin olduğu yerde, bidat hurafe istismar, değerler üzerinden ticaret, sadece belli şekillerle saplanıp kalmış veya belli reaksiyonları öne çıkartmış bir anlayış yerine; özgüveni olan, yaptığını bilerek yapan, neyin dini, neyin dine aykırı olduğunu kolayca fark edebilen, kendi hakları kadar ötekinin haklarına saygı gösteren bir topluma doğru gideriz.

CAMİDEKİ KUR'AN DERSLERİ
“Bu sosyal fonksiyonlu cami projemizin ikinci ayağını ‘Cami Kur'an dersleri' teşkil etmektedir. Kur'an kurslarının olmadığı, yetersiz olduğu veya insanımızın devam etmeye vaktinin müsait olmadığı durumlarda, din görevlilerimiz önceden ilan edilen ve ilgili müftülüklerce onaylanan bir program çerçevesinde camilerde, cemaatine Kur'an-ı Kerim ve temel dinî bilgiler dersi verecekler. Ve bunun da belli bir ücretlendirme imkanı olacak. Bu projenin gerçekleşmesi için pedagojik esaslara uygun hareket ediyoruz. Şimdi, camilerde Kur'an öğretimi yapacak din görevlilerini eğitim seminerlerine alıyoruz. Böylece planlı, müfredatı belli, okutacağımız bilgiler takip edilecek; metodu belli Kur'an eğitimi faaliyetleri başlayacak.”

NASIL BİR CAMİ GÖREVLİSİ HEDEFLENİYOR?.
“Tabiî sosyal fonksiyonlu cami anlayışımızın bir üçüncü ayağını da din görevlimizin sadece camiye giren cemaatle ilgilenmesi değil; dindarlık derecesine pratiğine bakmaksızın; eğitim kültür düzeyine bakmaksızın, cami ile mesafesine bakmaksızın, bulunduğu bölgede herkes ile buluşması ve adeta o caminin ve cami cemaatinin değil, o bölgenin din görevlisi olması projemizdir.
Kaynaştıran, barıştıran, buluşturan, güleryüzlü; hastanın, kimsesizin ihtiyaç sahibinin hal hatırını soran, sadece dini alanda değil, sosyal kültürel alanda da topluma rehberlik eden, çevre bilincini topluma aşılayan, çevre temizliğinde, ağaçlandırmada öncülük yapan, okuma-yazma seferberliği yapan, kadın haklarına, kız çocuklarının eğitimine sahip çıkan, yani insanımızın birlikte yaşarken ihtiyaç duyduğu ne kadar ortak değer varsa, onlara öncülük yapan bir cami görevlisi portresi hedefliyoruz.

ÖMRÜMÜZÜ NASIL HARCIYORUZ?

Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu; “Televizyon seyretmek için ayrılan vakitlerin azaltılması çağrısı” hakkında da şunları söyledi: “Konu sadece televizyonu az seyretme meselesi değildir. Hepimizin hem 24 saatimizi, hem aylarımızı, yıllarımızı ve koca ömrümüzü nasıl geçirdiğimizi iyice incelememiz, hesap etmemiz ve boşa harcadığımız onca zamanı değerli kılmamız gerekiyor. Kahvehanelerde, boş dedikodularla, işe yaramaz faaliyetlerle, heva ve heves peşinde veya saatlerce televizyon karşısında zamanımızı kolayca öldürdüğümüzü buna karşılık kendimize ailemize dostlarımıza, okumaya bilgimizi artırmaya çok az zaman ayırdığımızı hepimiz biliyoruz. Bunun aksini kimse iddia etmemeli. Okuma oranı itibariyle Kuzey ve Doğu komşularımızdan bile geriyiz. Okumadan kolayca hüküm veren, yargılayan, karar veren, televizyondaki bir ‘din' programı ile veya camide bir hocaefendinin vaaz ve hutbesiyle kolayca din alimi olunabileceğini zanneden yanlış anlayışa sahibiz. Halbuki din, sadece din görevlilerinin değil, hepimizin ayrı ayrı gerçekliğidir. Her birimizin kendine ait bir hayatı, zaman sorumluluğu ve zaman hesabı vardır. İnsanların kendi hayatlarını böyle bir sorumluluk içerisinde geçirmeleri din konusunda daha çok bilgili olmaları, sadece kulaktan dolma bilgilerle değil, dinin ana kaynaklarından okuyup öğrenek bilgili olmaları, bu çağın vazgeçilmez zorunlu ihtiyaçlarındandır. Bu dindar olup olmama tercihi değil, din konusunda bilgili ve kültürlü olma zorunluluğudur. Bildikten sonra yapıp yapmamak, o bilgiye uygun davranıp davranmamak, kişinin özel tercihidir. Okullarımızdaki din kültürü ve ahlak dersi, dindar etme değil, din hakkında bilgili ve kültürlü hale gelme imkanıdır. Kur'an'ı daha çok okuma anlama çağrısı da böyle genel bir daveti içermektedir. İlk planda anlamadan düşünmeden, belki karşı çıkmak hoşumuza gitse bile, iyice düşündüğümüzde bunun hepimiz için ayrı ayrı bir rahmet çağrısı olduğunu, Kur'an'ın ikliminde gönül huzuruna kavuşmamız için bir diriliş ve kurtuluş çağrısı olduğunu kolayca fark ederiz.

İNSANÎ ZAAFLARI ZORLAMAK DOĞRU DEĞİL

“Televizyon seyrederken harcanan her vakit israftır diyemeyiz. Çağrımızla; dostlarla vakit geçirirken hayatımızı ve dengeli kullanmayı, bilgiye, okumaya yakın çevremize zaman ayırmayı kastediyoruz. Televizyon ekranlardan daha faydalı olanı seçmek gibi bir sorumluluğumuz var. Günahı meşru gösteren; ahlakî bakımdan insanî ve manevi değerlerimizin aşınması itibariyle ciddi tahribatlar yapacak olan televizyon programlarımızın bizim kendi dünyamızda ve geleceğimizde ne gibi hasarlar meydana getireceğini fark etmek için ‘kahin' olmak gerekmez. Biraz basiretli, biraz gelecek kaygısı taşıyan, biraz aile değerlerine toplumu bir arada tutan milli manevi değerlere, insani erdemlere önem veren herkes bu konuda benzer bir duyarlılık içindedir. Sadece, ‘insanların elinde uzaktan kumanda var, istediği programı seçsin' demek çözüm değildir. Bizim; ortak değerlerimizi ortak ülkülerimiz tahrip eden yok sayan, buharlaştıran, milli birlik ve beraberliğimize zarar veren, bizi adeta birbirimize düşüren, şiddeti onaylayan ve teşvik eden, aile değerlerini tahrip eden, kadın haklarına ve genç kızların haklarına konusunda, duyarlılığımızı aşındıran ve onlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmayı telkin eden hangi tür yayın söz ve yazı varsa, hepsinin yanlış olduğunu ortaklaşa kabul etmeliyiz. Bunları eşit şartlarda yarıştırarak iyi ve kötüyü doğru ve yanlışı eşit şartlarda seçimlik hale getirerek insanların zaaflarını fazla zorlamak doğru değil. Onun için batıda da bugün internette ve görsel yayında ciddi bir şifreleme ve yönlendirme programları olmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak doğru bildiklerimizi uyarmak zorundayız. Bu da görevimizdir. Netice itibariyle karar insanlara aittir. Kimsenin kimseyi zorladığı yoktur herkesin kendi düşüncesini özgürce açıklaması vardır, bunları söylemek bırakın laikliğe, demokrasiye, Cumhuriyet'e aykırı olmak, aksine özgürlükçü bir demokraside yaşamanın ve laikliğin öncelikli olarak bize verdiği hak ve yetki alanıdır. İslam Ahlakını anlatmak ve savunmak görevimizdir, İslam ahlakı aynı zamanda insani erdemler demektir. İnsani erdemlerin olmadığı yerde vahşet olur, bencillik olur, hedonizm olur.”

Haber Kaynak : Haber Vaktim www.habervaktim.com
 
VAKİT

22.02.2010 11:37:00