“Cinayeti kör bir kayıkçı gördü
Ben gördüm kulaklarım gördü
Vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
Hiç biriniz orada yoktunuz..”
Geçmişte Erzurum’u yönetenler, işte o kayıkçılar tarafından seçilmedi mi hep…
Unutmayalım ki:
Parayı bastırıp anket birincisi olarak çıkan ve bunun üzerine de başkan adayı gösterilen ve sonra da seçim kazanan bir adayın yöneteceği yere şehir denilmez…
Tıpkı şu hikâyede olduğu gibi:
Ormanlar kralı aslan, nasıl olmuşsa olmuş çakalların kurduğu bir tuzağa düşüp ağlara dolanmış. Kral ağlardan kurtulmak için çırpındıkça büsbütün dolanmış ve umutsuz bir hale düşmüş. Tam o sırada kralın yanından geçen bir fare bu manzarayı görüp anında durumdan vazife çıkarmış.
“Kralım”demiş. İçinde bulunduğunuz hal malum. Ancak ben sizi bu çaresizlikten kurtarabilirim. Ama bir şartla, o da şudur: sizi kurtardıktan sonra beni hep yanınızda yardımcınız olarak bulunduracaksınız.”
Kral da olsa nasıl çaresiz bir vaziyette olduğunu gördüğü için.
Onuruna dokunan bu teklifi kabul etmek zorunda kalmış.
Bunun üzerine fare, dişleriyle ağları kemirip naçar haldeki kralı o çaresizlikten kurtarmış.
Fakat ilginç bi şey olmuş. Ağlardan yani esaretten kurtulan kral serbest kalır kalmaz can havliyle koşmaya başlamış.
Fare arkadan bağırmış:
“Kralım hani beni de yanınıza alacaktınız, söz vermiştiniz”
Kral, bir ara arkasına dönmüş ve onu esaretten kurtaran fareye bakıp şöyle seslenmiş:
“Çakalların tuzağa düşürdüğü, farelerin kurtardığı krallığın ta buradan Şam’a kadar…”
Son söz: Bir şehrin kaderi eğer anketle belirleniyor ve o anketler de para mukabili sonuç veriyorsa, bendeniz o şehirde bırakınız gazeteci olarak görev yapmayı, sade bir yurttaş olarak bile yaşamak istemem…
“Ben isterim”diyenler için de, alın buyurun sizin olsun tepe tepe kullanın diyorum.