Bu meşum olay, ülkemiz açısından, dünya kamuoyu nezdinde, büyük hayal kırıklığına neden oldu. Halbuki Türkiye, demokrasiyi elde etme yolunda, büyük kazanımlar elde etmiş ve bu çabada da çok büyük bir başarıya imza atmıştır. Türk milleti, demokrasi gibi güzel bir nimete sahip çıkmış, bu konuda iyi bir imtihan vermiş, rüştünü ispatlamış, liyakatini de göstermiştir. Türkiyede artık yeni bir dönem başlamıştır.
Bu yeni dönemde öfke, kin, nefret dilleri maziye gömülmüş, hatta ve hatta iflas etmiştir. Uygulanan ayrıştırma ve ötekileştirme beyan ve çabaları itibar ve özelliklerini kaybetmiştir.
Ulusal birlik ve beraberliğimize, toplumsal barışımıza, ülke vatandaşlığımıza ve kardeşliğimize zarar vererek iç barışımızı, huzurumuzu bozmak isteyenler var. Bunlar, Sünni ve Alevi, Türk ve Kürt çatışmalarını hayata geçirmek istemektedirler. Bunlar, kültürel kodlar üzerinden fay hatlarını ateşlemeye çalışmaktadırlar.
Bunlar, etnik, mezhepsel ve siyasi farklılıklar üzerinden, milletimizin bütünlüğünü bölüp parçalamaya, toplumumuzu daha da bölüp ayrıştırmaya, toplumu bütünüyle, kışkırtmalara dayalı çarpıtmalara, sorumsuzlukla sürüklemeye çalışmaktadırlar.
Halbuki,ülkemizin normalleşmesi,bu çarpıklılara son vererek barış ve bütünlük içerisinde yaşaması gerekmektedir. Madem böyledir. Neden iş bu noktaya geldi? Neden birilerinin o pis kursağında, bu güzelim ülkeyi, 12 Eylül öncesine götürme gayretleri vardır?
Aman, aman, birilerinin güdümündeki bu pervasızların, kamplaştırıcı ve kutuplaştırıcı üsluplarından uzak durulmalıdır. Bu tür olaylara zemin hazırlayanlardan özenle kaçınılmalı ve bunlara fırsat verilmemelidir. Öyle görünüyor ki birileri, o cadı kazanını kaynatıp altına odun atarak bu olayları devam ettirmek istemektedirler.
Bu fitne güruhu, olmadık şeyleri söyleyerek toplumu devamlı olarak ötekileştirme, şantaj ve tehditvari söylemlerle toplumu germektedirler. Böyle bir zamanda, bazı toplum liderlerinin yaptığı, sağ duyulu, birleştirici, kaynaştırıcı ve etkili olan çağrılarına kulak verilmelidir. Böyle olanlar ve yapanlar mutlak kazanacaklardır.
Halbuki o gün, o toplumun içerisinde, Kılıçdaroğlunun sığındığı evin yakılmasını isteyen yakılsın bu ev diye bağıran bir kadın mevcuttu. Belki de bu kadın bir anne idi. Halbuki anneler, merhametli, şefkatli ve sağ duyulu olurlar. Gözü dönmüş, böyle bir annenin bunu söyleyerek toplumu kışkırtmasını kimler kabul edebilir ki? Neden o evin yakılması istenmektedir ? Buna sebep nedir? Neden o vahşice kumpas hazırlanarak bir linç girişimi yapılmak istendi? Yumruk atan şahıs, o köyden bile değildir. Neden oraya geldi? Neden halkın arasına girmiş, eli sopalı yüzlerce insan vardı?
Allah korusun, orada onulmaz bir olay yaşansaydı, Maltepedeki mitingte de bu olay duyulup orada da akla gelmeyecek olaylar cereyan etseydi, bunun maliyeti bu millete neye mal olurdu? Bu aziz millet, artık bu olaylardan yorulmuştur ve bunların üzerini ebediyyen örtmüştür. Neden birileri halen daha, bu tür olayları diriltmek istemektedir?
Halbuki milletimiz, demokrasinin toplumsal bir nimet olduğunu çok iyi bilmektedir. Bu nimetten doğru faydanıldığı takdirde, çözülmesi çok zor olan, çok karmaşık düğümlerin bile açılacağına inanmıştır.
Artık bu tehditvari ve nefret dolu söylemlerden arınılarak tüm toplumun kucaklanması ve demokratik bir ortamda bu uygulamaların yürütülmesine çok ihtiyaç vardır. Türkiye bugün, geri kalmış, zulme uğramış, sömürülmekte olan,Türkiyeyi bir kurtarıcı olarak gören, başta İslâm ülkeleri olmak üzere, tüm bu ülkelere örnek olabilecek yüksek değerlerde demokratik katılımı olan bir ülkedir.
Öyle ise, kutuplaşmadan ötürü, ülkemizin bir bıçakla kesilmiş gibi olamayacağına çok dikkat edilmelidir. Öfke ve kutuplaşmaya katılıp bizi yutmasına fırsat vermemeliyiz. Her türlü kışkırtmaya zemin hazırlayan ortamı oluşturmamalıyız. Eğer bir öfke oluşursa Allah korusun, bizi, tahmin edemeyeceğimiz sonuçlara sürükleyebilir. Aman, aman !.. Çok dikkat.
Özellikle, topluma en fazla etki edebilen siyasilerimiz,kamu görevlilerimiz, hele hele medyamız, STKlarımız ve diğerleri, nefret, kin, öfke, ayrıştırma söylemlerinden şiddetle kaçınmalıdırlar. Çünkü bu sözler söylemde kalmaz, Bazı yozlaşmış beyinsizler, bunu kendilerine iş edinirler, Neticede şiddete kadar giderler. Sonunda da onarılamayacak büyük tahribatlara neden olurlar. Geçmişteki büyük acılardan ders almalıyız.
Çünkü, bizim, bu güzel ülkemizden başka gidecek başka bir yerimiz yok. Biz, bu cennet vatanımız olan topraklarda huzur içerisinde, bölmeden ve bölünmeden yaşamak istiyoruz.
Bu güzel ülkemizde, hukukun üstünlüğünü sağlamalıyız, gerektiğinde de katılımcı demokrasiyi güçlendirmek gerektiğini çok iyi bilmeliyiz. Zaten bu ülkenin tarihinde yeterince kardeş kanı akmıştır. Geçmişte bazı utanç ve ayıpları yaşamıştık.
Yerel seçimler bitti. Millet sözünü söyledi. Artık önümüze ve ileriye bakmalıyız. Hükümetimizi bekleyen kucaklar dolusu çözülmesi gereken meselelerimiz var. Artık her türlü antidemokratik uygulamalardan vazgeçinilmelidir. Vatandaşlarımızın huzur ve refahını sağlayacak demokratik politikalar geliştirmek zorundayız. Her türlü sert üslubu sürdürmekten vazgeçmeliyiz. Tüm milletvekillerimizin katılımıyla, parlementoda bekleyen ülkemizin problemlerini, hızla çözüm yoluna sokmalıyız. Bizler vatandaş olarak bunu bekliyoruz. Kısır çekişmelerin, herhalde ülkemizi geriye götüreceğini iyi biliyoruz.
Muhterem Cumhurbaşkanımızın, böyle bir ortamda Türkiye İttifakı fikrini ortaya atarak ne kadar olumlu bir adım attığını takdirle karşılıyoruz. Sağ olsun, var olsun !..
Allah (C.C.) Hazretleri, Hz.Musa (A.S.)ya, Firavuna, dini nasihat ederken kavl-i leyyin (yumuşak söz) ile nasihat etmesini emir buyurmuştur. O da Firavuna tatlı dille söyledi. Firavun gibi bir azgına dahi, yumuşak söylenilmesi emredildiğine göre, ülkemiz insanlarının, birbirlerine karşı, gönül alıcı sözler söylemeleri gerekir herhalde !..
Unutmamalıyız ki rüzgâr eken, fırtına biçer. Aman, aman dikkat !..
Selam ve saygılarımla
29.04.2019 09:50:00