Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 2022-2023 eğitim öğretim yılı hazırlıkları kapsamında düzenlenen toplantıda Erzurum'daki resmî okulların müdürleriyle bir araya geldi.
Toplantıda okul müdürlerine hitap eden Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, salgın dönemimde yüz yüze eğitime kararlılıkla devam ettiklerini ve bu sürecin başarılı bir şekilde tamamlamasında emeği olan tüm öğretmen ve okul idarecilerine teşekkür etti.
Göreve geldiği günden beri okulların açık olmasının bu ülke için ne kadar önemli bir şey oluğunu özellikle vurguladığını ifade eden Özer, artık okulların açık olmasının bir eğitim meselesi olmaktan çıkıp bir millî güvenlik meselesine dönüştürüldüğünü söyledi.
Kovid-19 sürecini çok başarılı bir şekilde yönettiklerini ifade eden Özer, "Şimdi yeni gelebilecek salgınlara karşı da çok güçlüyüz. Gerekli önlemleri alarak ilk fedakârlıklar yapılacak yerlerin okullar değil, başka yerler olması gerektiğini tüm Türkiye'ye göstermiş olduk. İnşallah, yeni versiyonlarla karşılaşmayız ama olması durumunda da, Allah'ın izniyle, gerekli tüm önlemleri alarak okullarımızı açık tutabilme becerisine artık sahibiz. Kolay bir süreç olmadı. 6 Eylül'den sonraki ilk bir ay içinde yaşananları ben biliyorum. İstanbul'da servisler çıkmadı. Tekrar kapanacak diye herkes beklenti içine girdi. Sömestir tatilinin uzatılması için bu ülkede 2 milyona yakın twit atıldı. Çok da güzel twitler değildi. Özellikle benim şahsımla ilgili, okulların sömestir tatilinin uzatılmasıyla ilgili... Biz bu ülkenin geleceğiyle ilgili en önemli kararı verdik. İstikrarlı bir şekilde de kararımızın arkasında durduk. Sizin gibi değerli arkadaşlarımız olduğu için durabildik."
Özer, son 20 yıl eğitimde 2 boyutlu bir başarı hikâyesinin yazıldığını belirterek "Okul öncesinden yükseköğretime eğitimin tüm kademelerinde bu ülkenin çocuklarının eğitime erişiminin kolaylaştırıldığı bir dönemdir. Bu kapsamda Türkiye'de devasa bir seferberlik aşkıyla çalışılan bir döneme şahitlik ettik." dedi.
Bakan Özer, şöyle devam etti: "Derslik sayıları 300 binlerden 870 binlere ulaştı. Öğrenci sayısı eğitimin tüm kademelerinde arttı. Okul öncesinde 5 yaştaki okullaşma oranı 2000'li yıllarda yüzde 11'di, şu anda bu oran, yüzde 93 oldu. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı yüzde 44'tü, şu anda yüzde 90'ın üzerine çıktı. Yükseköğretimdeki net okullaşma oranı 14 idi, şu anda bu oran yüzde 48,5'in üzerine çıktı. Eğitimin tüm kademelerinde il ve bölge ayrımı yapılmaksızın bu ülkenin tüm çocuklarının eğitime erişimi kolaylaştırıldı."
Eğitimdeki antidemokratik uygulamaların ortadan kaldırıldığını ifade eden Özer, şunları kaydetti: "Başörtüsü yasaklarının kaldırıldığı, din öğretimi ve mesleki eğitimin önünde demoklesin kılıcı gibi katsayı uygulamasının kaldırıldığı bu ülkenin vatandaşlarının çocuklarına din eğitimiyle ilgili talebinin diğer imam hatibin dışındaki okullarda giderildiği, çok sayıda toplumsal taleplerin gerçekleştirildiği bir dönem oldu. Bir taraftan eğitimde kitleselleşme evresi yaşanıyor, 70 yıl gecikmeyle bir taraftan da eğitimin önündeki tüm engeller kaldırılıyor. Eğitime toplumsal mühendislikle yaklaşan eğitim politikaları ortadan kaldırılıyor. Eğitimin kitleselleşmesini istemeyen ve bunu başörtüsü yasaklarıyla, katsayı uygulamalarıyla perçinlemeye çalışanlar aslında bu ülkenin çocuklarının kültürel iktidara ortak olmasını istemediler. İşte son 20 yılda bu düğüm çözülerek bu ülkenin her yerinde vatandaşların çocuklarının sürece dâhil olması sağlanmış oldu. Bu sürecin kazananları bu ülkenin vatandaşları oldu. Kızlarımız ve kadınlarımız oldu."
Hep kız çocuklarının eğitime erişimiyle ilgili spekülasyonların özellikle muhafazakâr kesim üzerinden yapıldığını ifade eden Özer, "Hem başörtüsü yasağı uygulayacaksın hem okul yapmayacaksın hem de 'Kız çocukları niye okutulmuyor. Bu muhafazakârlar niye kız çocuklarını okutmak istemiyorlar?' diyeceksin. Son 20 yılda ortaöğretimde kız çocuklarının okullaşma oranı 39,2'den yüzde 90'a ulaştı. Yükseköğretimdeki kadınlarımızın ve kız çocuklarımızın okullaşma oranı, ilk kez 2014'ten itibaren erkek çocukların okullaşma oranını geçti. Yani fırsat verildiği zaman bu ülkenin eğitimle ilgili hiçbir sorununun olmadığı bu dönemde görüldü. Yeter ki toplumsal mühendislikler uygulanmasın." dedi.
"Katsayı uygulamasını yapanların eline ne geçti?" sorusunu yönelten Bakan Özer, şöyle devam etti: "Bu ülkeye çok ciddi maliyetler ödettiler. Akademik olarak başarılı öğrencileri imam hatiplerden ve mesleki eğitimden uzaklaştırdılar. İş gücü piyasasının 'Aradığım elemanı bulamıyorum.' diye inlemesine yol açtılar. İş gücü piyasasının çok ciddi maliyetler ödemesine yol açtılar. Bugün yüzleşmiş olduğumuz okullar arası başarı farkının kaynağı orası. Peki, kim kazançlı çıktı? Bu ülke kazançlı çıkmadı, iş gücü piyasası kazançlı çıkmadı, veliler kazançlı çıkmadı. Ülke kaybetti. Aynı şey imam hatipler için geçerli. Bugün imam hatiplerle ilgili spekülasyonlar başladı. 'Eğitimde kaliteyle ilgili sıkıntılar var. İmam hatibe çok fazla Milli Eğitim Bakanlığı yatırım yaptı ondan dolayı kalite elden gitti.' Saçma sapan, hiçbir veriye dayanmayan, tamamen işte geçmişteki mühendislik uygulamalarını zihin dünyalarında canlandıran Türkiye gerçekliğiyle ilişkisi olmayan insanların eğitimle ilgili projeksiyonları."
Eğitim sistemindeki gelişmeleri aktaran Özer, "2000'li yıllarda eğitim sistemindeki öğretmen sayısı 500 bin civarındaydı. Şu anda 1,2 milyon öğretmenin olduğu bir eğitim sistemine sahibiz. 19 milyon öğrencisi, 1,2 milyon öğretmeni olan bir devasa eğitim sistemi. 150'nin üzerinde ülkenin toplam nüfusundan çok daha fazla bir eğitim sistemimiz var. İşte bu bizim beşeri sermayemiz." ifadesini kullandı.
70 yıllık gecikmeyi 20 yılda telafi etmek için liderliğini ortaya koyan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a öğrenciler, öğretmenler ve aileler adına teşekkür eden Özer, "Millî Eğitim Bakanlığı olarak artık kitleselleşme evresinden sonra ağırlık verdiğimiz şey eğitimin kalitesinin artırılması, eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesidir. Bunun için de üç noktaya ağırlık verdik. Birincisi, okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması; ikincisi, mesleki eğitim; üçüncüsü de öğretmenlerimizin okul yöneticilerinin sürekli desteklenerek mesleki ve kişisel gelişimlerinin çok boyutlu olarak güçlendirilmesidir. Okul öncesi eğitimde gerçekten eğitimin diğer kademelerinde çok güçlü yatırımlar yapmamıza rağmen istenilen noktada değiliz. Bakın, biz kendimizi eleştirebiliyoruz. Yaptığımız iyi şeyleri de diyoruz eksik kalan yönlerimizi de diyebiliyoruz." dedi.
Okul öncesinde hedeflerini açıklayan Bakan Özer, şöyle devam etti: "3 yaştaki yüzde 14 olan okullaşma oranlarını yüzde 50'ye, 4 yaştaki yüzde 35 olan okullaşma oranını yüzde 70'e, 5 yaştaki yüzde 78 olan okullaşma oranını yüzde 100'e çıkarmak. 6 Ağustos 2021'e kadar Türkiye genelinde, 2 bin 872 bağımsız anaokulu vardı. Rakam çok küçük.. İstanbul'da 147 bağımsız anaokulu var. 1538 de özel öğretim anaokulu var. Peki, garip gureba nereye gönderecek çocuğunu? O zaman başlangıçta fark oluşmaya başlıyor. Şu ana kadar 10 bin yeni ana sınıfını ve 758 bağımsız anaokulunu hizmete aldık."
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, mesleki eğitimin en kritik konularından biri ve bakanlık olarak öncelik verdikleri alanlardan biri olduğunu söyledi. Mesleki eğitimin bir taraftan iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu elemanı yetiştirme bağlamında çok kritik olduğunu bildiren Özer, "Aynı zamanda orta öğretim sisteminin dengeye ulaşması anlamında da çok kuvvetli işleve sahip. Katsayı uygulamasının getirmiş olduğu maliyeti bu ülke uzun süre ödedi. 2012'de kat sayı uygulamasının kaldırılmasıyla bakanlığımız daha önceki bakanlarımız ve bürokratlarımız mesleki eğitimi güçlendirmek için çok büyük çaba sarf ettiler ama son yıllarda değişil bir şey yapmaya başladık. Aslında paradigmayı değiştirdik. İşverenler mesleki eğitim mezunlarının eğitim süreçlerine dâhil olmadan mezun olmalarını beklerken biz dedik ki maden işgücü piyasasına eleman yetiştiriyoruz işgücü piyasası ile tüm süreçleri birlikte yönetelim." diye konuştu.
Özer, işgücü piyasasının temsilcileriyle müfredatı güncellediklerini, işletmedeki beceri eğitimlerini birlikte planladıklarını ve özellikle alan ve atölye öğretmenlerinin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerini de birlikte planladıklarını bildirdi. Kısa süre bunun mesleki eğitimin bir anda toparlanmasına yol açtığına değinen Özer, şunları dile getirdi: "Sınavla öğrenci alan meslek liselerinin hepsinin puanları yükselmeye ve doluluk oranları artmaya başladı. Diğer taraftan mesleki eğitimdeki üretim kapasitesini artırdık çünkü mesleki eğitimdeki üretim, eğitimin yaparak ve üreterek gerçekleşmesi anlamında çok kritik işleve sahipti. Meslek liselerinde 200 milyonluk gelirden 2021'i 1 miyar 162 milyonluk gelirle kapattık, altı katlık artışla. Artık meslek liseleri her şeyi üretebilir hâle geldi. Kovid-19 süreci bize paranız olsa bile olağanüstü durumlarda belli ürünleri üretmediğiniz sürece satın alamayabileceğinizi gösterdi.
İşte, maskeyle ilgili gelişmiş ülkeler çok ciddi travmalar yaşadılar ama tüm Türkiye'de o mesleki eğitimin tüm fedakâr öğretmen ve öğrencileri canlarını hiçe sayıp okullara giderek toplumunun ihtiyacı olan tüm ürünleri ürettiler. Mesleki eğitimin üretim kapasitesinin artırılması şunu gösterdi: Mesleki eğitim o kadar kritik ki sadece işgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu insan kaynağını yetiştirmiyor, Kovid-19 salgınıyla olağanüstü koşullarda da üretim kapasitesini devreye sokarak devletinin ve milletinin yanında yer alarak o travmaların atlatılmasında büyük bir fonksiyon icra ediyor. Bu üretim kapasitesini daha sonra fikrî mülkiyete aktardık. Meslek liseleri artık patent, faydalı model, marka, tasarım tescilleri üretmeye başladı ve ilk kez bu alınan bu tesciller ticarileştirildi, ticari ürünlere dönüştürüldü."
Özer, MEB'in son 20 yılda Türkiye Marka ve Patent Kurumundan fikrî mülkiyetle ilgili yıllık 2,9 üründen 2022 bitmeden şu an itibarıyla 7 bin 538 fikrî mülkiyet ürününün tescil aldığına dikkat çekti. Kapasite ve yapabilirlikle ilgili sıkıntı olmadığına dikkat çeken Özer, "Problem odaklanabilmek ve adım adım süreçleri iyileştirebilmek. Meslek liseleri ihracat yapmaya başladı." dedi.
Özer, mesleki eğitim merkezlerine yöneldiklerini anlatarak sözlerine şöyle devam etti: "Mesleki eğitim kanununda çok önemli değişiklik yaptık. Hem işveren için hem de öğrencilerimiz için cazip mekanizma oluşturduk. Kanun değişikliği ile sürecin ne kadar iyileştiğini bugün rakamlardan görebiliyoruz. Kanun değişikliğinden önce tüm Türkiye'deki çırak ve kalfa sayısı 159 bin idi, bugün 670 bin. İnanılmaz bir şekilde tüm Türkiye'de özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin artık çırak, kalfa ve usta bulmayla ilgili sıkıntıları kalmadı. Yıl sonuna kadar hedefimiz 1 milyon gencimizi mesleki eğitimle buluşturmak."
Öğretmenlerin mesleki gelişimlerine de önem verdiklerini aktaran Özer, en büyük adımlarını 60 yıllık rüya olan Öğretmenlik Mesleki Kanunu ile attıklarını kaydetti. Özer, eğitim sisteminin öğretmenleri kadar güçlü olduğuna değinerek "Biz bunu bir adım daha ileri götürüyoruz ve bir toplum öğretmeni kadar güçlüdür diyoruz. Öğretmene ne kadar yatırım yaparsanız o toplum o kadar güçlü hale gelir." dedi.
Öğretmenlerin sadece öğreten olmadığını ve hayat boyu öğrenenler olduğunu bildiren Özer, şunları kaydetti: "Kariyer mekanizmasını kurarak uzman ve başöğretmenlikle öğretmenlerimizin aldığı eğitimleri değerlendiren ve özlük haklarında ciddi bir farka yol açacak şekilde maddi finansman olarak ta destekleyen bir mekanizmayı kurduk ve 613 bin öğretmenimiz uzman ve başöğretmenliğe başvurdu. 18 Temmuz'da eğitimler başladı, dün itibarıyla 25 bin öğretmenimiz uzmanlık öğretmenlik, 900 öğretmenimiz de başöğretmenlik eğitimlerini tamamladı, Bu süreçler tamamlandığı zaman eğitim sistemimiz de sürekli öğrenen ve kendisini geliştiren öğretmenin merkezde olduğu eğitim sistemini inşa etmiş olacağız."
Özer, bunu yaparken merkezî planlama yapmak yerine okul, il ve ilçe temelli öğretmen eğitimine eğitimlerini dönüştürdüklerini belirtti. Bütçeyi artırdıklarına değinen Özer, "Öğretmenlerimizin eğitimleri için kullanılacak bütçeyi 35 kat artırdık. 8,9 milyondan 292 milyona çıkardık. 2020'de öğretmenlerin almış olduğu eğitimlerden Bakanlığın yapmış olduğu merkezî ve yerel eğitimlerden 1,2 milyon öğretmenimiz yararlanmış ve öğretmen başına düşen eğitim saati, 44 saat. 2021'deki bu değişikliklerle bu yılı 2.9 milyon öğretmenin eğitimiyle tamamladık ve öğretmen başına düşen eğitim saati, 94 saate çıktı. 2022'de 6,6 milyon öğretmenimiz -ki bu kadar öğretmenimiz yok- işte bu öğretmen başına düşen mükerrer eğitimleri ve ders saatlerinin ne kadar yükseldiğini gösteriyor. 2022'deki hedefimiz, öğretmen başına 120 saat eğitimin tüm öğretmenler tarafından alınması. Bunun için hiçbir kısıtlamaya gitmeden öğretmenlerimizin her türlü mesleki gelişim talebini karşılayarak öğretmenlerimizi ve yöneticilerimizi çok daha güçlü noktaya taşımak en büyük hedefimiz. Tüm öğretmenlerimizi istemiş olduğu her türlü eğitim ve öğretime yansıyacak ve katkı verecek olan her türlü eğitimi bundan sonra aldıracağız ve rakamlarımız sürekli artacak. Öğretmenlerimiz güçlü oldukça oldukça okullarımız çok daha güçlü hale gelecek, eğitim sistemimizin kalitesi çok daha yükselecek.
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, bu yıl hazırlıklara erken başladıklarını, 17 Haziran'da okullar kapandıktan bir hafta sonra İstanbul'dan başladıklarını hatırlatarak "Hem eğitim politikalarımızı değerlendirdik, gözden geçirdik ve hasbihâl ettik hem de bu sene erken başlayalım dedik." Şeklinde konuştu. Özer, bu yıl okulların ihtiyaçlarını temizlik malzemesinden kırtasiye malzemesine kadar küçük onarımlarından büyük onarımlarına ve donatımlarına kadar hızla yol almak istediklerini bildirerek şunları dile getirdi: "Çünkü yıllardan beri bu ülkede eğitimle ilgili şöyle bir sıkıntı var. Millî Eğitim Bakanlığı okulların ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz. Okul aile birliklerini ve farklı mekanizmaları devreye sokuyor karşılamaya çalışıyor. Bu kadar yatırımı yapan bir hükûmetin Millî Eğitim Bakanlığı okulların ihtiyaçlarını karşılamaktan niye aciz hâle gelsin? İşte biz bu sene bunu göstereceğiz. Tüm okullarımızın ihtiyaçlarını bizzat karşılayıp daha önce karşıladığımız gibi önceden göndererek bir sonraki eğitim öğretim yılına hazırlığımızı şimdiden yapacağız ve ilk defa bakanlık olarak farklı bir uygulamaya gittik.
Daha önceden hep Ortaöğretim Genel Müdürlüğümüze bağlı okullarımıza doğrudan bütçe gönderilirken Temel Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlı okullarımıza yani okul öncesine, ilkokula ve ortaokullara bütçe gönderilmiyordu. Artık biz anaokuluna da ilkokula da ortaokula da bütçe göndermeye başladık çünkü çoğu zaman bütçeyi göndermemize rağmen zaman zaman bütçenin aktarılmasında sıkıntılar yaşandığını ve farklı kaynaklarda kullanıldığını gördük. Hiç kimseyi kirletmeden, doğrudan alıcısı kimse, kimin ihtiyacı varsa ihtiyacı fazla olana fazla gönderecek şekilde tüm okullarımıza bütçelerimizi göndermeye başladık."
Okulların rahat bir şekilde ihtiyaçlarını karşılayabileceğine dikkat çeken Özer, el birliği yapılarak Türkiye'ye bütçeyle ilgili sıkıntı olmadığını gösterilmesini söyledi. Özer, bu ülkede hiç kimseden kayıt için devlet okullarından bağış alınamayacağına dikkat çekerek "Biz nasıl yardımcı kaynaklarla ilgili yıllardan beri kronik olan problemleri çözdüysek çocuklarımıza yardımcı kaynağı ücretsiz olarak gönderdiysek ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da açıkladığı gibi 2022-2023 eğitim öğretim yılında masaların üzerine sadece ücretsiz ders kitaplarını değil, ücretsiz yardımcı kaynakları da nasıl göndereceksek okullarımızın da tüm ihtiyaçlarını aynı şekilde biz karşılayacağız. Biz el ele vererek burada farklı başarı hikâyeleri oluşturacağız." diye konuştu.
Dünyanın çok hızlı dönüştüğünü bildiren Özer, şöyle devam etti: "Çevremizdeki ülkelere bakın. Gerçekten son 10 yıldaki tüm dünyada yaşananlar ülkelerin sürekli dönüşüm içinde, transformasyon içinde ve çok ciddi krizlerle yüzleşme arifesinde olduğunu görüyoruz. İklim değişikliğinden enerji fiyatlarına bakın, gıda tedarik zincirindeki sıkıntılara bakın... Bizim de bu ülkenin en güçlü ve yaygın Bakanlığı olarak bu süreçte üzerimize düşen görevi yapmamız gerekiyor. Devletimizin ve milletimizin yanında olarak bu gençlerimizin, bizim en nadide sermayemizin, niteliğini sürekli artırmak için büyük fedakârlık göstermemiz gerekiyor. Bakanlık olarak sizlerin çok daha rahat ortamlarda çalışabilmesi için eli anlı açık bir şekilde kimseye bir okula yardımla ilgili bir sıkıntı yaşamadan sadece eğitim ve öğretime ve onun kalitesine odaklanarak çalışması için her türlü imkânımızı seferber edeceğiz. Bunu yapabilecek bütçemiz, gücümüz ve irademiz de var."
Özer, öğretmenlerle el ele vererek mesleki eğitimi ayağa kaldırdıklarını anlatarak "Herkes mesleki eğitime ölü muamelesi yapıyordu ve 'Ne olacak bunun hâli?' diyordu. Şimdi 'mesleki eğitimi durdurun.' diyorlar. Yeter, mesleki eğitim üretimle bu kadar içli dışlı olmasın demeye başladılar. Diğer alanlarda da aynı şekilde... Bu ülkenin güzel hikâyelere ihtiyaçları var ve en fazla ihtiyaç duyduğu şeyde eğitimde güzel hikâyeler... İnşallah, sizlerle el ele vererek ülkemize bu güzel hikâyeleri birlikte yaşatacağız. Eğitimimizi çok daha güzel noktalara taşıyacağız ve artık küçük şeylerden şikâyet eden bir eğitim sistemi değil yeni projelerin konuşulduğu, yeni atılımların ve açılımların sürekli müzakere edildiği bir eğitim sistemini çok daha güçlü ve yaygın hale getirmek için mesafe alacağız."
Milletin ve devletin bunu hak ettiğini aktaran Özer, bu yolda yürümek için ne kapasite ne arzu ne aşkla ilgili en ufak sıkıntının olmadığını söyledi. Özer, açık aramak yerine daha güçlü olmak için neler yapılabileceğine bakılması gerektiğini bildirerek, "Diğerinin başarısından mutluluk çıkarılmaz çünkü kimse kimsenin kaderini engelleyemez. O zaman bize düşen şey mutluluk duymaktır. Fesatın ve ayrılıkçılığın kimseye faydası olmaz. İşte bizim özellikle bu zor günlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey birlik ve beraberlik. Bu topluma da bunu gösterecek en önemli mekanizma okullar ve eğitim sistemidir." diye sözlerini tamamladı.
Konuşmanın ardından Erzurum Valisi Okay Memiş, Bakan Özer'e hediye takdim etti. Bakan Özer, toplantı öncesinde salon girişinde Raci Alkır Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerinin yaptığı yağlı boya sergisini gezdi ve resim öğretmeni Dilek Teber'in yaptığı Atatürk Portresini alarak Bakanlığa asacağını söyledi.
27.07.2022 07:17:30